Schopenhauer “Bir ahmağın hayatı ölümden daha berbattır”

Seneca, ahmaklığın kendi kendisinin yükü olduğunu bildirir: ömnis stultitia laboratfastidio sui. Çok doğru bir sözdür bu, ki “Bir ahmağın hayatı ölümden daha berbattır” diyen İsa ben Sirak’ ın sözüyle mukayese edilebilir. Ve kural olarak bir insanın zihni bakımdan sefil ve genel olarak bayağı olduğu derecede topluluğa karışabildiği teslim edilecektir. Çünkü bir insanın bu dünyadaki seçimi bir yandan yalnızlığın, diğer yandan bayağılığın ötesine çok fazla geçmez…

Beyin bir tür asalak bir uzuv, deyiş yerinde ise bedenle birlikte ikamet eden bir pansiyoner olarak kabul edilebilir ve boş zaman, yani insanın benliğini ya da ferdiyetini özgürce idrak etmek için sahip olduğu zaman, genellikle hayatın sadece çaba ve zahmetten ibaret kalan bölümünün meyvesi ya da ürünüdür. Fakat insanların çoğunun boş zamanı ne hâsıl eder: Can sıkıntısı ve budalalık; kuşkusuz bedensel zevklerin ya da budalalıkların peşinde koşulduğu zamanlar müstesna. Böyle bir küçücük boş zaman aralığının ne kadar kıymetli olduğu, onun harcanma tarzında yahut keyfiyetinde görülebilir ve Axiosto’nım dikkat çektiği gibi cahil insanların boş saatleri ne kadar acınaklıdır! uozio lungo d uomini ignoranti “

Sıradan insanlar sadece zamanlarını nasıl harcayacaklarım düşünürler; herhangi bir yeteneğe sahip insan onu kullanmaya çalışır. Sınırlı akla sahip insanların can sıkıntısına meyyal olmalarının nedeni, akıllarının mutlak manada iradenin sevk edici gücünün harekete geçirileceği (tatbik sahasına konulacağı) araçtan başka bir şey olmamasıdır; iradeyi harekete geçirecek özel bir şey olmadığında, atalet halinde kalır ve akıllan tatil eder, çünkü irade gibi o da, sahneye koyacağı harici bir şeye ihtiyaç duyar. Sonuç; bir insanın sahip olduğu güç her ne ise onun korkunç bir durgunluğu, tek kelimeyle can sıkıntısıdır.

Bu mutsuz hissiyata karşı koymak (onu etkisizleştirmek) için insanlar, uğraştıkları kısacık süre içerisinde haz veren lüzumsuz şeylerin peşinde koşup dururlar, böyle bir umutla iradeyi harekete geçirmek ve dolayısıyla zihni devingen hale getirmek için çabalarlar; çünkü iradenin bu saiklerini etkilemesi gereken sonuncusudur. Gerçek ve tabii saiklerle karşılaştırıldığında bunlar altın paraya kıyasla kâğıt paradan başka bir şey değildir; çünkü bunların değerleri sadece indi-keyfidir; kâğıt oyunları ve benzeri şeyler, ki münhasıran bu amaç için icat edilmişlerdir. Ve eğer yapılacak başka bir şey yoksa bir insan ya vakti israf edecek ya da şeytanın yat borusunu çalacaktır; yahut beynini çalıştırmak için bir sigara bunların yerine iyi bir ikame olabilir. Bu yüzdendir ki bütün ülkelerde insan topluluklarının temel uğraşı kâğıt oyunlarıdır ; verilen değerin çapı ve zahiri göstergeler düşüncenin iflâsının ilanıdır. İnsanlar, meşgul olacak düşünceleri olmadığı için kâğıtlarla uğraşırlar ve birbirlerinin paralarını kazanmaya çalışırlar. Budalalar!

Fakat haksızlık etmek istemem; dolayısıyla izin verin kağıt oyunlarını savunmak için kesinlikle, bunun dünyaya ve iş hayatına bir hazırlık olduğunun söylenebileceğine işaret edeyim; çünkü bir kimse böylelikle tesadüfi ama değiştirilemez koşulları (bu durumda kâğıtlar) nasıl zekice kullanabileceğini ve bunlardan mümkün olduğu kadar kazançlı çıkmasını öğrenir ve bunu yapmak için bir insan bir miktar riyakarlık (iki yüzlülük) ve kötü bir işe nasıl iyi bir yüz takınabileceğim öğrenmelidir. Fakat diğer yandan, tam da bu sebepten ötürü kâğıt oyunu bu denli ahlâk bozucudur, çünkü oyunun bütün amacı her türlü hile ve aldatmaya başvurarak başkasına ait olanı kazanmaktır. Ve oyun masalarından kapılan bu türden bir alışkanlık, ait olduğu yerden dışarı çıkıp günlük hayata karışır; ve günlük hayatın işlerinde bir insan yavaş yavaş artık öyle bir noktaya gelir ki, meumu (L. bana ait olanı) ve tuumn (L. sana ait olanı)4 hemen hemen kağıtlarla aynı şekilde görmeye ve sahip olduğu üstünlükler her ne ise onları, adaletin pençesi ensesine yapışmadığı sürece, en son noktaya kadar kullanması gerektiğini düşünmeye başlar. Kastettiğim kimselerin örneklerine, ticaret hayatında her gün rastlanır.

Şu halde bir insan kendi kendisini idrak ettiği, yahut kendisine malik olduğu için, boş vakit hayatın çiçeği, daha doğrusu meyvesi olduğuna göre, kendilerinde gerçek bir şeye sahip olanlar hakikaten mutludurlar. Fakat insanların çoğunun boş vaktinden ne elde edersiniz? Korkunç bir şekilde canı sıkılan ve kendi kendisine yük olan işe yaramaz bir insan… Dolayısıyla sevinelim aziz kardeşlerim, sevinelim ve sürür bulalım, çünkü biz köle kadının değil, özgür kadının çocuklarıyız.

Arthur Schopenhauer
Okumak ve Yaşamak Üzerine

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir