Delilik, Ahlak ve Varoluş : Hüseyin Rahmi’nin Romanlarından Hareketle

Hüseyin Rahmi’nin romanlarında karakterlerinin sorduğu sorular, onların içinde bulundukları durumu, toplumsal normlarla çatışmalarını ve kendi içsel dünyalarındaki çalkantıları yansıtır. Günümüze dair bol tartışmalı bir çok tartışma konusu da önerirler.

1. “Ben Deli Miyim?” Romanı: Ahlak ve Gerçeklik Arasındaki İnce Çizgi

“Ben Deli Miyim?” romanının ana karakteri Şadan, roman boyunca sıkça “Ben deli miyim?” sorusunu sorar. Bu soru, sadece kendi akıl sağlığını sorgulamaktan öte, toplumun “normal” kabul ettiği ahlaki değerlerin ve ilişkilerin ne kadar yozlaşmış olduğunu ifşa etme işlevi görür.

  • Sorduğu Sorular: “Ben deli miyim?”, “Asıl deli kim?”, “Bu yaptıklarım normal mi?”, “Bu toplumun ahlakı gerçekten nedir?”
  • Sorgulamanın Dinamiği: Şadan’ın deliliği, onun şehvet, intikam ve hırs gibi ilkel dürtülerinin kontrolsüzce peşinden gitmesinde belirginleşir. Toplumsal kuralları ve ahlakı hiçe sayan eylemleri, kendi akıldışı mantığıyla (örneğin cinayetini bile gerekçelendirmesi) “normal”leştirmeye çalışır. O, aslında toplumun bastırdığı, kabul edemediği karanlık arzuların ve intikam dürtülerinin abartılı birer yansımasıdır. Şadan’ın sorusu, okuyucuya “Eğer ben deliysem, bana bunları düşündüren ve yaptıran toplum ne kadar akıllı?” sorusunu sordurur. Onun sorgulaması, bireysel zaafların toplumsal yozlaşmayla nasıl birleşip yıkıcı sonuçlar doğurduğunun bir aynasıdır.

2. “Cehennemlik” Romanı: Görünüşteki Ahlakın Çürümüşlüğü ve Ölüm Korkusu

“Cehennemlik” romanında ana karakter Ferruh Efendi, doğrudan “Ben deli miyim?” gibi bir soru sormaz. Onun soruları ve kaygıları, daha çok bedeninin kırılganlığı, ölüm korkusu ve dış görünüşün ardındaki ahlaki çürümüşlük üzerinedir.

  • Sorduğu Sorular: “Ölüm ne zaman gelecek?”, “Hastalıklar beni ne zaman yakalayacak?”, “Genç kalabilir miyim?”, “Ahlak nedir, nasıl korunur?” (Ancak bu soruları genellikle kendi içinde, içsel bir sorgulama olarak yaşar.)
  • Sorgulamanın Dinamiği: Ferruh Efendi’nin obsesif hastalık korkusu (hipokondri) ve yaşlanma/ölüm kaygısı, onun gerçeklikten kaçmasına ve çevresindeki ahlaki yozlaşmayı (ensestvari ilişkiler, sadakatsizlik) görmezden gelmesine yol açar. Konağın dışarıdan “ahlaklı” ve “saygın” görünmesi, içeride yaşanan “cehennemlik” durumu gizler. Ferruh Efendi’nin içsel kaygıları ve dış dünyaya karşı takındığı “görünüşte ahlaklılık” maskesi, onun kendi zaafları yüzünden toplumsal ahlaki çürümeye nasıl katkıda bulunduğunu gösterir. Onun sorgulaması, doğrudan aklını değil, hayatın sonluluğu karşısında ahlakın nasıl kırılganlaştığını ve görünüşün yanıltıcılığını işaret eder. O, soruyu doğrudan dile getirmese de, yaşamının ve çevresinin çelişkileri, aslında okuyucuya “Bu konak cennet mi, cehennem mi?” sorusunu sordurur.

3. “Deli Filozof” Romanı: Varoluşun ve Evrenin Temel Sorunları

Hüseyin Rahmi’nin “Deli Filozof” romanının ana karakteri ise, adından da anlaşıldığı üzere, daha felsefi ve varoluşsal sorular sorar. Bu karakterin “deliliği,” toplumsal normların ötesine geçerek evrenin, bilimin, bilginin ve insanlığın temel varoluşsal meselelerini sorgulamasıyla ortaya çıkar.

  • Sorduğu Sorular: “Ben kimim?”, “Evrenin bir amacı var mıdır?”, “Mutluluk nedir?”, “Doğru bilgi mümkün müdür?”, “Bilim nedir, bilimsel yöntem nedir?” gibi doğrudan felsefi sorular.
  • Sorgulamanın Dinamiği: Bu karakterin “deliliği”, toplumsal pratiklerin ve sıradan yaşamın ötesine geçip, insanlığın temel felsefi sorularıyla boğuşmasında yatar. O, günlük hayatın yüzeyselliğini, toplumsal kabulleri ve bilimin mutlak doğrularını sorgular. Bu, bireysel zaafların ötesinde, insan aklının ve varoluşunun sınırlarını zorlayan bir sorgulamadır. Karakter, akıl hastanesinde bile bu soruları sormaya devam eder, zira onun için “delilik”, bu soruları sormayı durdurmamaktır.

Karşılaştırma ve Sonuç

Hüseyin Rahmi’nin bu üç romanındaki karakterlerin sorduğu veya temsil ettiği sorular, yazarın eleştirel bakış açısının farklı katmanlarını gösterir:

  • “Ben Deli Miyim?”: Bireysel zaafların (şehvet, intikam) toplumsal ahlaki yozlaşmayla birleştiğinde oluşan çarpıklığı ve “normal”lik algısının ironisini sorgular. Soru, daha çok ahlaki değerlerin göreceliği ve insan doğasının yıkıcı potansiyeli üzerinedir.
  • “Cehennemlik”: Kişisel korkuların (ölüm, yaşlanma) ve görünüşte ahlaklılığın, kapalı kapılar ardındaki derin ahlaki çürümeyi nasıl gizlediğini ortaya koyar. Sorgulama, görünüş ve gerçeklik arasındaki uçurum ile insan varoluşunun kırılganlığı üzerinedir.
  • “Deli Filozof”: Toplumsal normların ötesine geçerek, varoluşun, evrenin ve bilginin en temel felsefi sorularını sorar. Burada “delilik”, sıradanlığı aşan, sorgulayıcı ve entelektüel bir arayışın ifadesidir.

Üç karakter de kendi “delilik” veya “aykırılık” biçimleri aracılığıyla, toplumun ve insanlığın yüzleşmekten çekindiği gerçekleri, çarpıklıkları veya varoluşsal derinlikleri ifşa ederler. Hüseyin Rahmi, bu karakterleri kullanarak, “akıl” ve “delilik” arasındaki sınırların ne kadar bulanık olduğunu, hatta bazen “deliliğin” en derin gerçekleri görmenin tek yolu olabileceğini düşündürmektedir. Bu, onun eserlerinin neden hala güncelliğini koruduğunu ve bizi neden bu kadar etkilediğini açıklar.