Ekonomi Sosyolojisinin Rasyonel Seçim Teorisine Eleştirisi

İnsan Davranışının Karmaşıklığı

Rasyonel seçim teorisi, bireylerin karar alma süreçlerinde her zaman kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalıştığını varsayar. Bu teori, bireylerin tam bilgiye sahip olduğunu, tercihlerini rasyonel bir şekilde sıraladığını ve bu doğrultuda en faydalı seçeneği seçtiğini öne sürer. Ancak ekonomi sosyolojisi, bu varsayımın insan davranışının karmaşıklığını yeterince yansıtmadığını savunur. İnsanlar, yalnızca maddi çıkarlar peşinde koşmaz; sosyal normlar, kültürel değerler ve duygusal bağlar da kararlarını şekillendirir. Örneğin, bir birey, ekonomik açıdan daha az kârlı bir seçimi, topluluğuna olan bağlılığı nedeniyle tercih edebilir. Sosyolojik perspektif, bireyin yalnızca kendi çıkarlarını değil, aynı zamanda sosyal bağlamını ve ilişkilerini dikkate aldığını vurgular. Bu nedenle, rasyonel seçim teorisinin bireyci yaklaşımı, sosyal yapıların ve kolektif dinamiklerin karar alma süreçlerindeki etkisini göz ardı eder. Ekonomi sosyolojisi, bireylerin kararlarının yalnızca hesaplanmış rasyonaliteye değil, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal bağlama dayandığını öne sürer. Bu eleştiri, teorinin insan davranışını indirgemeci bir şekilde ele aldığını ve sosyal etkileşimlerin zenginliğini ihmal ettiğini gösterir.

Sosyal Bağlamın Gücü

Ekonomi sosyolojisi, bireylerin karar alma süreçlerinin sosyal bağlamdan bağımsız olmadığını savunur. Rasyonel seçim teorisi, bireyleri izole birer aktör olarak ele alırken, sosyolojik bakış açısı, bireylerin sosyal ağlar, kültürel normlar ve kurumsal yapılar içinde hareket ettiğini belirtir. Örneğin, bir iş anlaşması yapılırken, bireyler yalnızca maddi kazançları değil, aynı zamanda güven, itibar ve sosyal ilişkileri de dikkate alır. Granovetter’in gömülülük (embeddedness) kavramı, ekonomik eylemlerin sosyal ilişkiler ağında gerçekleştiğini ve bu ağların bireylerin tercihlerini şekillendirdiğini öne sürer. Bu bağlamda, bir iş insanının kararları, yalnızca kâr-zarar hesaplamalarına değil, aynı zamanda uzun vadeli ilişkilerine ve topluluğundaki statüsüne bağlıdır. Rasyonel seçim teorisi, bu tür sosyal dinamikleri göz ardı ederek, ekonomik eylemleri aşırı basitleştirir. Sosyolojik yaklaşım, bireylerin kararlarının, tarihsel olarak şekillenmiş sosyal yapılar ve kültürel değerler tarafından yönlendirildiğini vurgular. Bu, teorinin evrensel bir rasyonalite varsayımının gerçek dünyadaki ekonomik davranışları açıklamakta yetersiz kaldığını gösterir.

Kültür ve Değerlerin Etkisi

Rasyonel seçim teorisi, bireylerin evrensel bir rasyonaliteye dayalı olarak hareket ettiğini varsayar; ancak ekonomi sosyolojisi, kültürel değerlerin ve normların karar alma süreçlerinde merkezi bir rol oynadığını belirtir. Farklı toplumlarda, ekonomik davranışlar kültürel bağlama göre değişiklik gösterir. Örneğin, bazı toplumlarda hediye verme, ekonomik bir işlemden çok sosyal bir bağ kurma eylemi olarak görülürken, rasyonel seçim teorisi bu tür eylemleri yalnızca maliyet-fayda analizi çerçevesinde değerlendirir. Max Weber’in Protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu üzerine çalışmaları, ekonomik davranışların dini ve kültürel değerlerle nasıl şekillendiğini gösterir. Weber’e göre, Protestan çalışma etiği, bireylerin ekonomik eylemlerini rasyonel kâr arayışının ötesinde bir ahlaki çerçeveye oturtmuştur. Ekonomi sosyolojisi, bu tür kültürel etkilerin, bireylerin tercihlerini ve kararlarını şekillendirdiğini savunur. Bu nedenle, rasyonel seçim teorisinin kültürden bağımsız, evrensel bir insan modeli sunması, gerçek dünyadaki ekonomik davranışların çeşitliliğini açıklamakta yetersiz kalır. Sosyolojik yaklaşım, ekonomik eylemlerin kültürel ve tarihsel bağlamda anlam kazandığını öne sürer.

Kurumsal Yapıların Rolü

Ekonomi sosyolojisi, bireylerin kararlarının yalnızca bireysel tercihlere değil, aynı zamanda kurumsal yapılara bağlı olduğunu vurgular. Rasyonel seçim teorisi, bireylerin özgürce ve bağımsız bir şekilde seçim yaptığını varsayar; ancak sosyolojik bakış açısı, bu seçimlerin kurumsal düzenlemeler ve toplumsal normlar tarafından sınırlandırıldığını belirtir. Örneğin, bir iş piyasasında işe alım kararları, yalnızca bireylerin yetkinliklerine değil, aynı zamanda sendikaların, devlet düzenlemelerinin ve toplumsal cinsiyet normlarının etkisine bağlıdır. Douglass North’un kurumsal ekonomi anlayışı, kurumların ekonomik davranışları şekillendiren “oyunun kuralları” olarak işlev gördüğünü öne sürer. Kurumlar, bireylerin hangi seçeneklerin mümkün olduğunu ve hangi davranışların kabul edilebilir olduğunu belirler. Rasyonel seçim teorisi, bu kurumsal etkileri genellikle göz ardı ederek, bireylerin karar alma süreçlerini aşırı özgürleştirir. Ekonomi sosyolojisi ise, bireylerin kararlarının, içinde bulundukları kurumsal çerçeveler tarafından yönlendirildiğini ve bu çerçevelerin ekonomik sonuçları derinden etkilediğini savunur. Bu, teorinin bireyci yaklaşımının, kurumsal dinamikleri anlamada eksik kaldığını gösterir.

Tarihsel Süreçlerin Etkisi

Ekonomi sosyolojisi, ekonomik davranışların tarihsel süreçlerden bağımsız olmadığını savunur. Rasyonel seçim teorisi, bireylerin kararlarını zamansız ve evrensel bir rasyonalite çerçevesinde ele alırken, sosyolojik yaklaşım, bu kararların tarihsel bağlamda şekillendiğini vurgular. Örneğin, kapitalist ekonomilerin gelişimi, belirli tarihsel olaylar ve toplumsal dönüşümlerle yakından ilişkilidir. Karl Polanyi’nin “Büyük Dönüşüm” adlı eseri, piyasaların tarihsel olarak sosyal ve politik süreçler tarafından şekillendirildiğini ve bireylerin ekonomik eylemlerinin bu süreçlerden bağımsız olmadığını gösterir. Bir toplumda piyasa ekonomisinin gelişimi, tarihsel olarak kölelik, feodalizm veya kolonyalizm gibi yapılarla bağlantılı olabilir. Bu tarihsel süreçler, bireylerin ekonomik tercihlerini ve fırsatlarını belirler. Rasyonel seçim teorisi, bu tür tarihsel dinamikleri göz ardı ederek, ekonomik davranışları bağlamsız bir şekilde ele alır. Ekonomi sosyolojisi ise, bireylerin kararlarının, tarihsel olarak şekillenmiş sosyal ve ekonomik yapılarla iç içe olduğunu savunur. Bu, teorinin evrenselci yaklaşımının, tarihsel çeşitliliği açıklamakta yetersiz kaldığını gösterir.

Dil ve Anlamın Önemi

Ekonomi sosyolojisi, ekonomik eylemlerin dil ve anlam dünyasından bağımsız olmadığını belirtir. Rasyonel seçim teorisi, bireylerin kararlarını yalnızca maddi çıkarlar ve hesaplamalar üzerinden değerlendirirken, sosyolojik bakış açısı, bu kararların dil ve kültürel anlamlarla şekillendiğini savunur. Örneğin, bir ürünün piyasada “değerli” kabul edilmesi, yalnızca ekonomik arz-talep dinamiklerine değil, aynı zamanda o ürünle ilişkilendirilen anlamlara ve sembollere bağlıdır. Pierre Bourdieu’nün sembolik sermaye kavramı, bireylerin ekonomik eylemlerinin, toplumsal statü ve kültürel anlamlarla nasıl iç içe olduğunu gösterir. Bir lüks markanın tercih edilmesi, yalnızca maddi bir seçim değil, aynı zamanda statü ve kimlik inşasıyla ilgilidir. Rasyonel seçim teorisi, bu tür anlam dünyalarını göz ardı ederek, ekonomik davranışları yalnızca nicel bir çerçeveye indirger. Ekonomi sosyolojisi ise, dilin ve sembollerin, bireylerin ekonomik tercihlerini şekillendirmede kritik bir rol oynadığını vurgular. Bu, teorinin insan davranışını yalnızca rasyonel hesaplamalara indirgeyen yaklaşımının eksikliğini ortaya koyar.

Gelecek Perspektifleri

Ekonomi sosyolojisi, rasyonel seçim teorisinin geleceğe yönelik öngörülerde bulunurken yetersiz kaldığını savunur. Teori, bireylerin yalnızca mevcut bilgilere dayalı olarak rasyonel kararlar aldığını varsayar; ancak sosyolojik bakış açısı, bireylerin kararlarının, toplumsal değişim ve belirsizliklerle şekillendiğini belirtir. Örneğin, teknolojik yenilikler veya çevresel krizler gibi faktörler, bireylerin ekonomik davranışlarını öngörülemez şekillerde etkileyebilir. Bu tür belirsizlikler, bireylerin yalnızca rasyonel hesaplamalara dayanarak hareket etmesini zorlaştırır. Ekonomi sosyolojisi, bu bağlamda, bireylerin kararlarının, toplumsal değişimlere ve kolektif hareketlere bağlı olduğunu vurgular. Örneğin, bir toplumun çevresel sürdürülebilirlik konusundaki kolektif bilinci, bireylerin tüketim alışkanlıklarını değiştirebilir. Rasyonel seçim teorisi, bu tür toplumsal dinamikleri ve geleceğe yönelik belirsizlikleri yeterince dikkate almaz. Sosyolojik yaklaşım, ekonomik davranışların yalnızca bireysel çıkarlara değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel bağlama bağlı olduğunu savunur. Bu, teorinin statik ve bireyci yaklaşımının, dinamik toplumsal süreçleri anlamada yetersiz kaldığını gösterir.