Komünizme Karşı Bir Komünist – Suat Kamil Aksoy

Karl Marks sosyalizm ve komünizmin en acımasız eleştirmeniydi! Sanmayın ki bir noktadan sonra yanıldığını anlayıp aklını başına topladı! O fikrini hiç değiştirmedi. Yaptığı eleştiri sonucu ölümcül darbeler indirdiğini söylediği fikirler çoğunlukla emek yandaşı düşünürlere aitti. Sosyalizm, komünizm, anarşizm Marks’ın bir veri olarak karşısında bulduğu akımlardır. Marks çocuksu, hayalci, temelsiz, ütopik, imkansız ve yanlış fikirlere acımasızca saldırmıştır. Yaşamını adadığı Kapital dahil tüm çalışmalarında yanlış fikirleri insanlığın gündeminden düşürme çabası vardır. Marks herkesin bildiği üzere herhangi bir dine mensup değildir, bir tanrısı da yoktur. Ancak yine dinsizlik ve tanrısızlık propagandası ile uğraşanlarla alay etmiştir.
Çelişik bir biçimde bugün Komünizm dendiğinde bu fikrin asıl öncüleri değil Karl Marks akla gelmektedir. Aynı şey propagandacıları ile alay ettiği ateizm için de söylenebilir.

Marks’ın komünistliğini ele almadan önce, ölümünden çok sonra komünizmin babası olmakla suçlanmış olan David Ricardo hakkında bir kaç söz etmeliyiz.
Marks’ın özel bir önem verdiği Adam Smith ve David Ricardo bilindiği gibi sosyalist değildir. Her ikisi de değişim değerinin, emek zamanı ile belirlendiğini savunmuş, ancak hiç bir zaman artı değer sömürüsünden bahsetmemişlerdir.

Adam Smith pratikte emek zamanı ile değer denkliğinin yarattığı sorunlardan etkilenmekte, gerçeklikle barışıklığı onu teorisiyle tutarsızlıklara düşürmektedir. David Ricardo ise karşımıza emek zamanı-değer denkliğinin tavizsiz bir savunucusu olarak çıkmaktadır. Karl Marks başka iktisatçılara eşek, alçak, şarlatan gibi sıfatları layık görürken. bu iktisatçılara özel bir önem vermektedir. Emek-değer teorisinin tutarlı savunucusu olan David Ricardo ölümünden çok sonra biraz da bu tavizsiz tutumu yüzünden olsa gerek komünizmin babası olmakla suçlanmıştır.
Ricardo genç yaşında kendisine büyük bir serveti sunmuş olan kapitalist sistemin bütün insanlığı ilerleteceğine inanmaktadır. Burjuva çıkarını insanlığın ilerleyişinin zorunlu unsuru olması dolayımı ile meşru görmektedir. Sınıfların çıkarlarının ilerlemeyle çeliştiği noktada Ricardo sınıfların değil ilerlemenin yandaşıdır.

Ricardo kitabının önsözünde kitabında yer alan karşı tezlerin haklı bulunması halinde, bunların geliştirilmesi gerektiğini ve bu işin kendisinden daha yetenekli kişilere ait olacağını söyler. Karl Marks işte o yetenekli kişidir. Ricardo zaman zaman kuşkuya düşse bile burjuva çıkarının ilerlemenin aleyhinde çalıştığını kendisine kanıtlayamamıştır. Bu konuda elden birşey gelmez. Marks ise çalışmaları ile esas olarak burjuva çıkarının ilerlemenin engeli haline geldiğini kanıtlamıştır. Hayatta olsaydı kanıtların Ricardo için de ikna edici olacağı kuşkusuzdur.

Marks belki de öne sürdüğü çok sayıdaki karşı görüşün bir sonucu olarak Komünist Manifesto?nun yazarı olmuştur. Marks burada ütopyalardan arındırılmış bir geleceğe işaret etmiştir. Ayrıntılı ve ideal toplum kurgularından hep uzak durmuştur. Herkesi gerçekçi, olanaklı bir gelecek için çaba göstermeye davet etmiştir.

Kapitalizmi irdelemek için neredeyse bir ömür boyu çalışmış, yazdıklarının çoğunu bunlar oluşturmuştur. Kendi durumuyla alay etmeyi ihmal etmemiş, kapitalizm ve para konusunda bu kadar çok şey okuyup yazmış olmasına karşın yoksul ve parasız oluşunu dikkate değer bir çelişki olarak nitelemiş, geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalmaktan yakınmıştır. Bilinen en önemli eseri Kapital’in ancak birinci cildini yayınlayabilmiş, son haline getiremediği diğer ciltleri basma işini yoldaşı Engels’e miras bırakmıştır. Bir şekilde eline para geçtiği her durumda çalışmayı bırakmış kendi eseriyle ilgilenmiştir. Ömrü ya da zamanı yetseydi eserleri Marks’ın yayına hazırladığı halleriyle okuyacaktık.
Komünizm hakkında ise yine de pek az şey yazmış olacaktı. Marks burada bir zamansızlık kısıtına takılmamıştır. Marks ayrıntılı gelecek tasvirlerine ve ütopyacılığa hep düşman kaldığı için böyle yapmıştır. Ütopik sosyalizmin naif gelecek kurguları, mantıksız talepleri, anarşizmin doğrudan devletsizlik hayali, para düşmanlığı, emek bankacılığı, kredili sosyalizm fikirleri yokedici ve yıkıcı bir eleştiriye maruz kalmıştır.

Marks komünist bir toplumsal yaşayışı asla tarif etmek istememiş ve bugünden bilimsel olarak söylenebileceklerle kendisini sınırlamıştır. Marks iktisadi çalışmalarına dayanarak komünist bir toplum için ya da geleceğin toplumu için herkese ihtiyacına göre bölüşüm şeklinde bir ilke öne sürmüştür. Bu tanım günümüz insanına bakarak yargılanmaya kalkışılırsa aşırı derecede radikal bir tanımdır. Bir çoğumuz için her ihtiyacımızın karşılanacağı bir ortamda nasıl yaşamaya başlayacağımız konusu gayet açıktır. Bu yaşamın içinde çalışmak gibi birşey yoktur.

İnsanın ihtiyaçlarının sınırının epeyce geniş olabileceğini biliyoruz. Nasıl olacak bu iş, hele birde ortamı bulduğunda yan gelip yatacak, hiç bir işe karışmayacak büyük çoğunluk gözönüne alınırsa imkansız bir ilke ile mi karşı karşıyayız?
Evet düşünelim, nasıl karşılanacak bu devasa ihtiyaç!
Marks’ın eleştirdiği hayalcilerin sınırlı ufuklarına bakılırsa belki de Marks çok daha büyük bir eleştiriyi haketmektedir.
Gerekçelere kısaca göz atalım. Marksın ilk bilimsel dayanağı insanın üretken kapasitesinin gelişiminin hiçbir sınırının olmayışıdır. Kendi gözlemlediği çağda bu üretkenliğin binlerce kat yükselişine şahit olmuş olmasının yanısıra, Marks teorik bir sınırın varolmadığını da farketmiştir. Bugünün elektronik ve sibernetik çağında bu sınırsızlığı hayal etmemiz elbette daha kolaydır. Marks ise kendi çağında telgrafı, demiryolunu, Süveyş kanalını, buharlı gemileri görmekte ve çok daha ötesini olanaklı bulmaktadır.

Marks ayrıca insanın çalışma zorunluluğunun sınırsızca azaltılabileceğini de görmektedir. Gerekli ve artı emek zamanı arasındaki oranın, yani artı değer oranının sürekli büyümekte olduğunu görmekte, kapitalizmin bu oranı çılgınca büyütmeye çalıştığını tespit etmektedir. Marks buradan yola çıkarak gözlerini açtığı şu dünyada ne yapacağı konusunda insanoğlunu özgür bırakma imkanı doğduğunu görmektedir.
Marks her ilerleme aşamasında toplumun bir emek gereksiniminin varolacağını kabul etmekte, ancak hiçbir zorlayıcı etmen olmaksızın bu gereksinimin karşılanacağına güvenmektedir.

Daha ötede gelişkin bir toplumun bambaşka ve gelişkin bir üretime sahip olması gibi, gelişkin bir üretimin de gelişkin insanlara gereksinimi olacağını savunmaktadır.Bu insanların ise üretmeye zorlanan değil, üretmeye kendisi için ihtiyaç duyan insanlar olacağını düşünmektedir. Marks aslında böyle bir geleceği kurmak gerektiğini hiç bir şekilde söylememektedir.

Sadece kapitalizmin insanlığı böyle bir geleceğe doğru sürüklemekte olduğunu söylemektedir. Marks bu kaçınılmaz ve güzel geleceğe evet demektedir.
Pek iyi bildiğimiz gibi kapitalizmin böyle tanımlı bir amacı yoktur. O sadece doğanın kör güçleri gibi bilmeksizin insanlığı komünist bir geleceğe doğru itmektedir. Kapital serbest piyasayı çözümlemenin yanısıra geleceğe ilerlenen bu yolda insanlığın nasıl bir pusulasız gemide yol aldığını da göstermektedir. Varılacak deniz artık bilinmektedir. Ancak yolda çarpılacak çok kaya vardır. Dosdoğru hedefe gitmek yerine sürekli bir çember çizmek mümkündür. Marks’ın sosyalizm önerisi ise yolculuğu kısaltmak anlamına gelmektedir ve gayet basittir.

Kapitalizmin işçi sınıfına emeğine, patronlara sermayesine göre pay ilkesini, herkese emeğine göre pay ilkesiyle değiştirmektir. Marks böylelikle insanlığa pusulası ve rotası sağlam bir gemiyle tam yol ileri diyebilme fırsatı verilmiş olacağını düşünmektedir.

İnsanın hayal edebildiği ihtiyaçlarının karşılanmasının tembellik ve amaçsızlığa yol açacağı fikri günümüzün insanı için öylesine yaygın bir gerçektir ki, komünizmin temelsizliğine kanıt sayılmaktadır.
Çalışma motivasyonu için örneğin bir ev sahibi olmak üzere, insanı ömür boyu çalışmaya mahkum etmenin en doğrusu olduğuna inanılıyorsa ve başka bir çare de bulunamıyorsa elden hiçbir şey gelmez. Bir çare bulunana kadar insanlık bu cendere içinde yaşamak zorunda kalacaktır. Ancak bir gün bir başkası onkat daha motive edici bir yöntem keşfederse, eski yöntemi sürdürenler iflas edecek ve piyasadan silineceklerdir. Bu da kapitalizmin yasasıdır!
Özetle insanlık en temel ihtiyaçlarından mahrum edilme şantajı olmaksızın üretmeyi başaramıyorsa kapitalizm ilelebet payidar olacaktır. Açlık, evsizlik, yoksunluk, savaş her insanın bir adım ötesinde hep yaşayacaktır. Marks ise bir başka yöntemin varlığından söz etmekte, gelecek için iyimser konuşmaktadır. Bu yüzden şantajdan sıkılan insanlık için Karl Marks da hep bir adım ötede durmaya devam edecektir. Yani kapitalizmin şantajı ile komünizmin hayaleti hep bir arada varlığını sürdürecektir.

Şimdi Kapital’de kapitalizm koşullarındaki sosyalizm alametlerine ilişkin değinmeleri özetle ele alalım.

Kapitalizm hem dünya çapında hem de her ülkede üretimi giderek daha merkezi hale getirmektedir. Küçük üretim varlığını sürdürse bile, üretimin ana bölümü hem büyük işletmeler halinde birleşir, hem de işletmeler daha merkezi bir mülkiyete ait hale gelirler. Marks bu genel eğilimi sosyalist kollektif mülkiyete uygun zemin hazırladığı için sosyalist geleceğin bir belirtisi olarak görmektedir. Hisse senetli anonim şirketlerin giderek artmasının ve egemen hale gelmesinin yukarıda belirtilen sürecin bir parçası sayılması dışında sosyalizme işaret eden bir başka yönü daha vardır. Sermayedar sınıf hisse senedi mülkiyeti aracılığı ile toplumsal artıdan pay elde eden bir topluluğa dönüşmektedir. Üretimde, üretimin planlanmasında, yönetiminde hiçbir çabanın parçası değildir. Dolayısıyla bu sınıfa zekası, girişim yeteneği, yoğun çalışması vb gibi mazeretlere sığınma olanağı kalmamaktadır. Üretim yöneticilerinden başlayarak şu veya bu düzeyde ücret alan emekçilerin faaliyetine dönüşmekte, patronlar olmaksızın yürütülür hale gelmektedir. Sermaye sınıfına ise Marksın deyişiyle kupon kesiciliği kalmaktadır. Bugünden bakılırsa bu kupon kesme işinin de ortadan kalktığını, bunun bilgisayar sistemleri tarafından sanal olarak yapıldığını, sermaye sınıfına ise servetinin artışını izlemek ve keyfine bakmaktan başka bir iş kalmadığını söyleyebiliriz. Çağımızda büyük şirketlerin yönetimi artık bir uzman kadrodan oluşmaktadır. Doğal seçilim, mülk sahiplerinin yönettiği şirketleri elimine etmektedir. Özetle Marks kapitalizmin ilerleyişinin kapitalistleri iktisadi faaliyetin dışına iterek, onları üretim açısından tamamen gereksiz hale getireceğini iddia etmektedir. Böylelikle, zaten tümden emekçilerin faaliyeti haline gelmiş olan üretimin, bir emekçi iktidarı tarafından devralınmasının önü bizzat kapitalizm tarafından açılmaktadır.

Kapitalizm, kriz döngülerinin sıkıştırması ile olsun, diğerinin aleyhinde büyümenin temel mekanizmaları ile olsun hummalı bir dönüşüme yazgılıdır. Bu yazgı insanlığa büyük yıkımlarla birlikte, hep daha üretken bir üretim yapısı sunar. Marks sosyalizm ve komünizm için gelişkin bir üretim gücünü gerekli bulmaktadır. Kapitalizm bu imkanı da kaçınılmaz olarak güçlendirmektedir.
Kapitalizm etkisi altına aldığı nüfusu, ücretler yasası gereğince sürekli olarak mülkiyetten arındırıcı bir etki gösterir. Mülkiyetten arınmış nüfusu giderek yaygınlaştırır. Marks nüfusun ana bölümünü oluşturan mülksüzler sınıfına proletarya demektedir. Mülksüzleştirenler ise burjuvazidir. Proletarya, sosyalizmin kamu mülkiyeti ya da kollektif mülkiyet yapısına maddi bir uygunluk gösterir. Sosyalizm egemen hale gelen mülksüzlüğün, mülksüzleştirenlerin de mülksüzleştirilmesiyle son noktasına vardırılmasıdır. Kapitalizm özel mülkiyetin kutsallığını topluma dayatarak, kitleleri özel mülkiyetten arındırır, Bu anlamda özel mülkiyetin fiilen inkarı anlamına gelir. Sosyalizm ise bu evrimin sonuna kadar ilerleyişi ile toplumsal mülkiyetin doğuşudur. Toplumsal mülkiyet ise bir başka boyutta kitlelerin özel mülkiyetidir. Marks mülksüzlüğü durmaksızın büyüten kapitalizmin, böylelikle kendi mezar kazıcılarını yarattığını söyler. Proletaryanın yeni düzenin doğuşunda, toplumsal mülkiyetin doğuşunda, kölelik zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayacağını da söyler. Proletaryanın kapitalizm karşısında ise en başta kölelik zincirlerine gereksinimi vardır!

Denmektedir ki; sosyalist bir toplumda sömürü ve serbest girişim özgürlüğünün var olmayışı, zenginleşme imkanlarını yok ederek, önemli bir motivasyon kaynağını kurutacaktır. Bu fikir ilk bakışta çok haklı gibidir. Ancak bilinmesi gereken en önemli şey köşeyi dönme motivasyonunun bir gerçeklik düzeyinde değil, beklenti düzeyinde yaşanıyor oluşudur. Gerçekte pek az kişiye piyango çıkar. Bir çok kişi bir çok denemesinin sonunda bir arpa boyu yol gidememiş olur, bir çoğu elindekileri girişim maceralarında çarçur eder. Zenginleşme beklentisiyle girilen yol elde avuçta hiçbir şey kalmadığında son bulur. Hayattan dersini almış olanlar, en verimli kazanma yolunun iyi bir işe girip çalışmak olduğunu bilirler. Dersini alamamışlar ise, kendi hayatlarıyla karabasan gibi iki yakası bir türlü bir araya gelemeyen bir hikaye yazarlar. Bir çıkış yolu bulup zenginleşmiş az sayıdaki girişimci ise büyük çoğunluğun sonu binlerce kez kanıtlanmış bir çıkışsızlığa kanması için vesile olmaktan başka bir işe yaramaz. Zenginlerde ağlar ve para mutluluk getirmez vs. vs..

Kapitalizm üretimin sermaye için artı üretmeye odaklanmasıdır. Halbuki üretim, toplumun ihtiyaçlarının karşılanması için vardır. Amaç konusundaki bu çelişki kapitalizmin zaten mülkiyetten arındırdığı kitleleri sık sık büyük sıkıntılar içerisine düşürür. Marks proletaryanın suçlusu olmadığı şeylerin cezasını çekmeye tarihsel olarak razı gelmeyeceğini varsaymaktadır. Sadece proletaryanın elinde bulunan çözüm anahtarının mutlaka kullanılacağına inanmaktadır. Bu anahtar toplumsal mülkiyetin kuruluşudur.

Makalenin Yazarı: Suat Kamil Aksoy

Yazarın Yazıları

Yazarın İletişim Adresi:
suatkamil@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir