Yazar: Özgür Atlas

Çocukluktan Yetişkinliğe Otistik İfade Biçimleri Değişiyor Mu ?: Yoğun Hareketten Mahremiyetin Şeffaflığına

Otizm spektrumundaki bireylerin çocukluktan yetişkinliğe uzanan yaşam yolculuklarında karşılaştığımız, dışarıdan bakıldığında birbirinden çok farklı görünen ancak kökeninde benzer nörolojik farklılıklar yatan davranış biçimlerini ele almak istiyorum: Çocukluk çağında görülen ileri hareketlilik ve çığlıklar ile yetişkinlik döneminde kişisel mahremiyet konularını pat diye toplum içinde dile getirme eğilimi. Bu davranışlar, otistik bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan Doğasındaki Zaaflar ve Toplumsal Ahlaki Yozlaşma Bir Araya Geldiğinde Ne Olur?

İnsanlık tarihi boyunca, bireysel zaaflarımız ve içinde yaşadığımız toplumun ahlaki yozlaşması sıkça kesişen, birbirini besleyen ve yıkıcı sonuçlar doğuran iki güçlü dinamik olmuştur. Bu iki unsur bir araya geldiğinde ortaya çıkan tablo, sadece edebiyat ve felsefe metinlerinde değil, tarihin kanlı sayfalarında ve günümüzün en derin toplumsal sorunlarında da kendini gösterir. Bireysel Zaafların Toplumsal Etkisi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Her Ülkenin Bir Kemal Sunal’ı Var mı? Toplumlarda “Kemal Sunal Pratiği”

Kemal Sunal… Türkiye’nin yüzünü güldüren, kalplerine dokunan, toplumsal eleştiriyi mizahla harmanlayan eşsiz bir figür. Onun filmleri, sadece güldürmekle kalmaz, aynı zamanda saf, masum, haksızlıklara karşı duran “ezilen halk kahramanı” tiplemesiyle derin bir toplumsal ayna tutar. Peki, her ülkenin bir Kemal Sunal’ı var mıdır? Yani, toplumlarda “Kemal Sunal pratiği” olarak adlandırabileceğimiz, benzer işlevleri gören figürler

OKUMAK İÇİN TIKLA

Doğu ve Batı’yı Bütünleştirmek: Neden Bu Kadar Zorlanıyoruz?

Türkiye gibi Doğu ve Batı medeniyetlerinin kavşağında yer alan toplumlarda, kendi kimliğimizi “Doğulu” ve “Batılı” olarak ikiye ayırma eğilimi yaygındır. İdeal olan, bu iki yönü birer karşıtlık olarak görmek yerine, tamamlayıcı parçalar olarak entegre etmek ve daha zengin, bütüncül bir kimlik oluşturmaktır. Peki, kulağa bu kadar mantıklı gelen bu entegrasyon neden bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Suçluları Cezalandırmak mı, Suça Yol Açan Koşulları Değiştirmek mi? Değişmeyen Sorular

Toplum olarak suçla nasıl başa çıkmalıyız? Bu, yüzyıllardır insanlığın zihnini meşgul eden, kolay cevabı olmayan bir soru. Bir yanda suçluların cezalandırılması ve adaletin tecellisi arayışı varken, diğer yanda suçun kökenindeki koşulların anlaşılması ve değiştirilmesi gerekliliği yatıyor. Bu iki yaklaşım, çoğu zaman birbiriyle çelişiyor gibi görünse de, aslında birbirini tamamlayıcı bir diyalog içinde ele alınmalıdır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Okuryazarlık ve Kültürel Homojenleşme: Medeniyet mi Geldi, Kayıp mı Yaşadık?

“Medeniyet” kelimesi genellikle ilerleme, gelişim ve aydınlanma ile eş anlamlı kullanılır. Okuryazarlık, modernleşmenin ve medenileşmenin en temel göstergelerinden biri olarak kabul edilir. Ancak bu madalyonun diğer yüzü var: Okuryazarlığın yaygınlaşması, aynı zamanda kültürel homojenleşmeye yol açarak, paha biçilmez bir çeşitliliği de yok ediyor olabilir mi? Bu süreçle birlikte gerçekten “geliştik” mi, yoksa

OKUMAK İÇİN TIKLA

Artan Sağlık Harcamaları Gerçekten Refahın İşareti mi?

“Sağlık harcaması” kalemlerinin sürekli artması, genellikle bir ülkenin veya toplumun refah seviyesinin yükseldiğine dair bir işaret olarak yorumlanır. Mantık basittir: İnsanlar daha çok sağlık hizmeti alabiliyor, daha gelişmiş tedavilere erişebiliyor. Ancak bu artış, gerçekten de bir toplumun sağlıklı ve refah içinde olduğunun kesin bir kanıtı mıdır? Yoksa bu rakamların ardında, aslında daha derinleşimli sorunlar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Köydeki Refah Düzeyi Mi ? Şehirdeki Sefalet Mi ?: Kalkınma Mitinin Karanlık Yüzü

“Şehirde yaşamak refahtır, köyde kalmak geri kalmışlıktır” klişesi, kalkınma ideolojisinin en güçlü dayanaklarından biridir. Ancak bu söylem, özellikle Charles Eisenstein gibi eleştirel düşünürlerin altını çizdiği gibi, önemli bir yanılgıyı gizler: Geleneksel köy yaşamındaki gerçek refah düzeyini ve şehre göçle birlikte yaşanan derin sefaleti. Sayıların Aldatıcılığı: GSYİH Artarken Neler Kayboluyor? Batılı kalkınma modelleri, refahı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sömürü ve Tahakküm Neden Hala Var? İnsan Doğası, Sistemler ve İdeolojiler Üzerine Bir Sorgulama

“Gelişmiş” toplumlar inşa etme iddiamıza rağmen, başkalarını sömürmek ve onlara hükmetmek gibi davranışlar neden hala tüm dünyada, hayatımızın her alanında varlığını sürdürüyor? Bu soru, insanlık tarihi kadar eski, ancak modern dünyada bile cevabı muğlaklığını koruyor. Bu karmaşık olgunun kökenlerine inmek için psikoloji, sosyoloji ve ekonomi gibi farklı disiplinlerin bakış açılarını birleştirmemiz gerekiyor.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Batı Hayranlığının Psikodinamiği Mi ? : Türkiye Üzerine Psikanalitik Bir Bakış

Türkiye gibi Doğu ve Batı medeniyetlerinin kesişim noktasında yer alan toplumlarda, Batı’ya yönelik algı karmaşık bir yelpazede seyreder: yer yer hayranlık, yer yer eleştiri, yer yer de tam bir karşıtlık… Ancak Batı hayranlığı, özellikle Tanzimat’tan bu yana modernleşme ve çağdaşlaşma çabalarının önemli bir dinamikini oluşturmuştur. Peki, bu hayranlığın psikodinamik kökenleri neler olabilir? Freud’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gelişmiş Ülkeler Gerçekten Daha Mutlu mu? Mutluluk İstatistiklerine Eleştirel Bir Bakış

“Gelişmiş ülkeler daha mutludur” cümlesini sıkça duyarız. Küresel mutluluk endeksleri, yaşam beklentisi, kişi başına düşen gelir gibi göstergelerle bu iddia desteklenir gibi görünür. Ancak bu tür ifadeler, işin göründüğünden çok daha karmaşık olduğunu, hatta bazen döngüsel bir mantığa dayandığını göz ardı edebilir. “Gelişmişlik” ve “Mutluluk” Arasındaki Varsayılan Bağlantı Tartışmanın özü, “gelişmişlik” ve “mutluluk”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeni, Mutlu Hayatımız mı? Kalkınma İdeolojisine Eleştirel Bir Bakış – Charles Eisenstein

Charles Eisenstein’ın “Yeni, Mutlu Hayatımız Mı? Kalkınma İdeolojisi” başlıklı makalesi, Batı’nın ilerleme, kalkınma ve mutluluk anlatısına keskin bir eleştiri getiriyor. Yazar, George Orwell’in distopyası “1984”teki manipülatif istatistiklerle başlayarak, günümüzdeki “her şeyin daha iyiye gittiği” yönündeki iyimser istatistiklerin arkasında yatan gizli önyargıları ve atlanan dehşetleri gözler önüne seriyor. Eisenstein, sayıların her

OKUMAK İÇİN TIKLA

Psikanaliz Bilimsel Mi ? Yıllardır Devam Eden Bir Tartışmanın Son Hali

Mark Solms’tan Çığır Açan Bir Savunma Psikanaliz, bilimsel geçerliliği konusunda uzun süredir tartışmaların odağında. Peki, bu köklü disiplin gerçekten “kanıta dayalı” mı değil mi? Cambridge University Press tarafından yayınlanan makalesinde Mark Solms, bu önyargıyı çürütmekle kalmıyor, psikanalizin bilimsel temellerini ve etkinliğini güçlü argümanlarla ortaya koyuyor. Gelin, Solms’un üç ana soruyu yanıtlayarak psikanalizin bilimsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Bilinçdışı” Nedir ve Beyinde Nerede Konumlanmıştır? Mark Solms’tan Çığır Açan Bir Nöropsikanalitik Bakış

Psikanaliz ve nörobilim arasındaki köprüyü kuran en önemli isimlerden biri olan Mark Solms‘un “What is ‘the unconscious,’ and where is it located in the brain?” başlıklı makalesi üzerine kritik bir blog yazısı paylaşmak istiyorum. Bu makale, Freud’un teorilerine meydan okurken, aynı zamanda onları modern bilimsel kanıtlarla güçlendiriyor ve insan zihnine dair anlayışımızı temelden

OKUMAK İÇİN TIKLA

İd Bilinçli” İse, Terapide Neyi Değiştirmeliyiz? Duygusal Kökenli Bilince Yeni Bir Bakış!

Psikanaliz ve Nörobilim Buluşunca, Terapi Nasıl Evriliyor? 💡 Ruhsal İyileşmede Yeni Ufuklar. Bu Perspektifte Terapi Nerede Duruyor? Solms ve Panksepp’in makalesi, bilincin ve duyguların nörobiyolojik kökenlerine dair sunduğu bu yeni perspektifle, terapinin rolünü ve hedeflerini yeniden düşünmemizi sağlıyor. Terapi artık sadece bilişsel içgörüye veya davranışsal değişime odaklanan bir süreç olmaktan çıkıp, duygusal deneyimin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Duyguların Beyinle İlişkisine Dair Son Dönem Bilgilerimiz Ne Diyor ?

Mark Solms ve Jaak Panksepp’in makalesi, duyguların beyinle ilişkisi konusunda çığır açan bir perspektif sunuyor ve geleneksel sinirbilim ve psikoloji anlayışını sorguluyor. İşte makalenin bu konudaki temel vurguları: 1. Duygular, Bilincin Kortikal Kökenli Olmadığının Kanıtıdır 2. Duygular, Bilinçli Algı ve Düşüncenin Temel Enerjisini Sağlar 3. Duygusal Durumlar ve Bilinç Düzeyleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Psikanalizin Nörobilimle Kesişiminden Ne Öğrenebiliriz ?

Solms ve Panksepp Makalesinin Temel Savları Mark Solms ve Jaak Panksepp’in makalesi, Freudcu psikanalitik teoriyi modern nörobilimsel bulgularla harmanlayarak, bilincin ve zihinsel süreçlerin işleyişine dair çığır açan savlar ortaya koymaktadır. İşte bu makalenin en önemli temel savları: 1. Bilincin Kökeni Kortekste Değil, Beyin Sapındadır (İd Bilinçlidir) 2. Ego’nun Rolü: Bilinci

OKUMAK İÇİN TIKLA

Psikanaliz Açısından Solms ve Panksepp Makalesinin Önemi: Bilinçdışının Nörobiyolojik Bir Temeli Var Mı ?

Mark Solms ve Jaak Panksepp’in “Id, Ego’nun Kabul Ettiğinden Daha Fazlasını Bilir” başlıklı makalesi, psikanaliz için devrim niteliğinde bir köprü görevi görüyor. Yüzyılı aşkın süredir felsefi ve klinik gözlemlere dayalı bir disiplin olan psikanalizi, modern nörobilimin somut kanıtlarıyla buluşturarak, Freud’un metapsikolojisine ampirik bir temel ve yeni bir boyut kazandırıyor. 1. Psikanalizin Bilimsel Temellerini Güçlendirmek

OKUMAK İÇİN TIKLA

“İd”, “Ego”nun Kabul Ettiğinden Daha Fazlasını Bilir Mi ? Duygusal ve Bilişsel Sinirbilim Arasındaki Arayüz Üzerine Nöropsikoanalitik ve İlkel Bilinç Perspektifleri

Mark Solms  ve Jaak Panksepp tarafından yazılan bu makale önemli bir tartışma açıyor. Aşağıda bu makalenin Freud’a ne kattığını ve teorisini nasıl bilimsel temellere oturttuğunu tartışıyor. Bu Makale Freud’a Ne Ekliyor? Mark Solms ve Jaak Panksepp’in “Id, Ego’nun Kabul Ettiğinden Daha Fazlasını Bilir” makalesi, Freud’un psikanalitik teorisine nörobilimsel kanıtlarla önemli ve devrim niteliğinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

VII Sermones ad Mortuos – (Ölülere Yedi Vaaz)

CG Jung, 1916 Basilides’in İskenderiye’den Ölüler İçin Yedi Vaazı: Varlık, Tanrı ve İnsan Üzerine Gnostik Bir Derinleşme Ölülere Yedi Vaaz ( : Septem Sermones ad Mortuos ), Doğu ile Batı’nın buluştuğu şehir olan İskenderiye’li Basilides tarafından kaleme alınan ve 1916 yılında Ölülere Yedi Vaaz başlığı altında Jung tarafından özel olarak yayınlanan yedi mistik veya “Gnostik” metinden

OKUMAK İÇİN TIKLA