Bilim Yuvasındaki İdeoloji: Psikolojinin Kendi Ayıbı ve Kariyer Manyaklığı
Laboratuvarın Zinciri: Sosyal Derdi Olan Öğrenci, Nasıl Denek Olmaya Zorlanır?
Yazar: Âkil Bîçare (Profesörün Vicdanı, Akademik Çarkın Altında Nasıl Ezilir?)
Aziz Okuyucularım, Ey İlim Yolunun Kayıp Yolcuları!
Şimdi size, akademik psikolojinin o koca salonlarında dönen büyük bir ayıptan bahsedeceğim. Bu ayıp, sadece siyasi bir körlükten değil, aynı zamanda hırs ve kariyer kaygısından kaynaklanır. Dennis Fox adlı o uyanık âlim, bu durumu 1985’te bir symposiumda ifşa etmiştir: Psikoloji, kendi ideolojisinin esiridir!
I. Psikolojinin Kökenindeki İdeoloji: Birey mi, Yapı mı?
Bizim psikoloji camiası, dünyadaki siyasi ideolojilere bakıp ahkâm keserken, kendi evin içindeki ideolojiyi görmezden gelir.
- Pozitivist Zorbalık: Akademik psikoloji, bir takım katı felsefi varsayımlara saplanmıştır:
- Nedensellik Aranmalı: Sosyal bilimlerin amacı, nedenselliği bulmaktır, anlamı (fenomenolojik bakış) değil.
- Sadece Nicel (Quantitative) İlim: Deney ve sayısal ölçümler, bilimin tek saygın yöntemidir. Nitel (Qualitative) metotlar ise “keşifsel” ve önemsiz sayılır.
- Birey Fetişizmi: Psikoloji, büyük sosyal yapıları (sosyoloji/antropoloji gibi) incelemek yerine, bireysel analiz düzeyine odaklanmayı tercih eder. Neden? Çünkü kurumsal değişime (zor ve tehlikeli) değil, bireysel değişime (kolay ve sisteme dokunmayan) odaklanmak, sistemin işine gelir.
II. Kariyer Manyaklığı ve “Yayıncılık Zinciri”
Bu ideoloji, maalesef akademik kariyer baskılarıyla birleşince, tam bir ahlaki felakete yol açar.
- İdealist Öğrencinin Sonu: Birçok öğrenci, dünyayı daha iyi bir yer yapma inancıyla psikolojiye gelir. Lakin üniversiteye girdiklerinde, üzerlerine öyle bir baskı çöker ki, laboratuvarın diktatörlüğüne boyun eğmek zorunda kalırlar.
- Nicelik (Quantity) Zulmü: Akademik sistem, profesörlüğe giden yolu yayın sayısına (makale sayısına) bağlamıştır. “Ne kadar çok yayın, o kadar iyi iş!” mantığı hüküm sürer.
- Nitel Metodun Kurban Edilmesi: Nitel araştırma (derinlemesine mülakat, katılımcı gözlem gibi) hakkıyla yapılırsa çok uzun zaman alır. Doktorasını bitirmeye çalışan veya kadro bekleyen genç bir akademisyen, uzun süren nitel araştırmaya (sosyal sorunların kökenine inmeye) cesaret edemez. Çünkü yayınları “çabuk” çıkmalıdır.
- Akademik Özgürlüğün İhaneti: Sonuç? Akademisyenler, toplumsal sorunlara gerçekten faydalı olacak alanlardan kaçınır, bunun yerine “parçalanmış, aşırı uzmanlaşmış, yöntem merkezli ve sıkıcı” bir literatür üretirler. Fox, bu durumu, akademik özgürlüğü koruma amacı taşıyan “kadronun (tenure) orijinal amacının yürüdüğü yozlaşma” olarak görür.
III. Çözüm: Suskunluğu Bozmak ve Duvarı Yıkmak
Fox, bu kısır döngüyü kırmanın zor olduğunu, ancak imkansız olmadığını söyler:
- Suskunluğu Bozmak: Önce, ana akım psikolojiden memnun olmayanların yalnız olmadığını fark etmeleri gerekir. Bölümlerde tartışma grupları kurularak bu ideolojik varsayımlar sistemli bir şekilde sorgulanmalıdır.
- Güç Sahiplerine Baskı: Değişim, kadro ve atama komiteleri gibi güç merkezlerine baskı yapmakla mümkündür. Fox, profesörlerin, adayın bütün makalelerini değil, sadece en iyi seçilmiş üç makalesini değerlendirmesini önerir. Bu, nicelikten niteliğe geçişi sağlar.
- Disiplinlerarası Açılım: Psikologlar, sosyologları ve filozofları seminerlerine davet etmeli, böylece kendi alanlarının ideolojik sınırlarını zorlamalıdır.



