Belleğin Parçalı Geceleri ve Kafkaesk Kaosun Yankıları
Tezer Özlü’nün Travmatik Belleği ve Kafka’nın Sistematik Absürdü
Tezer Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri, bireysel belleğin kırılgan, parçalı ve travmatik doğasını bir iç hesaplaşma olarak sunar. Otobiyografik bir anlatı olarak, Özlü’nün metni, bireyin kendi geçmişiyle yüzleşirken karşılaştığı kaotik ve çözümsüz anları, Kafka’nın Dava ve Değişim’deki gibi, bireyin anlam arayışını baltalayan bir sistem karşısında hissettiği çaresizlikle kesiştirir. Kafkaesk edebiyatta birey, bürokratik ya da metafizik bir düzenin anlamsızlığına hapsolurken, Özlü’nün anlatısı bu çaresizliği bireyin psişik yaralarına taşır. Onun belleği, travmaların gölgesinde bir hapishanedir; Kafka’nın Josef K.’sının mahkeme koridorlarında ya da Gregor Samsa’nın böcek bedeninde yaşadığı yabancılaşma, Özlü’de çocukluk anılarının soğuk, keskin imgelerinde yeniden vücut bulur. Ancak Özlü, Kafka’nın evrensel ve alegorik kaosundan farklı olarak, birey-toplum çatışmasını daha mahrem bir düzlemde, cinsiyet, aile ve toplumsal normların baskısı üzerinden yeniden tanımlar. Kadın bedeni ve bilinci, Özlü’nün metninde, Kafka’nın soyut sistemlerine kıyasla daha somut bir baskı mekanizmasıyla, patriyarkal düzenle mücadele eder. Bu, Özlü’nün otobiyografisini Kafkaesk çerçevenin ötesine taşıyarak, bireyin öznelliğini politik bir isyan alanına dönüştürür. Acaba Özlü’nün belleği, Kafka’nın sistematik kaosundan daha mı yıkıcıdır, yoksa sadece daha içsel bir distopya mı sunar?
Sevim Burak’ın Deneysel Kaosu ve Kafka’nın Bürokratik Tuzakları
Sevim Burak’ın Afrika Dansı, dilsel ve yapısal parçalanmayla Kafkaesk edebiyatın absürt dünyasını hem yankılar hem de genişletir. Burak’ın metni, lineer anlatıyı reddeden, kaotik ve ritmik bir yapı sunarak, Kafka’nın bürokratik kaos anlayışını yeniden yorumlar. Kafka’da birey, anlamsız bir düzenin çarklarında ezilirken, Burak’ın anlatısı bu ezilmeyi dilin kendisinde somutlaştırır; kelimeler, cümleler, hatta metnin tipografik düzeni, adeta bir bürokratik labirentin parçaları gibi dağılır ve yeniden birleşir. Afrika Dansı’nın deneysel biçimi, Kafka’nın Dava’daki gibi, bireyin anlam arayışını boşa çıkaran bir sistemin kaotik doğasını, ama bu kez modernist bir estetikle yansıtır. Burak’ın metnindeki dilsel parçalanma, sadece bireyin değil, dilin ve anlatının kendisinin de bir tür “yargılanma” sürecine tabi olduğunu gösterir. Kafka’nın bürokratik kaosu, Burak’ta ideolojik ve tarihsel bir sorgulamaya dönüşür; metin, sömürgecilik, cinsiyet ve kimlik gibi temaları, kaotik bir anlatı düzleminde ele alarak, Kafkaesk absürdü daha politik bir bağlama yerleştirir. Burak’ın metni, Kafka’nın evrensel kaosunu yerelleştirirken, aynı zamanda onun evrenselliğini sorgular. Peki, Burak’ın dilsel kaosu, Kafka’nın sistematik kaosundan daha mı özgürleştirici, yoksa sadece başka bir tuzak mı kurar?
Psiko-Politik ve Alegorik Kesişimler
Özlü ve Burak, Kafkaesk çerçeveyi, bireyin psişik ve toplumsal yabancılaşmasını ele alış biçimleriyle yeniden tanımlar. Özlü’nün otobiyografik anlatısı, bireyin iç dünyasını bir distopya olarak kurgularken, Burak’ın deneysel metni, bu distopyayı dilin ve toplumun kaotik yapılarında arar. Her iki yazar da Kafka’nın birey-toplum çatışmasını, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağlamına taşır; Özlü, patriyarkal normların gölgesinde bireysel bir isyanı, Burak ise sömürgecilik ve modernleşme süreçlerinin kaotik izlerini sorgular. Kafka’nın alegorik evrenselliği, Özlü’de psiko-politik bir içe dönüşe, Burak’ta ise modernist bir estetik isyana evrilir. Bu yeniden tanımlama, Kafkaesk kaosun sadece bireysel değil, aynı zamanda tarihsel ve ideolojik bir mücadele alanı olduğunu gösterir. Acaba bu metinler, Kafka’nın evrensel kaosunu mu yerelleştirir, yoksa yerelin kaosunu evrenselleştirerek mi yeni bir edebiyat dili yaratır?