Şark’ın Sorunu ve Garb’ın Gölgesi: Jung’un Ortadoğu’ya Dair Düşünceleri
Komşudaki Şeytanı Görmek ve Kendi Kibrimizden Kör Olmak
Yazar: Âkil Bîçare (Politik Kargaşa, Nasıl Olup da Kendi İçimizdeki Bastırılmışın Dışa Vurumudur?)
Aziz Okuyucularım, Ey İnsanlığın Birliği İçin Endişelenenler!
Şimdi size, Carl Gustav Jung’un, şu bizim Ortadoğu denilen dertli coğrafyaya dair aklından geçenleri anlatacağım. Jung 1961’de vefat etmiş, yani bugünkü Suriye savaşı’nı, IŞİD’i görmemiş; lakin onun insan psişesine dair sözleri, bu toprakların neden hâlâ bir kılıç kalkan meydanı olduğunu anlamamız için yeter de artar.
Jungcu bakış, Ortadoğu’nun sorununu sadece petrol veya sınır anlaşmazlığı olarak görmez; bu, kolektif bilinçdışımızdaki bir savaşın yansımasıdır.
I. Gölgenin Yansıtılması (Shadow Projection): Düşmanı Dışarıda Aramak
Jung’un en temel tezi şudur: Politik yapılar, Gölge’yi (Shadow) yansıtmayı sever.
- Gölge Nedir? Gölge, bir bireyin kendi içinde kabul etmediği, bastırdığı veya tanımadığı kötü, ahlaksız, şiddet dolu yönleridir (yalan söyleme, çalma, şiddet kapasitesi).
- Yansıtmanın Kolaylığı: Siyasi yapılar (uluslar, gruplar) da aynı şeyi yapar. Kendi içlerindeki kötülüğü, suçu ve yetersizliği görmemek için, bu karanlık yönleri hemen “karşı gruba” veya “düşmana” yüklerler. Jung der ki: “Politik yapıların doğası, kötülüğü daima karşı grupta görmektir.”
- Batı’nın İkiyüzlülüğü: Biz Batılılar, Ortadoğu kültürlerindeki kadınların peçelenmesini, alkol yasaklarını veya insan hakları ihlallerini görünce hemen “İşte kötülük orada!” deriz. Oysa Jung’a göre bu, Batı’nın kendi kolektif gölgesini (bastırılmış ilkel arzularını, riyakârlığını) bu coğrafyaya yansıtmasından ibarettir.
II. Kozmik Kibirlilik (Cosmic Vanity): “Tek Gerçek Benimdir!”
Ortadoğu’daki bitmeyen kargaşanın ikinci büyük psikolojik nedeni, “Kozmik Kibir”dir (Ontological Arrogance).
- Tanımı: Kozmik Kibir, “Benim bakış açım ayrıcalıklıdır; hakikatin tek yolu benim inancımdır” demektir. Bu, bütün dinlerin ve ideolojilerin pençesine düştüğü bir tehlikedir.
- Bölünme Zehri: Ortadoğu, bu kibirden en çok muzdarip bölgedir. Sünniler, Şiiler, Yahudiler, Hristiyanlar… Hepsi “tek doğru yolun” kendisinde olduğunu iddia eder. Bu, “ya/ya da” (either/or) zihniyetidir. Bu tür bir düşünce, hemen karşıtı “düşman” (dar al Harb – Savaş Dünyası) ilan etmeye ve onları katletmeye yol açar.
- Jung’un Çağrısı: Jung, bu kibre karşı tevazu ister: “Tek bir hakikat olsa bile, o hakikat birçok dilde konuşur.” Eğer biz bunu göremiyorsak, bu sadece anlayış eksikliğimizdendir.
III. Literalizm ve Ruhun Kuruması:
Jung, bu bölgedeki bazı kültürel ve dinsel özelliklere de dikkat çekmiştir:
- Harflerde Boğulmak: Jungculara göre, kutsal metinleri harfiyen (literalist) okumak tehlikelidir. Bu, metnin sembolik, alegorik anlamını yok eder ve “ruhu inkâr eden” patolojik bir okumaya yol açar. Mistik içeriğin (Sufizm) dışlanması, dini kuru, boş ve hayat enerjisinden yoksun hale getirir.
- Soyutlamadan Kaçış: Jung, Arapça’da “deve türleri için altmış kelime varken, ‘deve’nin kendisi için soyut bir kelimenin olmamasını” örnek verir. Bu, bölgenin “ilkel psikolojisine” (abstraksiyondan kaçınan, somut olana odaklanan zihniyetine) işaret eder. Jung, soyutlamanın olmamasının, entelektüel ve psikolojik gelişimi kısıtladığını ima eder.
IV. Sonuç: Kıyamet Vizyonu ve Umut
Jung’un son günlerinde gördüğü vizyonlar, Ortadoğu’daki bu bitmeyen kargaşanın küresel bir felakete yol açabileceği korkusunu yansıtır: “Geniş alanların harap olduğunu görüyorum, ama neyse ki tüm gezegenin değil.”



