Robin Vote’un Kimliksizliği: Nightwood’da Queer Teori ve Kimlik Sabitliği Eleştirisi
Djuna Barnes’ın Nightwood adlı eseri, modernist edebiyatın en karmaşık ve derinlikli metinlerinden biri olarak, kimlik, cinsiyet ve toplumsal normların sorgulanması üzerine yoğunlaşır. Robin Vote’un cinsiyetsiz ve sınır tanımayan kimliği, queer teorinin kimlik sabitliğine yönelik eleştirileriyle çarpıcı bir uyum sergiler. Bu metin, Robin’in kimliğini ve Dr. Matthew O’Connor’ın onunla ilişkisini, queer teorinin sunduğu çerçeveyi kullanarak çok katmanlı bir şekilde inceler. Aşağıdaki bölümler, Robin’in kimliksizliğini, toplumsal normlara karşı duruşunu ve anlatının bu dinamikleri nasıl işlediğini farklı boyutlarıyla ele alır. Her bölüm, eserin ve karakterlerin derinliklerini açığa çıkararak, kimlik sabitliği kavramını sorgular.
Kimliksiz Bir Varoluş: Robin Vote’un Tanımlanamazlığı
Robin Vote, Nightwood’un en esrarengiz karakterlerinden biridir; ne kadın ne erkek, ne insan ne hayvan, ne canlı ne cansız olarak tam anlamıyla kategorize edilebilir. Onun kimliği, sabit bir özden yoksundur ve bu, queer teorinin kimliklerin akışkanlığına vurgu yapan temel önermeleriyle örtüşür. Judith Butler’ın cinsiyetin performatif doğasına dair fikirleri, Robin’in sürekli değişen ve hiçbir kalıba sığmayan varoluşunu anlamak için bir anahtar sunar. Robin, toplumsal cinsiyet normlarını reddederek, kimlik kategorilerinin dayattığı sınırları aşar. Örneğin, Felix’e, Nora’ya ve Jenny’ye olan ilişkilerinde, her birinde farklı bir rol üstlenir, ancak bu roller asla sabit bir kimlik oluşturmaz. Onun varlığı, adeta bir ayna gibi, diğer karakterlerin arzularını yansıtırken kendi özünü belirsiz bırakır. Bu belirsizlik, queer teorinin, kimliklerin toplumsal yapılar tarafından inşa edildiğini ve bu yapıların sürekli sorgulanması gerektiğini savunan görüşünü destekler. Robin’in kimliksizliği, bireyin kendisini tanımlama özgürlüğünü yüceltirken, aynı zamanda bu özgürlüğün toplumsal dışlanma ve yalnızlıkla sonuçlanabileceğini gösterir.
Toplumsal Normların Reddiyesi: Robin’in Özgürleşme Çabası
Robin’in cinsiyetsiz ve sınır tanımayan kimliği, toplumsal normlara karşı bir isyan olarak okunabilir. 1930’ların Avrupası’nda, cinsiyet ve cinsellik normları katı bir şekilde tanımlanmışken, Robin’in varlığı bu normları altüst eder. Onun davranışları, queer teorinin heteronormatif düzenin baskıcı doğasını eleştiren bakış açısını yansıtır. Robin, ne bir eş, ne bir anne, ne de geleneksel bir sevgili olarak konumlandırılabilir; bu, onun toplumsal beklentilere uymayı reddettiğini gösterir. Örneğin, Nora ile ilişkisinde, Robin’in gece yarıları sokaklarda dolaşması, kiliselerde uyuması ve hayvanlarla iletişim kurması, onun insan merkezli toplumsal düzenin dışına çıktığını ortaya koyar. Bu davranışlar, antropolojik açıdan, bireyin doğayla ve kendi içgüdüleriyle yeniden bağ kurma çabasını simgeler. Ancak, bu özgürleşme çabası, Robin’i toplumsal bir yabancı haline getirir. Queer teori, bu yabancılaşmayı, normların dışına çıkan bireylerin sıkça karşılaştığı bir sonuç olarak değerlendirir. Robin’in reddiyesi, bireysel özgürlüğün bedelini ve toplumun bu özgürlüğü cezalandırma eğilimini gözler önüne serer.
Dr. O’Connor’ın Rolü: Bilgeliğin ve Çelişkilerin Temsilcisi
Dr. Matthew O’Connor, Nightwood’un en karmaşık karakterlerinden biri olarak, Robin’in kimliksizliğini anlamlandırmaya çalışan bir figürdür. Kendisi de cinsiyet normlarını sorgulayan bir karakter olan O’Connor, queer teorinin kimliklerin akışkanlığına dair fikirlerini somutlaştırır. Onun uzun monologları, kimlik, cinsellik ve insan doğası üzerine derin felsefi sorgulamalar içerir. O’Connor, Robin’i anlamaya çalışırken, aynı zamanda kendi kimliksizliğini de açığa vurur; bir doktor, bir bilge, bir anlatıcı ve bir travesti olarak çoklu kimlikler arasında gezinir. Bu, queer teorinin, kimliklerin sabit olmadığını ve bireyin sürekli bir oluş hali içinde olduğunu savunan görüşünü destekler. O’Connor’ın Robin’e yönelik gözlemleri, onun hem bir kurtarıcı hem de bir kurban olduğunu ima eder. Örneğin, Robin’in “ne bir yere ait ne de tamamen özgür” olduğunu söylemesi, kimliksizliğin hem özgürleştirici hem de yıkıcı yönlerini vurgular. O’Connor’ın bu ikircikli konumu, eserin anlatısal yapısında da kendini gösterir; o, hem bir yorumcu hem de anlatının bir parçasıdır, bu da onun kimlik meselesine hem içeriden hem dışarıdan bakmasını sağlar.
Dilin Sınırları: Robin’in Kimliğini Anlatma Zorluğu
Nightwood’un dili, Robin’in kimliksizliğini ifade etme çabasında önemli bir rol oynar. Barnes’ın şiirsel ve yoğun anlatımı, geleneksel anlatı yapılarını kırarak, Robin’in tanımlanamaz doğasını yansıtır. Dilbilimsel açıdan, eserin dili, queer teorinin dilin normatif yapılar tarafından şekillendirildiğini savunan görüşünü destekler. Robin’in kimliği, dilin sabit kategorilerine sığmaz; bu nedenle, Barnes, metaforlar ve imgeler aracılığıyla onun varlığını ifade etmeye çalışır. Örneğin, Robin’in “bir hayvan gibi” ya da “bir bitki gibi” tasvir edilmesi, dilin insan merkezli kategorilerini sorgular. Bu tasvirler, antropolojik bir perspektiften, insanın doğayla ilişkisini yeniden düşünmeye davet eder. Ancak, dilin bu sınırları, aynı zamanda Robin’in anlaşılmasını zorlaştırır. Nora ve diğer karakterler, Robin’i tanımlamaya çalıştıklarında, dilin yetersizliğiyle yüzleşirler. Bu, queer teorinin, dilin kimlikleri sabitleme ve sınırlama eğiliminde olduğunu savunan eleştirisini güçlendirir. Barnes’ın anlatısı, dilin bu sınırlamalarını aşmaya çalışarak, Robin’in kimliksizliğini bir direniş biçimi olarak yüceltir.
Bireysel Özgürlük ve Toplumsal Dışlanma
Robin’in cinsiyetsiz kimliği, bireysel özgürlüğün hem bir zaferi hem de bir trajedisidir. Queer teori, bireyin normların dışında bir kimlik inşa etme çabasını özgürleştirici bir eylem olarak görse de, bu özgürlüğün toplumsal bedellerini de vurgular. Robin, toplumsal normları reddederek özgür bir varoluş arar, ancak bu, onu yalnızlığa ve dışlanmaya mahkûm eder. Örneğin, eserin sonunda Robin’in bir köpekle olan etkileşimi, onun insan toplumundan tamamen koptuğunu ve doğaya ya da ilkel bir varoluşa döndüğünü gösterir. Bu sahne, antropolojik bir açıdan, insanın toplumsal yapılar olmadan var olabileceği bir durumu sorgular. Aynı zamanda, bu, Robin’in özgürlüğünün distopik bir boyuta ulaştığını ima eder; çünkü özgürlük, onun insan ilişkilerinden ve toplumsal bağlardan kopmasıyla sonuçlanır. Queer teori, bu tür bir dışlanmanın, normların dışına çıkan bireylerin sıkça karşılaştığı bir sonuç olduğunu savunur. Robin’in trajedisi, bireysel özgürlüğün sınırlarını ve toplumun bu özgürlüğü kabul etme kapasitesini sorgular.
Kimliksizliğin Çelişkileri
Robin Vote’un cinsiyetsiz ve sınır tanımayan kimliği, Nightwood’u queer teorinin kimlik sabitliği eleştirisiyle buluşturan bir metin haline getirir. Onun varlığı, toplumsal normları reddeden, dilin sınırlarını zorlayan ve bireysel özgürlüğün hem zaferini hem de trajedisini yansıtan bir manifesto gibidir. Dr. O’Connor’ın bu kimliksizliği anlamlandırma çabaları, eserin felsefi derinliğini artırırken, Barnes’ın anlatısı, kimlik meselesini çok boyutlu bir şekilde ele alır. Robin’in kimliksizliği, queer teorinin sunduğu özgürleşme vaadini somutlaştırırken, aynı zamanda bu özgürlüğün toplumsal ve bireysel bedellerini gözler önüne serer. Bu, kimlik meselesinin ne kadar karmaşık ve çok katmanlı olduğunu gösterir. Nightwood, kimliklerin sabit olmadığını, ancak bu akışkanlığın hem özgürleştirici hem de yıkıcı olabileceğini hatırlatır.