Yaşamsal Problemleri Aşmak: Otizmin Ritmi ve Sağlamcılığın Kontrol Takıntısı
Çözüm Değil, Gelişim: Farklı Bedenin Kendi Kaderine Teslim Olma Sanatı
Yazar: Âkil Bîçare (Farklılığın Zorluğu Karşısında “Yapmak” Yerine “Bırakmak” Felsefesi)
Aziz İnsanlar, Ey Farklı Yaşam Ritimlerine Sahip Olanlar!
Carl Gustav Jung’un bilge sözleri, Otizm ve Engellilik deneyiminin merkezindeki en büyük çıkmazı aydınlatır: Hayatın en önemli sorunları çözülemez, ancak aşılabilir. Sağlamcı toplumun dayattığı “normalleşme” baskısı karşısında, bu felsefe sadece bir terapi yöntemi değil, direnişin temel kuralı haline gelir.
I. Yapmak Zorunluluğundan Kurtulmak: Tembelliğin Hikmeti
Engelli ve otizmli bireyler, “yapmak, uyum sağlamak, başarmak” zorunda olan bir topluma karşı yaşar. Oysa bu büyük problemleri aşmak, tam tersini gerektirir: kontrolü bırakmak.
- “Yemek Kitabı” Yanılgısı: Ebeveynler, terapistler ve sistem, otizmli çocuğun sorunlarını bir “yemek kitabı” (cookbook) gibi, rasyonel adımlarla çözmeye çalışır. “Şunu yaparsan konuşur, bunu yaparsan sosyalleşir.” Jung, bu yaklaşımın psişeyi felç ettiğini söyler. Çünkü gelişim, Ego’nun kontrolünde değildir.
- Krizalitin Ritmine Uyum: Birey, zorlukla karşılaştığında (duyusal aşırı yüklenme, sosyal kaygı), mantıksız bir şekilde hızlanmak veya düzeltmek yerine, “olayların olmasına izin verme” (wu wei) sanatını öğrenmelidir. Bu, Otistik bedenin kendi içsel ritmine, sükûnetine ve zamana yayılan gelişimine saygı duymaktır. Zorla müdahale etmek, iyileşme sürecini bozar.
- Sağlamcılığın Müdahalesi: Bizim kontrolcü bilinçli aklımız (ve sağlamcı toplumumuz), sürekli araya girer: “Hata yapıyorsun, yanlış duruyorsun, konuşmalısın!” Bu müdahale, psişenin huzur içinde büyümesini engeller. Halbuki, hiçbir şey yapmamak, bazen en zor ve en kıymetli eylemdir.
II. Gelişimin Bedeli: Kendine ve Farklılığına “Evet” Demek
Problemi aşmak, kendi varoluş ritmimize karşı dürüst olmayı gerektirir.
- Duygusal Gerçekliğe Dönüş: Batı kültürünün aşırı mantıksal (left-brained) zihniyeti, duygusal gerçekliği (bedenin acısını, duyusal farklılığı) reddeder. Oysa birey, kendine “evet” demeli ve varoluşunun tüm “şüpheli yönlerini” (uyumsuz görünen özelliklerini) kabul etmelidir.
- Aşağı Fonksiyondan Gelen Işık: Gelişim, genellikle kişinin en zayıf yönüyle (inferior function) temas kurmasıyla olur. Engelli birey için bu, toplumun “görmezden gelin” dediği” o hassas, incinmiş, yaralı alandır. Bu acıyı ve hassasiyeti bilinçle kabul etmek, kişiliği zenginleştiren, dönüştüren bir süreçtir.
- “Fantezi”nin Gücü: Sağlamcı toplum, fantaziyi, hayal gücünü ve içsel vizyonları (örneğin otizmli bireyin özel ilgi alanları) zayıf ve boş bulur. Oysa Jung, bunların ruhun işlediği anahtarlar olduğunu söyler. Engelli birey, rüyalarını, sanatını, özel ilgi alanlarını ciddiye alarak, ruhunun bu içsel hediyelerini hayata geçirmelidir.
III. Sonuç: Problemi Aşmak, Yeni Bir İnsan Olmaktır
Problemi aşmak, onu bir daha geri gelmeyecek şekilde çözmekten fazlasıdır.
- Kişiliğin Zenginleşmesi: Bir sorunu aşmak, kişiliğin zenginleşmesi, yükselmesi ve zenginleşmesiyle sonuçlanır. Bu büyüme, hayatın amacını derinleştirir ve yaşamaktan alınan sevinci artırır.
- Sistem Karşısındaki Yalnızlık: Jung, bu yolu seçen Batılı bireyin, bütün entelektüel, ahlaki ve dini otoriteye karşı tek başına durduğunu söyler. Engelli birey için bu, toplumsal normlara ve ailenin baskısına karşı durmak demektir. Bu, zorlu bir yalnızlıktır.
- Güvenin Derinleşmesi: “Neden uğraşayım ki?” sorusunun cevabı şudur: Çünkü çözülemeyen büyük problemler, hayat enerjinizi bağlar. Bu enerjiyi serbest bırakmanın ve problemi aşmanın getirisi, ruhun bilgeliğine olan güvenin derinleşmesidir. Bu, çok pahalı inci kadar değerlidir ve her türlü zorluğa değer.



