Bilmek Yetmez Beyim, Yokuşu Çıkmak Gerek!

Engelli Olanı Fark Etmek Bir İbadet Değil, Yükümlülüktür!

Yazar: Âkil Bîçare

(Eksikliği Sadece Başkasında Arayan O Gözün İfşası.)


Aziz Komşularım, Ey İnsan Tabiatının Garabetine Şaşanlar!

Şu zamanda bir moda çıktı ki, sormayın gitsin! Herkesin dilinde bir “farkındalık” türküsüdür gidiyor. Özellikle bizim o mektepli, ince ruhlu genç tayfası, bütün dünyayı bu farkındalıkla kurtaracaklarını sanıyorlar. Dertleri ne? Engelliyi, Otizmliyi, yani o “öteki” olanı fark etmek!

Bu, öyle bir safdillik ki, adeta bir “Bataklığın Yanlış Vaadi” gibi ruhumuzu dibe çekiyor. Zira, fark etmek bir başlangıçtır, lakin o yokuşu çıkmak eylem ister!

I. Farkındalığın Sahte Cenneti: “Gölgemizi Boyamakla Yetinmek”

Efendim, bu mesleğin piri olan âlimler (Dennis Fox’u kastediyorum), diyorlar ki: “Sadece kültürel veya ırksal farklılığı terapiye katmak yetmez!”

  • Engelliye Farkındalık: Bizim o kibar terapistimiz, engelli veya otizmli danışanına döner ve der ki: “Ah, sizin yaşadığınız zorlukları, toplumsal baskıyı fark ediyorum. Ne kadar da zor!”
  • Gizlenen Gerçek: Lakin, bu farkındalık nutku ne işe yarar? Sadece terapistin vicdanını rahatlatır! Tıpkı, çürümüş bir konağın çatısını tamir etmek yerine, sadece dış cephesini boyayan müteahhit gibi. Asıl mesele şudur: Toplum, o büyük bürokratik çarkıyla ve katı, sağlamcı kurallarıyla adaletsizliği rutin haline getirmiştir.
  • Hüsnü Bey’in Durumu: Bizim Hüsnü Bey, otizmli birini gördüğünde, “Yazık!” diye iç geçirir (Farkındalık). Ama belediye meclisine gidip, o kaldırıma bir rampa yapılmasını teklif eder mi? Asla! Çünkü rutinleşmiş atalet, kişisel vicdandan daha güçlüdür. Farkındalık, bizi eylemden alıkoyan tembelliğin şık kılıfı olmuştur.

II. Mektebin Zinciri: İdealleri Boğan Diplomalar

Bu işin asıl acısı, ilim yuvalarında başlar. O pırıl pırıl zihinler, haksızlığa karşı savaşma idealiyle psikolojiye girerler.

  • Tezdeki Tuzağı: Genç bir talebe, “Otizmin toplumsal damgalanmasını ortadan kaldıran bir eylem planı” yazmak ister. Ne var ki, hemen korkak hocaların ve sistemci bürokratların sesi duyulur:
    • “Evladım, sen bu siyasi konuları bırak! Daha uslu, daha geleneksel bir tez yaz. Yoksa diploma alamazsın, kariyerin tehlikeye girer!”
  • Sistemci Zihin: Bu, aslında kurumların direncidir. Okullar, hastaneler ve devlet, kendi statükolarını sarsacak her türlü gerçek dünyayla alakalı çözümü tehlikeli, naif veya “sakil” (uygunsuz) bulur. Sonuç: En büyük idealler, kariyer mecburiyetlerinin zincirinde boğulur gider. İlim, toplumsal değişimin manivelası olmaktan çıkıp, düzenin bir yamağı haline gelir.

III. Sonuç: Eylemsiz Kalan Bir Vicdan, Kördür!

Fox’un bu acı feryadı bize şunu söyler:

  1. Grup Terapisi Yetmez: Otizmli bir gruba “kültürel farklılığınızı konuşalım” demek, meseleyi çözmez. Asıl mesele, dışarıdaki toplumsal yapının değişmesidir.
  2. Özür Dilemek Değil, Yıkmak: Bizim o büyük haksızlıkları yapan kurumlarımız, kendilerini temize çıkarmak için “farkındalık” naraları atar. Lakin, biz farkındalıkla yetindiğimiz sürece, o kurumlar sistemsel adaletsizliği sürdürmeye devam eder.

Velhasıl: Zihinleri aydınlatmak bir başlangıçtır, lakin yetmez! Kaldırıma rampa yapılmadığı sürece, okul, otizmli çocuğu kabul etmediği sürece, o “farkındalık” sadece tembel ruhların vicdanını uyutan bir ninni olacaktır. Artık o koltuklardan kalkıp, gözlemlediğimiz adaletsizliğe eylemle karşı koyma vaktidir! Yoksa bizim halimiz pürmelalimiz, sadece bilmekle yetinip bataklıkta kalan zavallı bir âlimin hikâyesi olarak kalır.