Oidipus mu Elektra mı? Kaderinizi Söyleyelim.


🤔 İnsan psikolojisinin bu iki ikonik ve bir o kadar da tartışma yaratan yanını, günlük hayatın karmaşasında nasıl bulduğumuza dair bir deneme yazmak istedik.


Oidipus: Anneciğin Küçük Kahramanı ve Rakip Baba

Ah, Oidipus! Bu kompleks, Freud’un dehasından çıkan ve her erkek çocuğun gelişiminde bir nevi zorunlu geçit töreni olan o hınzır evre. Düşünsenize, bir erkek çocuğu için evrendeki ilk ve en kusursuz varlık kimdir? Elbette annesi! 👑

Evde annesinin etrafında pervane olan, her ihtiyacını ona duyuran, babası kapıdan girince birden bire araya giren o üçüncü kişi olarak gören küçük kahramanlar. Babası, bir anda o muazzam sevgi ve ilginin hedefi olan “anneciği” ile arasına giren bir engel olarak algılanır. Bu durum, çocuğun zihninde şöyle bir ikilem yaratır: “Annemi çok seviyorum ve sadece bana baksın istiyorum… ama babam da burada ve o çok büyük! Eğer ona meydan okursam, başıma neler gelir?” İşte tam da burada, o meşhur kastrasyon anksiyetesi (tabii ki sembolik anlamda) devreye girer.

Mizahi tarafı şu ki, birçoğumuz yetişkin hayatımızda bile bu kompleksin gölgeleriyle karşılaşırız. Patronunuzla ilişkilerinizde otoriteye karşı içsel bir direniş mi hissediyorsunuz? Belki de farkında olmadan babanızla olan o ilk rekabetin yankılarıdır. Ya da eşinizin annesiyle olan ilişkisindeki tuhaf dinamikler mi sizi düşündürüyor? Kim bilir, belki de Oidipus’un hayaleti mutfağınızda geziniyordur. 😂

Bu kompleks, aslında çocuğun dış dünyayla, otorite figürleriyle ve rekabetle ilk tanışmasıdır. Eğer sağlıklı bir şekilde çözümlenirse (yani çocuk babasıyla rekabeti bırakıp onunla özdeşleşirse), birey toplumda daha işlevsel bir yer edinir. Ama ya çözümlenmezse? O zaman anneye aşırı bağımlılık, otorite figürleriyle sürekli çatışma veya ilişkilerde bağlanma sorunları gibi durumlarla karşılaşabiliriz. Kısacası, bir erkeğin yetişkinlikteki “anneciği” tavırları veya baba figürlerine karşı bitmek bilmeyen meydan okumaları, Oidipus’un bize gönderdiği mizahi bir mesaj olabilir: “Hey, bu çocukluğumda çözemediğim bir şey!”


Elektra: Babacan Sevgisi ve Annenin Gölgesi

Peki ya kız çocukları? İşte orada Elektra kompleksi devreye girer. Jung’un Freud’un teorisine bir “kız kardeş” olarak eklediği bu kompleks, kız çocukların kendi cinsel kimliklerini ve toplumsal rollerini keşfederken yaşadıkları karmaşık süreci anlatır.

Kız çocuk, başlangıçta anneye sıkı sıkıya bağlıdır. Ancak bir süre sonra, erkek çocuklarda penisin varlığını fark etmesiyle birlikte meşhur penis kıskançlığı baş gösterir. 😮 Bu kıskançlık, sadece bir organa duyulan bir kıskançlık değildir; aynı zamanda erkeğe atfedilen güç, özgürlük ve ayrıcalıklara duyulan sembolik bir arzu olarak da yorumlanabilir. Annesini, kendisine bu “eksikliği” miras bıraktığı için suçlamaya başlar ve bir anda gözünü babasına diker. Babası, ona “penis”i (sembolik olarak gücü, ayrıcalığı veya sevgiyi) verebilecek kişi olarak idealize edilir.

Bu süreç, kız çocuğunun babasına karşı özel bir yakınlık geliştirmesine neden olurken, annesine karşı da bir rekabet hissi doğurur. “Annemden daha güzel olmalıyım,” “Babam beni daha çok sevmeli” gibi düşünceler zihninde yer edinebilir. Mizahi bir şekilde düşündüğümüzde, babasına aşırı düşkün, hayatındaki erkek figürlerini sürekli babasıyla kıyaslayan veya annesiyle tatlı-sert bir rekabet içinde olan kadınlarda Elektra’nın izlerini görmek mümkündür.

Kompleksin çözümlenmesi, kız çocuğunun babasından çocuk (özellikle erkek çocuk) sahibi olma arzusuyla gerçekleşir. Bu, penise sahip olma arzusunun bir ikamesidir ve anneyle rekabetten vazgeçip onunla özdeşleşmeyle sonuçlanır. Böylece, kız çocuk kadınlık rolünü ve toplumsal beklentileri içselleştirir. Çözümlenmezse, bu durum babaya aşırı bağımlılık, ilişkilerde sürekli baba figürü arayışı veya annesiyle çözülmemiş çatışmalar şeklinde kendini gösterebilir.


Yankılar ve Psikolojinin Derinlikleri

Peki, Oidipus mu Elektra mı ? Belki de komik olan, bu komplekslerin modern hayatın cilveli dansında hâlâ ne kadar belirgin izler bırakabildiğini görmektir. Bir ofis toplantısında, patronuna karşı gizli bir rekabet içinde olan Oidipusvari bir erkek veya babasının her dediğine “evet” diyen Elektravari bir kadın figürüyle karşılaşmak, ve bir çok hayatın gizli yerlerinde insan psikolojisinin sonsuz döngüsüne dair bir tebessüm bırakır.

Bu kompleksler, insan davranışının sadece yüzeydeki semptomlarını değil, aynı zamanda derinlerde yatan motivasyonları, korkuları ve arzuları anlamamıza olanak tanır. Freud’un ve Jung’un etkileyici teorileri, günümüzde bile kişisel ilişkilerden toplumsal dinamiklere kadar pek çok alanda bize rehberlik etmeye devam ediyor. İnsan psikolojisi, sahnesinde Oidipus ve Elektra’nın başrolleri paylaştığı, trajik, dramatik ve düşündürücü bir tiyatro oyunu gibidir. 🎭