“Belki de Kimse Yardıma İhtiyacımız Olduğunu Bilmiyor”: Çifte Yükün Gölgesinde Çalışan Anneler

Otizmli çocuklara sahip çalışan annelerin omuzlarındaki görünmez yükü ve sessiz feryatlarını dile getiren bu cümleyi: “Belki de Kimse Yardıma İhtiyacımız Olduğunu Bilmiyor”: Avustralya’daki Otizmli Çocuğu Olan Çalışan Annelerin Deneyiminden Bir Not başlığı altında incelemek istiyorum. Bu cümle, sadece Avustralya’ya özgü bir deneyimi değil, tüm dünyadaki benzer durumdaki annelerin yaşadığı derin yalnızlığı, yorgunluğu ve anlaşılmamışlığı gözler önüne serer.


Çalışan bir anne olmak başlı başına bir denge çabasıyken, otizm spektrumunda yer alan bir çocuğa sahip olmak bu denkleme katmanlı zorluklar ekler. Bu anneler, hem profesyonel dünyanın rekabetçi ve talepkâr koşullarına uyum sağlamaya çalışırken, hem de otistik çocuklarının karmaşık ve sürekli değişen bakım ihtiyaçlarını karşılamanın getirdiği yoğunlukla boğuşurlar. Ancak bu mücadele, çoğu zaman başkaları tarafından fark edilmez; sanki görünmez bir yükün altında eziliyorlarmış gibi hissederler.


1. Görünmez Bir Mücadele: İş, Bakım ve Tükenmişlik Arasında Sıkışmak

Bu anneler, kendilerini hem işyerinin hem de evin “süper kahramanı” olmaya zorlarken, aslında bir savaşın içindedirler:

  • Çalışma Hayatının Baskıları: Kariyer hedefleri, performans beklentileri, terfi baskısı… Tüm bunlar, otistik bir çocuğun aniden ortaya çıkabilecek duyusal aşırı yüklenmeleri, terapi randevuları veya okulda yaşanan krizler nedeniyle kesintiye uğrayabilir. Esneklik eksikliği olan iş ortamlarında, anneler ayrımcılığa uğrama veya işlerini kaybetme korkusu yaşayabilirler. İş yerinde otizm farkındalığının yetersizliği, onların zorluklarını paylaşmalarını da engeller.
  • Yoğun Bakım İhtiyacı: Otistik çocukların özel eğitim, konuşma terapisi, duyusal bütünleme gibi sürekli terapi randevuları, doktor kontrolleri ve özel diyet gibi ihtiyaçları vardır. Gece uykusu sorunları, yemek seçiciliği, davranışsal regülasyon zorlukları gibi gündelik yaşamın her anına yayılan bu ihtiyaçlar, bakım yükünü artırır.
  • “Klüjokrasi”nin Getirdiği Yük: Daha önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi, otizm hizmetlerinin parçalı ve koordinasyonsuz yapısı (klüjokrasi), annelerin adeta birer “vaka yöneticisine” dönüşmesini gerektirir. Hizmetleri araştırmak, başvuruları takip etmek, randevuları ayarlamak, kurumlararası koordinasyonu sağlamak… tüm bunlar, işten arta kalan kıt zamanı ve enerjiyi tüketir.
  • Zaman Yönetimi ve Kronik Tükenmişlik: İki ayrı rolün (çalışan ve bakım veren) gerektirdiği aşırı zaman ve enerji, anneleri kronik bir tükenmişliğe sürükler. Yetersiz uyku, sürekli zihinsel tetikte olma hali, kronik stres, fiziksel ve zihinsel yorgunluğa yol açar. “Sosyal Jetlag” (sosyal etkileşim sonrası tükenmişlik), profesyonel ve kişisel hayata sızarak annelerin sosyal izolasyonunu derinleştirebilir.

2. “Kimse Bilmiyor” Paradoksu: Görünmezliğin Bedeli

Bu annelerin mücadelesi çoğu zaman görünmez kalır. Bu görünmezliğin birden fazla nedeni vardır:

  • Maskeleme Davranışı: Anneler, çevrelerinden yargı ve damgalanma korkusuyla, hem kendi içsel yorgunluklarını hem de çocuklarının otistik özelliklerini “maskeleme” eğilimindedirler. İş yerinde “güçlü” ve “sorunsuz” görünmeye çalışırken, sosyal çevrede de çocuğunun “normal” görünmesi için ekstra çaba sarf ederler. Bu, “Anneyi iyi tutma” toplumsal baskısının bir uzantısıdır; anneler hem kendi anneliklerini idealize etmek hem de çocuklarının “farklılığını” dışarıdan “sorunsuz” göstermek zorunda hissederler.
  • Otizmin “Görünmez Engellilik” Oluşu: Fiziksel bir engel gibi hemen fark edilmeyen otizm, çoğu zaman yanlış anlaşılmalara neden olur. Çocukların davranışları “şımarıklık”, annelerin yorgunluğu “beceriksizlik” gibi etiketlenebilir. Toplumun otizmle ilgili farkındalığı genellikle yüzeysel kalır ve stereotiplere (ya “ilham veren öykü” ya da “yaramaz çocuk”) sıkışır.
  • Yetersiz Destek Mekanizmaları: Resmi kurumlardan, işverenlerden veya sosyal çevreden yeterli empatik ve pratik desteğin gelmemesi, annelerin yalnızlık hissini pekiştirir. “Keşke bu araç daha erken erişilebilir olsaydı” feryadının bir yansıması olarak, ihtiyaç duydukları destek sistemlerinin eksikliği, mücadelelerini daha da ağırlaştırır.

3. Avustralya Bağlamı (ve Evrensel Yansımaları)

Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde, Ulusal Engellilik Sigorta Planı (NDIS) gibi engellilere yönelik kapsamlı destek sistemleri mevcut olsa bile, klüjokrasi’nin getirdiği bürokratik engeller, uzun bekleme süreleri ve hizmet uyumsuzlukları annelerin yükünü hafifletmez. İşverenlerin adaptasyon zorlukları, sağlık sisteminin karmaşıklığı ve kültürel olarak kadınlara yüklenen bakım rolleri, bu annelerin mücadelesini evrensel bir sorun haline getirir.


4. Çözüm Yolları ve Savunuculuk İçin Çağrı: Görünmez Yükü Paylaşmak

Bu annelerin sessiz mücadelesini hafifletmek ve onların ruhsal ve fiziksel sağlığını korumak için kolektif bir sorumluluk üstlenmek zorundayız:

  • Farkındalık ve Empatiyi Artırmak: Toplumda otizm ve bakım verenlerin deneyimleri hakkında derinlemesine bilinç oluşturmak. Annelerin yaşadığı çifte yükü anlamak ve yargılamak yerine desteklemek.
  • İş Yerinde Esneklik ve Destekleyici Politikalar: Çalışan anneler için esnek çalışma saatleri, uzaktan çalışma imkanları, destek grupları, bakım izni gibi politikaların yaygınlaşması. İşverenlerin nöroçeşitlilik konusunda eğitilmesi.
  • Hizmet Sistemlerinin Basitleştirilmesi: “Klüjokrasi”nin azaltılması, otistik bireylere ve ailelerine sunulan hizmetlere erişimin tek bir noktadan ve kolayca sağlanması.
  • Psikolojik Destek Mekanizmaları: Anneler için ruhsal sağlık hizmetlerinin (terapi, danışmanlık, destek grupları) erişilebilirliğini artırmak ve onların tükenmişliğini önlemeye yönelik proaktif adımlar atmak.
  • Bakım Yükünün Toplumsallaşması ve Paylaşımı: Bakım emeğinin sadece annelere ait bir sorumluluk olmaktan çıkarılıp, babaların, diğer aile üyelerinin ve toplumun geneline yayılması. Sosyal hizmetlerin güçlendirilmesi ve kamusal bakım altyapılarının genişletilmesi.
  • Annenin Öz-Şefkati: Annelerin kendilerini suçlamayı bırakıp, kendi ihtiyaçlarına ve dinlenmeye öncelik verme becerisini kazanmaları için desteklenmeleri. Mükemmeliyetçi annelik algısından uzaklaşmak.

Bu annelerin sessiz çığlığı, aslında tüm topluma bir çağrıdır: Görünmez yükleri fark edelim, anlayışımızı derinleştirelim ve gerçek anlamda kapsayıcı, destekleyici bir toplum inşa edelim. Onların mücadelesi, sadece Avustralya’ya veya belirli bir ülkeye özgü değil, tüm insanlığın empati ve sorumlulukla yaklaşması gereken evrensel bir sorundur.