Psikanalizin “şibbolet”leri nelerdir?
“Şibbolet” kelimesinin kökenini ve psikanaliz tarihindeki kullanımına dair Halk İçin Psiktoerapi kitabında açıkça ortaya konmaktadır.
“Şibbolet” kelimesi, İbranice kökenlidir ve Eski Ahit’te geçen bir hikâyeden gelir…. Bu hikâyede, farklı bir etnik grubun üyeleri, belirli bir kelimeyi (“şibbolet”) doğru telaffuz edemediklerinde düşman oldukları anlaşılır ve bu durum onların öldürülmesine yol açar…. Bu bağlamda “şibbolet söyleyebilmek”, sadece dilsel bir yetenek değil, aynı zamanda kimliğe, aidiyete ve bir gruba dahil olup olamama sınırına dair sembolik bir anlam taşır…. Bir şibbolet kullanılıyorsa, arka planda yaşam/ölüm, bizden/yabancı gibi bilinçdışı ikilikler yer alır.
Psikanaliz tarihinde, “şibbolet” kavramı, mesleki kimlik, eğitim ve uygulama alanındaki dahil etme ve dışlama mekanizmalarını tanımlamak için kullanılmıştır…. Psikanalitik kurumlar, görünüşte “evrensel” bir yöntem sunsa da, aslında tarih boyunca çoğunlukla belirli gruplara yönelik bir alan olmuştur4. Bu durum, “şibbolet söyleyemeyenler” olarak görülen belirli grupların dışlanması anlamına gelmiştir4.
Psikanalizin tarihsel “şibbolet”leri arasında şunlar yer alır:
1. Mesleki Kimlik ve Eğitim: Psikanalitik kurumlar uzun süre öncelikli olarak hekimlere…, özellikle de ABD’de psikiyatristlere açıktı…. Bu durum, tıp dışı analistlerin (“düz analistler”) dışlanmasına yol açmıştır. Eğitim analizlerinde kimin eğitici olabileceği, gizli hiyerarşiler ve “doğru analist olmak için doğru kelimeleri doğru söyleyebilmek” gibi unsurlar, bir tür kimlik edinimi ve dışlama mekanizması olarak işlev görmüştür. Bu “doğru” norm, genellikle beyaz, Batılı, tıbbi ve erkeksi olarak tanımlanmıştır.
2. Sosyoekonomik Durum ve Sınıf: Psikanaliz, uzun süre sadece ekonomik olarak güçlü bireylerin ulaşabildiği bir yöntemdi. “Saf altının” elit hastalara saklanması, psikanalizin elit konumunu korumasını sağlamıştır…. Toplumdaki hiyerarşik sınıf yapısı, analitik altkültürde de tekrarlanmıştır…. Danışan seçiminin gelir düzeyine göre şekillenmesi, “halk için psikanaliz” ilkesine ters düşen bir şibbolet olmuştur.
3. Cinsiyet, Etnisite ve Cinsel Yönelim: Kadınlar, LGBTQ+ bireyler ve azınlık grupları (özellikle Siyahlar, göçmenler, yoksullar) hem analist olarak hem de analizde özne olarak yeterince temsil edilmemiştir…. Psikanalizin maskülen bir yönelimi olan tıbbi tedavi modeliyle saf tutması…, bakım ve feminenlikle ilişkilendirilen unsurları psikoterapinin sahasına itelemesi…, cinsiyet temelinde bir dışlama yaratmıştır. “Şibbolet” telaffuz etme mecburiyeti, erkek/kadın ikiliklerini bilinçdışında yansıtabilir. Tarihsel olarak, “analize uygunluk” kriterleri de kültürel ve sosyoekonomik bakımdan farklı olan hastaları dışlama eğilimindeydi…. Bazı analistler, homoseksüelliği “tedavi etmeye” çalışmış…, bazıları ise bu “durumların” analize uygun olmadığını savunmuştur. Psikanaliz, kadınların cinsellikleri, çocukların sorunları… ve hatta peptik ülser gibi fiziksel rahatsızlıklar… gibi konularda da zararlı ve yargılayıcı tutumlar sergileyebilmiştir.
4. Kuramsal Ortodoksi ve Teknik Uygulama: Psikanaliz içinde de belirli kuramsal ekollerin veya tekniklerin “gerçek psikanaliz” olarak kabul edilmesi, diğer yaklaşımları dışlayan bir şibbolet işlevi görmüştür…. Haftada kaç seansın “psikanaliz” sayılacağı, divanın kullanılıp kullanılmaması gibi konular üzerine yapılan tartışmalar bu tür içsel şibboletlere örnektir. Freudcu ortodoksi, alternatif teorileri “heterodoks” diye dışlamıştır.
Freud’un Kendi “Şibbolet”leri: Freud’un kendisi de “şibbolet” kelimesini psikanalizin temel direkleri olarak gördüğü kuramsal kavramları tanımlamak için kullanmıştır…
• Bilinçdışı Kavramı: Fizikselin bilinçli ve bilinçdışı olarak ikiye bölünmesi, psikanalizin temelini oluşturur ve Freud bunu “ilk şibbolet” olarak adlandırmıştır. Ona göre bu kavram, pek çok kişinin psikanalizi reddettiği noktadır.
• Rüya Kuramı: Freud, rüya kuramının analizi bir psikoterapi prosedürü olmaktan çıkarıp derinlik psikolojisi haline getiren bir dönüm noktası olduğunu ve bir şibbolet gibi, psikanaliz takipçisi olabileceklerle olamayacakları ayırdığını belirtmiştir.
• Oidipus Karmaşası: Psikanalitik çalışmalardaki ilerlemenin, Oidipus karmaşasının önemini gösterdiğini ve bunun tanınıp tanınmamasının, psikanaliz savunucularını ona karşı olanlardan ayıran şibbolet olduğunu öne sürmüştür.
Çağdaş Bakış Açısı: Günümüz ilişkisel ve eleştirel psikanalizi, bu tarihi şibbolet geleneğini sorgulamakta ve daha demokratik bir psikanaliz anlayışı inşa etmeye çalışmaktadır. Psikanalizi tanımlamanın, onun doğası veya özüyle ilgili bir hakikat meselesi olmaktan çok, belirli bir tanımın hangi sosyal, ekonomik, kültürel, tarihi veya siyasi koşullarda kimlere fayda veya zarar sağladığıyla ilgili pragmatik ve etik bir mesele olduğu savunulur….
Psikanalizin “şibbolet”i artık etik bir sınav olarak görülmektedir: Kimleri içeri alıyoruz? Kimlerin deneyimlerini “uygun” buluyoruz? Terapötik alanda hangi bedenler konuşabilir?. Amaç, psikanalizi dışlayıcı bir sınırda konumlandırmak yerine, o sınırın neden orada olduğunu sorabilen bir disiplin haline getirmektir. Bazı yazarlar, psikanalitik terapilerin ortak, tanımlanabilir yedi bileşeni olduğunu öne sürmüşlerdir, ancak bu bileşenler katı dışlama kriterlerinden ziyade, geniş bir yelpazeyi kapsayan bir “ailevi benzerlik” sağlayan özellikler olarak ele alınır. Örneğin, düşlem dünyasını keşfetmek, serbest çağrışımı teşvik etmek gibi unsurlar bu ortak paydada yer alabilir.
Bu analiz, psikanalizin tanımlanmasının sadece kuramsal veya teknik bir soru olmadığını, aynı zamanda derin tarihsel, sosyal ve etik boyutları olan bir süreç olduğunu göstermektedir.


