Polonya’nın İki Ruhu ve Kimlik Savaşları
“Ejderha Katliamı” Bitti Ama Yeni Düşman Kim? Yıkıntılardan Doğan Aşk ve İhanet
Yazar: Jungish
(Polonya’nın Savaş Sonrası Yorgun Ruhu ve Varoluşsal Kararsızlık)
Aziz Okuyucularım, Ey Kül Üzerine Kurulan Hayallere Şahit Olanlar!
Şimdi size, Andrzej Wajda’nın 1958 yapımı o unutulmaz filmi “Küller ve Elmaslar” (Popiół i diament) filminin diyaloglarından sızan acı hakikati anlatacağım. Bu film, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde, Polonya’nın ruhunda patlak veren ideolojik, varoluşsal ve psikolojik çatışmaların bir dökümüdür.
Mesele sadece Komünistler ile anti-Komünist direnişçiler arasındaki kanlı mücadele değildir; mesele, her şeyin yıkıldığı bir çağda, insanın kendine, aşka ve davaya ne kadar güvenebileceğidir.
I. Savaş Bitti, Kavga Başladı: Kimliklerin Çözülüşü
Film, 8 Mayıs 1945’te, yani Almanya’nın koşulsuz teslim olduğu gün geçer. Lakin bu zafer, huzur getirmez; aksine, yeni bir iç savaşın başlangıcıdır.
- Damat ve Gelin Yerine Katil ve Kurban: Filmdeki genç anti-Komünist direnişçi Maciek ve işçi partisi sekreteri Szczuka arasındaki çatışma, bütün bir ülkenin kolektif ruh halini yansıtır. Maciek, kendisinden daha büyük işler gördüğünü iddia eden, ölüme alışmış bir kahramandır. Onun görevi, partinin yeni Polonya’yı kurmakla görevli olan entelektüel Szczuka’yı öldürmektir.
- Kaybolan Dava: Maciek’in arkadaşı Andrzej, Maciek’in cinayeti işlemek için hazırlık yapmasına rağmen, “Polonya elimizde patladı,” der. Dışarıdaki şölenler (savaşın sonunun kutlanması), içerideki yıkımı, kargaşayı ve kime güvenileceği (Vali’nin sekreteri) sorununu örtemez.
- Hükmün Çelişkisi: Maciek, yoldaşına şunu söyler: “Şu an, yerde yatması gerekenler bizdik. Ama bunun bir önemi yok.” Bu, savaşın getirdiği varoluşsal bir nihilizmdir. Ölüm, o kadar sıradanlaşmıştır ki, kimin yaşadığının bile bir anlamı kalmamıştır.
II. Varoluşun İki Ucu: Menekşeler ve O Kadar
Maciek’in barmen Krystyna ile kurduğu kısa ve imkansız ilişki, “anı yaşama” felsefesinin trajik bir ifadesidir.
- Menekşeler ve İhtiyaç: Maciek, Krystyna’ya menekşeleri sevip sevmediğini sorar; o da severim der. Menekşe, aşkın, güzelliğin ve kırılganlığın simgesidir. Maciek, bu güzellik ve basitlik arayışına kapılırken, aynı zamanda kendisinin bir katil olduğu gerçeğinden kaçar. Krystyna da bu hayattan “gideceğini” (ayrılacağını) bilen, kaybedecek daha az insan olduğu için şükreden bir kadındır.
- Korkaklık mı, Yorgunluk mu? Maciek, Krystyna’ya “Bir daha görüşeceğimizi sanmam,” der. Bu, savaştan ve bağlılıktan yorulmuş bir ruhun en dürüst itirafıdır. Güzelliğe kapılır, ama kalıcı bir bağ kurmaktan kaçar, zira kaybın acısı, aşkın heyecanından daha büyüktür. Bu, özgürlük uğruna sevmekten vazgeçen Don Kişotvari bir ruhtur.
- Yazıtın Dersi: İkisi, harabelerdeki kilise kemerinde Norwid’in şiirinden bir dize okur: “Yoksa, duracak mı o küllerin arasında / yıldıza benzer bir elmas.” Bu, bütün bu yıkımdan sonra geriye kalıcı, kıymetli bir şey kalıp kalmayacağı sorusudur. Maciek, bu elması Krystyna’da (bir kadının kendiliğinden güzelliğinde) görür.
III. Cinayetin Bedeli: İdeolojinin Kurbanı
Filmin sonu, Maciek’in kendi varoluşsal kararsızlığının bedelini ödemesiyle gelir.
- Öldürmekten Vazgeçmek: Maciek, duygusal bağlılık (Krystyna) ve hayattan vazgeçme yorgunluğu (savaş) nedeniyle, Szczuka’yı öldürme görevini yarıda bırakır. O, “öldürüp saklanmaya devam edemeyeceğini” fark etmiştir; sadece yaşamak istemektedir.
- Dava Karşısında Aşk: Andrzej, Maciek’i sertçe eleştirir: “Aşık oldun ve bu senin sorunun! Kişisel meselelerini davamızın üstünde tutamazsın!” Bu, ideolojinin (davanın), insani duyguları (aşkı) nasıl ihanet saydığını gösterir.
- Nihai Yıkım: Maciek, görevden kaçtığı için eski yoldaşları tarafından takip edilir ve vurulur. O, ne eski düzene ne de yeni düzene ait olabilmiştir. Yorgun ruhu, iki düzenin çatlağında can verir.



