Şiboletler: Kimliğin Şifresi, Dışlanmanın Anahtarı
Şibolet kavramını Halk İçin Psikoterapi kitabında psikanalizin şiboletleri üzerinden duymuş ve merak etmiştim. Aslında kelime, hem etimolojik hem de politik-psikolojik olarak derin çağrışımlara sahip. Günümüz Türkiye’sinde ötekileştirme, kültürel ayrımcılık, sınıfsal semboller ve kimlik kontrolü bağlamında son zamanlarda düşündüğüm için ksıa bir deneme yazısı yazmak istedim.
Bazı kelimeler sadece anlam taşımaz; bir halkın var olup olamayacağını, bir kapının açılıp kapanacağını, kimin içeride kimin dışarıda kalacağını belirler. İşte şibolet, tam da bu kelimelerdendir.
📌 Şibolet (Ibranice: שִׁבֹּלֶת), Eski Ahit’te geçen bir sözcük.
Kökeninde bir sınama vardır:
Bir kabile, düşmanları ayırt etmek için bu kelimeyi söyletir.
Kim “şibolet” diyemezse, kim sesi “sibolet”e çevirirse—kim dili farklıysa, o dışlanır, yok sayılır, ötekileştirilir ve. öldürülür.
Yani bir kelime, bir insanın hayatı ile ölümü arasında belirleyici olur.
Bir söyleyiş, bir lehçe, bir aksan, bir şifre…
Bugün bu sınav hâlâ sürüyor.
Ama artık kelime “şibolet” değil;
🏷️ “İstanbul Türkçesi”,
🏷️ “Z kuşağı”,
🏷️ “Suriyeli”,
🏷️ “Başörtülü”,
🏷️ “Laik”,
🏷️ “Köylü”,
🏷️ “Tuhaf konuşuyor”,
🏷️ “Entel”,
🏷️ “Yaban”, 🏷️ “Kürt”, 🏷️ “Yabancı”… sizde ekleyebilirisniz.
Bu çağın şiboletleri, artık kimliğin telaffuzuyla değil, yaşama biçimiyle, giyiminle, sosyal medya paylaşımlarınla, hangi kahve zincirine gittiğinle, hatta çocuğunu hangi okula yazdırdığınla belirleniyor.
Her toplumda, görünmez kapılar vardır.
Ve o kapılar, herkese eşit açılmaz.
Bazıları için kelimeler şifredir,
Bazıları içinse mahkûmiyetin habercisi.
Bugünün dünyasında şibolet, kimin “bizden” kimin “öteki” olduğunu belirlemenin sessiz, fakat acımasız yoludur.
Peki biz ne yapabiliriz?
🗣️ Şiboletleri teşhir etmek gerekir. Hele engellilik alanında bu şiboletler daha görünür.
❌ Birlikte yaşama kültürünü bozan bu mikro ayrımcılık pratiklerini tanımak ve görünür kılmak şarttır.
🤝 Ve her türlü “doğru konuşma”, “doğru giyinme”, “doğru görünme” baskısına karşı çoğulculuğun ve ifade çeşitliliğinin hak olduğunu hatırlatmak zorundayız.
Çünkü asıl baraj, kelimelerde değil; kolektif bilinçdışına yerleşmiş dışlama reflekslerindedir.