İlişkisel Psikanaliz Hangi Kavramları Merkeze Alır ?

İlişkisel psikanaliz, özellikle klasik psikanalizin tarihsel olarak inşa ettiği katı “ikilikleri” ve “kutuplaşmaları” sorgulayan ve aşmayı hedefleyen modern psikanalitik yaklaşımlardan biridir…

Psikanalizin tarihsel süreçte, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan psikanalizinin “altın çağı” olarak adlandırılan dönemde, kendisini psikoterapiden ayırmak amacıyla çeşitli ikili karşıtlıklar üzerine tanımlar…. Bu dönemde psikanaliz derin değişim, asli değişim, içgörü, özerklik, beyaz ve orta sınıf değerleri, maskülen tıbbi tedavi modeli gibi kavramlarla ilişkilendirilirken…, psikoterapi yüzeysel değişim, harici değişim, destek, ilişkisellik, daha az gelişmiş hastalar, Siyahlar, azınlıklar ve fakirler gibi kavramlarla etiketlenmişti…. İlişkisel unsurlara dayanan tedavinin adı psikanaliz değil, psikoterapiydi….

İşte ilişkisel psikanalizin bu tarihi kutuplaşmalara bir yanıt olarak merkeze aldığı temel kavramlar:

  1. Terapötik İlişkinin Önemi ve Karşılıklılık (İlişkisellik): İlişkisel psikanaliz, bireyin ruhsal dünyasının sadece içsel dinamiklerle değil, aynı zamanda terapötik ilişkideki karşılıklılıkla şekillendiğini savunur. Terapi, artık yalnızca bireyin “ruhsal derinliği” ile ilgili olmaktan çıkıp, bireyin kişilerarası ve toplumsal deneyimlerinin yansımalarıyla da ilgilidir. Terapötik ilişki eşitlikçi, etik ve karşılıklı tanımaya dayalı hale gelir. Aktarımın karşılıklı olması meselesi de ilişkisel teorinin odak noktalarındandır. Psikanalizin tarihi boyunca itilip kakılan, “feminen” ve “psikoterapi” alanına ait görülen bakım ve ilişkisellik gibi unsurlar, ilişkisel psikanalizle merkeze alınmıştır….

2. Bağlamsallık (Toplumsal, Kültürel, Tarihsel ve Politik Çevre): Klasik psikanaliz daha çok intrapsişik süreçlere odaklanırken…, ilişkisel psikanaliz ve diğer modern yaklaşımlar bağlamın (toplumsal ve kültürel çevre, tarih, kültür ve siyaset gibi alanlar) önemini kurama dahil etmiştir…. Klinik çalışma, yalnızca bireyin iç dünyasına değil, aynı zamanda o bireyin toplumsal deneyimlerinin yansımalarına da odaklanır. Bu, dışarıda meydana gelen travmatik olayların veya çevresel stresin etkilerini göz ardı eden geleneksel yaklaşımların aksine, bağlamın ruhsal sağlık üzerindeki rolünü vurgular….

3. Terapistin Öznelliği ve Konumu: İlişkisel psikanalizde terapist nötr, dışarıdan gözlemleyen bir bilgi alanı değil, hem öznel hem toplumsal olarak konumlanmış bir ilişki biçiminin parçası olarak görülür. Danışanın sesi kadar, terapistin kendi konumunu tanıması ve kendi öznelliğini sürece dahil etmesi önemli hale gelmiştir….

4. Etik Sorumluluk ve Erişim: İlişkisel psikanaliz, etik sorumluluk kavramını merkeze alır. Klinik çerçeve sadece teknik bir yapı değil, aynı zamanda ideolojik ve etik bir yapı olarak ele alınır. Bu yaklaşım, psikanalizin tarihsel olarak sadece elit ve ekonomik olarak güçlü bireylerin ulaşabildiği, belirli grupları (kadınlar, LGBTQ+ bireyler, azınlıklar, fakirler) dışlayan seçkinci yapısını sorgular…. “Halk için psikanaliz” ilkesiyle eğitimlerin daha erişilebilir hale getirilmesi ve danışan seçiminin gelir düzeyine göre şekillenmemesi gibi konular, ilişkisel psikanalizin toplumsal sorumluluk anlayışının bir parçasıdır….

5. İkiliklerin Aşılması ve Diyalektik Düşünme: İlişkisel psikanaliz, psikanaliz ile psikoterapi arasındaki katı ikili karşıtlığın mesleğe zarar verdiğini savunur…. Derin/yüzeysel, intrapsişik/kişilerarası, özerklik/ilişkisellik, dürtü/nesne, suçluluk/utanç gibi tarihsel olarak kutuplaştırılan kavramların aslında diyalektik olarak birbirini kapsadığını savunur…. Amaç, bu ikilikleri yapıbozumuna uğratarak…, tek bir kutbun diğerinden üstün tutulmasını reddetmektir. İlişkisel psikanaliz, hem ilişkiselliğe hem özerkliğe, hem failliğe hem de iştirake değer veren diyalektik bir psikanaliz anlayışını savunur….

6. Kapsayıcılık ve Çoğulculuk: İlişkisel psikanaliz, psikanalizin ve psikanaliz eğitiminin daha kapsayıcı olması gerektiğini savunur…. Farklı kuramsal yönelimleri ve teknik yaklaşımları dışlamak yerine, bu çoğulculuğun bir parçalanma alameti değil, gelişimin doğal bir aşaması olduğunu ve bütünleşiklikle çeşitlilik arasında sürekli bir diyalektik olması gerektiğini öne sürer….

Bu kavramlar, psikanalizin sadece bireyin iç dünyasına odaklanan, nötr ve dışarıdan gözlemleyen bir bilim dalı olmaktan çıkıp, terapötik ilişkinin aktif olarak kullanıldığı, bağlama duyarlı, etik sorumluluk taşıyan ve toplumsal eşitliği gözeten bir ilişki biçimi olarak yeniden tanımlanmasına olanak tanır…. Bu dönüşüm, psikanalizin tarihsel olarak cinsiyetçi ve sınıfsal önyargıları yansıtan yapısını sorgulamanın.. ve mesleğin geleceğini daha kapsayıcı bir zeminde inşa etmenin bir yoludur….