Sufi Mistik Câbir (al-Niffarî): Sözün Ötesindeki Hakikatin Peşinde

Sufi mistik Câbir olarak bilinen Muhammed ibn Abd al-Cebbar ibn al-Hasan al-Niffarî (ö. 965), 10. yüzyıl İslam dünyasının belki de en radikal ve sıradışı mutasavvıflarından biridir. Onun yaşamı ve öğretileri hakkında elimizdeki bilgiler sınırlı olsa da, özellikle günümüze ulaşan “Al-Mawāqif” (Duraklar) ve “Al-Mukhātabāt” (Hitaplar) adlı eserleri, onun derinlikli manevi yolculuğuna ve Allah ile olan eşsiz ilişkisine ışık tutar. Al-Niffarî’yi diğer mutasavvıflardan ayıran temel özellik, dilin ve aklın sınırlarını aşmaya yönelik felsefi ve pratik çabalarıydı.


Niffarî’nin Temel Eylemleri ve Felsefesi: Sözcüklerin Yetersizliği

Al-Niffarî, varoluşun ve ilahi hakikatin, sınırlı insan diliyle tam olarak ifade edilemeyeceğine inanıyordu. Onun için kelimeler, hakikatin perdesiydi ve bu perdeyi aralamak için farklı yöntemler gerekiyordu. Bu düşünce, onun mistik uygulamalarına ve eserlerine yansımıştır:

  • “Gibberish” ve Zihni Susturma: Niffarî’nin en dikkat çekici uygulamalarından biri, anlamsız konuşma (gibberish) olarak aktarılmasıdır. Rivayetlere göre, hızla ve anlaşılmaz bir şekilde, hiçbir mantıksal düzene uymayan sesler çıkarırdı. Amacı, zihnin durmaksızın ürettiği düşünce akışını ve kelime bağlarını koparmaktı. Tıpkı bir nehrin akışını durdurmaya çalışmak yerine, ona yeni bir yön vererek eski kanalını kurutmaya benzer bir yöntemdi bu. Öğrencileri de bu “anlamsız konuşmaya” katılarak içsel gerilimlerini boşaltır, dilin getirdiği sınırlayıcı düşünce kalıplarından kurtulmaya çalışır ve böylece daha derin bir sessizliğe ve içsel huzura erişmeyi hedeflerlerdi. Modern zamanlarda Osho gibi spiritüel liderlerin de bu yöntemi kendi meditasyon pratiklerinde kullanması, Niffarî’nin bu radikal yaklaşımının evrensel çekiciliğini göstermektedir.
  • “Al-Mawāqif” (Duraklar): İlahi Huzurda Donakalma: Niffarî’nin en önemli eseri olan “Al-Mawāqif”, onun Allah ile olan mistik deneyimlerini ve bu deneyimler sırasında yaşadığı “durakları” anlatır. Bu “duraklar,” ilahi huzurun baskınlığı karşısında akli işlevlerin durduğu, kişinin adeta donakaldığı anlardır. Bu anlar, ilahi birlik (tevhid) deneyiminin hem muazzam bir huzuru hem de kişisel benliğin (ego) erimesiyle gelen bir tür dehşeti içerebilir. Niffarî’nin ifadelerinde, benliğin ilahi varlıkta yok olması (fenâ) deneyimi sıklıkla vurgulanır. Bu “duraklar” aynı zamanda, ilahi bilginin doğrudan, aracısız bir şekilde kalbe akıtıldığı anlardır.
  • “Al-Mukhātabāt” (Hitaplar): Allah’tan Gelen Sözler: Bu eser ise, Niffarî’nin ilahi vahiylere benzer şekilde Allah’tan doğrudan aldığı “hitapları” içerir. Bu hitaplar, genellikle dilbilgisel olarak karmaşık ve semboliktir; zira Niffarî, kendisi ile ilahi varlık arasındaki ayrımın ortadan kalktığı birliği vurgulamak için kasıtlı olarak belirsiz zamirler kullanır. “Ben” ve “O” arasındaki çizgi bulanıklaşır, bu da iki varlığın birleştiğini ve dilin bu birliği ifade etmekte yetersiz kaldığını gösterir.
  • Dilin ve Ego’nun Aşılması: Niffarî’nin tüm çabaları, dilin ve ego’nun insanı hakikatten nasıl uzaklaştırdığına dair derin bir farkındalıktan kaynaklanıyordu. O, gerçek bilginin, zihnin ve kelimelerin ötesinde, doğrudan deneyimle edinilebileceğine inanıyordu. Bu, tasavvuftaki “hâl” (mistik deneyim) ve “makam” (manevi aşama) kavramlarını radikal bir şekilde ele alması anlamına geliyordu.

Niffarî’nin Mirası ve Etkisi

Al-Niffarî’nin öğretileri, kendisinden sonra gelen birçok Sufi alimi, özellikle İbn Arabi gibi büyük mutasavvıflar üzerinde derin etkiler bırakmıştır. İbn Arabi, Niffarî’nin eserlerine atıfta bulunarak onun ilahi birlik ve fenâ (benliğin yok oluşu) kavramlarına yönelik katkılarını takdir etmiştir.

Niffarî’nin yöntemi ve felsefesi, modern psikoloji ve meditasyon pratikleriyle de beklenmedik bir şekilde örtüşebilir. “Anlamsız konuşma” veya “ses çıkarma” gibi teknikler, günümüzde stres azaltma ve zihni sakinleştirme amacıyla kullanılan birçok mindfulness ve meditasyon egzersizinde farklı formlarda karşımıza çıkar. Onun dilin ve aklın ötesindeki hakikat arayışı, günümüzün hızla değişen ve bilgi kirliliğinin bol olduğu dünyasında, içsel huzuru ve özgün bilgeliği arayanlar için hâlâ ilham verici olabilir.

Özetle, Sufi mistik Câbir (al-Niffarî), kelimelerin ve kavramların ötesindeki ilahi gerçeğe ulaşmak için radikal bir mistik yol izlemiş, dilin ve ego’nun sınırlayıcı yapısını aşmaya çalışmış, böylece ruhsal arayışa farklı bir boyut katmış bir mutasavvıftır. Onun “durakları” ve “hitapları”, sözün bittiği yerde başlayan derin bir manevi yolculuğun belgesidir.