Bir Blackwood Makalesi Nasıl Yazılır? Edgar Allan Poe

“Peygamber aşkına -incir!”
–Türk seyyar satıcının bağırışı.
Sanırım herkes ismimi duymuştur. Adım Senyora Psyche Zenobia. Bunun doğru olduğunu biliyorum. Bana sadece düşmanlarım Suky Snobbs der. Bana Suky’nin saygın Yunancada “ruh” (ben buyum işte, tepeden tırnağa ruhum), bazen de “kelebek” anlamına gelen, ki kelebek derken gök mavisi Arap harmaniyeli, yeşil agraffas süslemeli ve portakal rengi yedi auriculanlı fırfırlı yeni kızıl saten elbiseme göndermede bulunuyorlar şüphesiz, Psyche’nin bozulmuş, kaba bir şekli olduğu söylendi. Snobbs’a gelince – bana bakan herkes ismimin Snobbs olmadığını hemen anlar. Bayan Tabitha Turnip bu söylentiyi sırf kıskançlığından yaydı. Tabitha Turnip’miş, pöh! Ah zavallıcık! Bir şalgamdan ne beklenir ki zaten! “Şalgamı sıkıp suyunu çıkarmak, vs.” ile ilgili o atasözünü anımsıyor mu acaba? [Not: Bunu ona ilk fırsatta hatırlat.] [Yine not – burnundan tutup çek.] Nerede kalmıştım? Ah! Bana Snobbs’un Zenobia’dan bozma olduğu söylendi, ki Zenobia bir kraliçeydi -(Ben de öyleyim. Dr. Moneypenny beni hep iskambil kağıtlarındaki kupa kızına benzetir- ve Zenobiada, Psyche gibi saygın Yunancadır, babam da “bir Yunanlı” olduğuna göre benim Snobbsu değil, soyadımız olan Zenobiayı kullanmaya kesinlikle hakkım var. Tabitha Turnip’den başkası Suky Snobbs demez bana. Ben Senyora Psyche Zenobia’yım.

Dediğim gibi, herkes ismimi duymuştur. İnsanlığı Medenileştirecek Philadelphialı Genç Edebiyatçı Dilberlerin Çay Partileri Düzenlediği Evrensel Deneysel Bibliyografya Derneği’nde muhabir-aza sekreter olarak haklı bir üne kavuştum. Derneğimizin ismini Dr. Moneypenny buldu ve kulağa boş bir rom fıçısı kadar büyük geldiği için bu ismi seçtiğini söyledi. (Bazen kaba bir adam olabiliyor – ama derin biri.) Hepimiz imza atarken isimlerimizden sonra derneğimizin baş harflerini yazıyoruz, tıpkı K.S.D., Kraliyet Sanat Derneği – F.B.Y.D., Faydalı Bilgileri Yayma Derneği, vs. vs. gibi. Dr. Moneypenny derneğin İsminin Bayat Ördek’in kısaltılması olduğunu ve aslında Lord Broughman’ın derneğini tanımlamadığını söylüyor – ama Dr. Moneypenny öyle tuhaf bir adam ki, bana ne zaman doğruyu söylediğinden emin olamıyorum. Her neyse, isimlerimizin başına hep H.O.Ş.Ü.Z.G.Ü.N.G.R.U.P. baş harflerini koyuyoruz – ve bu İnsanlığı Medenileştirecek Philadelphialı Genç Edebiyatçı Dilberlerin Çay Partileri Düzenlediği Evrensel Deneysel Bibliyografya Derneği anlamına geliyor – her sözcüğe bir harf düşüyor, ki bu konuda Lord Brougham’ın derneğinden üstün olduğumuz bir gerçek. Dr. Moneypenny baş harflerimizin bizim gerçek karakterimizi sergilediğini söylüyor, ama ne demek istediğini anlıyorsam Arap olayım.

Dernek fark edilme yolundaki tüm çabalarına ve doktorun elinden geleni yapmasına karşın, ben katılana dek pek başarılı olamadı. Aslında üyeler tartışırken fazla küstahça bir dil kullanıyordu. Her cumartesi akşamı okunan yazılar derinlikten çok maskaralık içeriyordu. Hepsi de tırışkadan nağmelerdi. İlk nedenleri, ilk ilkeleri araştırmıyorlardı. Aslında hiçbir şeyi araştırmıyorlardı. O yüce “uygunluk” hususuna hiç dikkat edilmiyordu. Kısacası hiçbiri bu yazı gibi iyi değildi. Hepsi değersizdi – tamamen! Derinlik yoktu, birikim yoktu, metafizik yoktu – kültürlülerin maneviyat dediği, kültürsüzlerinse riyakarlık [Dr M. “riyakarlık”ın baş harfinin büyük Κ olması gerektiğini söylüyor -ama böyle olmaması gerektiğine eminim] olarak adlandırdığı şeyden eser yoktu.

Derneğe katıldığımda daha iyi bir düşünme ve yazma tarzını benimsetmeye çabaladım ve bütün dünya bunda ne kadar başarılı olduğumu biliyor. Şimdi H.O.Ş.Ü.Z.G.Ü.N.G.R.U.P.ta Blackwood’da yayımlananlar kadar iyi yazılar yazılıyor. Blackwood diyorum çünkü bana her konudaki en iyi yazıların o haklı üne sahip derginin sayfalarında bulunabildiği söylendi. Şimdi her konuda onu örnek alıyor ve bu yüzden hızla tanınıyoruz. Hem sonuçta hakiki Blackwood damgasını taşıyan bir makale yazmak o kadar da zor değil, eğer insan bu işe doğru şekilde yaklaşırsa. Siyasi yazılardan bahsetmiyorum elbette. Onların nasıl kotarıldığını herkes biliyor, ne de olsa Dr. Moneypenny bunu açıkladı.

Bay Blackwood’un bir terzi makası ve yanında durup emirlerini bekleyen üç çömezi var. Biri ona “Times”ı, diğeri “Examiner”ı, üçüncüsü de “Gulley’nin Yeni Argo-Küfür Derlemesi”ni uzatıyor. Bay. B. sadece kesip bir araya getiriyor, o kadar. Yazısı kısa sürede bitmiş oluyor – sadece Examiner, Argo-Küfür ve Times – sonra Times, Argo-Küfür ve Examiner – ve sonra Times, Examiner ve Argo- Küfür.

Ama derginin en iyi tarafı çok yönlü makaleleri; ve bunların en iyileri Dr. Moneypenny’nin tuhaflıklar (ne demek istiyorsa), başka herkesin ise yoğunluklar olarak adlandırdığı yazılar. Bu yazı türünün nasıl okunacağını uzun süredir biliyorum, her ne kadar onları yazma yöntemini ancak Bay Blackwood’u son ziyaretimde (derneği temsilen) öğrendiysem de. Siyasi makaleleri yazma yöntemi kadar basit olmasa da bu yöntem çok basit. Bay B.’yi ziyaret edip kendisine derneğin dileklerini iletmek istediğimi söylediğimde son derece kibar davranıp beni çalışma odasına aldı ve bana bütün süreci açıkça anlattı.

“Sevgili bayan,” dedi, görkemli görünüşümden açıkça etkilenmiş bir şekilde, çünkü üstümde gök mavisi Arap harmaniyeli, yeşil agraffas süslemeli ve portakal rengi auriculas fırfırlı kızıl saten elbisem vardı, “Sevgili bayan,” dedi, “oturun. Olay şu. Her şeyden önce, yoğunluklar yazarı olarak simsiyah mürekkebe ve ucu epey körelmiş kocaman bir kaleme sahip olmanız gerekiyor. Ve beni dinleyin, Bayan Psyche Zenobia!” diye devam etti, bir duraklamadan sonra, son derece etkileyici bir enerji ve vakarla. “Beni dinleyin! – O kalem – asla – onarılmamalı Bayan, yoğunluğun sırrı, ruhu burada yatar. İnanın bana, hiç kimse, ne kadar büyük bir dahi olursa olsun, güzel bir kalemle -anlıyor musunuz beni- iyi bir makale yazmamıştır. Elyazısı bir taslak okunabiliyorsa kesinlikle okunmaya değmez. Bu bizim inandığımız önde gelen ilkelerden biridir ve eğer bunu hemen benimsemiyorsanız görüşmemiz sona ermiştir.” Durdu. Ama görüşmemizin sona ermesini elbette ki istemediğimden böylesine aşikar ve zaten başından beri yeterince farkında olduğum gerçeği onayladım.

Memnun olmuş göründü ve talimatlarına devam etti.

“Bayan Psyche Zenobia, örnek almanız ya da incelemeniz için bir ya da bir dizi makale önermem size kırıcı gelebilir; yine de dikkatinizi birkaçına çekebilirim.

Bir bakalım. ‘Yaşayan Ölü’ mükemmeldi! – Canı bedeninden çıkmadan mezara gömülen bir adamın hislerinin anlatımıydı – zevk, dehşet, duygu, metafizik ve bilgi doluydu. Yazarın bir mezarda doğup büyüdüğüne inanası geliyordu insanın. Sonra ‘Bir Afyonkeşin İtirafları’ vardı, güzeldi, çok güzeldi! – Görkemli bir hayal gücü – derin felsefe – zekice spekülasyonlar – ateşli ve öfkeliydi, üstüne tadımlık bir anlaşılmazlık da serpiştirilmişti. Palavralarla dolu iyi bir çalışmaydı ve millet zevkle yalayıp yuttu. Coleridge’in yazdığını sanıyorlar – ama aslında bu doğru değil. Onu evcil Habeş maymunum Juniper, koca bir bardak dolusu Hollanda ciniyle ‘sıcak, şekersiz suyu’ mideye indirdikten sonra yazdı.” [Bunu söyleyen, beni temin eden Bay Blackwood’dan başkası olsa inanmazdım.] “Sonra ‘Gönülsüz Deneyci’ vardı, bir fırında pişirildikten sonra dışarı sapasağlam, gerçi biraz yanmış bir halde, çıkan bir adamın öyküsüydü.

Ve sonra Ölmuş Bir Doktorun Günlüğü’ vardı, ki bunun değeri yazarın uygun şekilde yüksekten atıp tutmasından ve önemsiz, anlaşılmaz laflar etmesinden geliyordu – halk bu ikisine de bayılır. Ve sonra ‘Çanın içindeki Adam’ vardı, ki bunu, Bayan Zenobia, size ne kadar tavsiye etsem azdır. Bir kilise çanının tokmağının altında uykuya dalan ve sonra çanın bir cenaze için çalmasıyla uyanan bir gencin öyküsü. Ses onu delirtir ve böylece hislerini kaydeder. Sonuçta hisler yüce şeylerdir. Günün birinde boğulacak ya da asılacak olursanız hislerinizi kaydetmeyi unutmayın -sayfasına on ingiliz altını alırsınız. Eğer kaleminizin kuvvetli olmasını istiyorsanız Bayan Zenobia, hisleri büyük bir dikkatle gözlemleyin.” “Bunu kesinlikle yapacağım, Bay Blackwood,” dedim.

“Güzel!” diye yanıtladı. “Sizin tam aradığım öğrenci olduğunuzu görüyorum.

Ama au fait hakiki Blackwood duygu damgası taşıyan bir makale yazmak için gerekli ayrıntılara geçmeliyim -her açıdan en iyi olduğunu düşündüğüm türden bir makale. Ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur.

“İlk yapmanız gereken eşine benzerine rastlanmamış bir belaya çatmak. Mesela fırın -iyi bir fikirdi. Ama hazırda bir fırınınız yoksa ya da bir balondan düşmekte, ya da bir deprem yarığının içine yuvarlanmakta, ya da bir bacada sıkışıp kalmakta zorlanıyorsanız, benzer bir talihsizliği hayal etmekle yetinmek zorunda kalacaksınız. Gerçi yazınızın yaşanmış olaylara dayanmasını tercih ederim. Hiçbir şey hayal gücünü konuyla ilgili deneysel bilgi kadar destekleyemez.

‘Gerçek tuhaftır,’ bilirsiniz, ‘kurgudan daha tuhaftır’ – hem amacımıza da daha uygundur.” Burada onu mükemmel bir jartiyerimin olduğu ve gidip onunla kendimi asacağım konusunda temin ettim.

“Güzel,” diye karşılık verdi. “Bunu yapın; -gerçi asılmak da biraz bayatladı.

Belki daha iyisini yapabilirsiniz. Brandreth’in haplarından birkaçını yutun, sonra da bize hislerinizi anlatın. Ama verdiğim talimatlar herhangi bir türden talihsizliğe uygulanabildiğinden, evinize giderken rahatça kafanıza bir darbe yiyebilir, bir omnibüsün altında kalabilir, kuduz bir köpek tarafından ısırılabilir ya da su dolu, bir çukurda boğulabilirsiniz. Ama devam edelim.

“Konunuzu belirledikten sonra anlatınızın tonuna ya da tarzına karar vermelisiniz.

Didaktik ton var, hararetli ton var, doğal ton var -hepsi de oldukça yaygın. Ama veciz veya kısa ton da son zamanlarda epey gözde oldu. Kısa cümlelerden oluşuyor. Yani böyle. Kısalıkta aşırıya kaçamazsınız. Terslemekte aşırıya kaçamazsınız. Ve hep bir nokta. Asla bir paragraf değil.

“Sonra konu dışına çıkılarak meselenin uzun uzadıya anlatıldığı coşkulu ton var. En iyi romancılarımızdan bazıları bu tonu benimsemiştir. Sözcükler vınlayan topaç gibi dönmeli ve anlamın yerine oldukça iyi biçimde yanıt veren, benzer bir ses çıkarmalıdır. Bu yazarın durup düşünecek vaktinin olmadığı zamanlarda benimsenebilecek en iyi tondur.

“Metafizik ton da iyidir. Eğer şatafatlı sözler biliyorsanız burada kullanabilirsiniz, lonik ve Eleatik ekollerden bahsedin -Archytas’tan, Gorgias’tan ve Alcmaeon’dan.

Öznellik ve nesnellik üzerine bir şeyler söyleyin. Kendinize güvenin ve Locke diye birine saldırmayı unutmayın. Genelde her şeye burun kıvırın ve: fazla absürd bir şey söyleyecek olursanız hiç kafanızı yormayın, bir dipnot ekleyip yukarıdaki derin gözlemi ‘Kritik der reinen Vernunft’a ya da ‘Metaphysische Anfangsgrûnde der Naturwissenschaft’a borçlu olduğunuzu söyleyin.

Bu sizi çok bilgili ve – ve – açık sözlü gösterecektir.

“Aynı ölçüde tanınmış daha pek çok ton var, ama ben sadece iki tanesinden daha bahsedeceğim -aşkın ve heterojen tondan. İlkinde bütün mesele olguların doğasını herkesten çok daha derin bir şekilde görmektir. Bu ikinci bakış doğru şekilde kullanılırsa çok etkili olur. ‘Kadran’ı biraz okumak size çok şey kazandıracaktır. Bunda şatafatlı sözlerden kaçının; olabildiğince basit olsunlar ve onları ters yazın. Channing’in şiirlerine bakıp ‘hela taşıyla aldatıcı bir gösteri yapan küçük şişman bir adam’ hakkında yazdıklarından alıntı yapın. Yüce Birliğe Dair bir şeyler ekleyin. Kesinlikle Cehennemsi İkilik’ten bahsetmeyin.

En önemlisi de, kinayeler üstüne çalışın. Her şeyi ima edin -hiçbir şey öne sürmeyin.

Eğer içinizden ‘yağlı ekmek’ demek geliyorsa sakın bunu doğrudan söylemeyin.

‘Yağlı ekmeği’ çağrıştıran her şeyden bahsedebilirsiniz. ‘Karabuğdaylı kek’i ima edebilirsiniz mesela, hattâ üstü kapalı şekilde yulaf ezmesi lapasından bahsedecek kadar ileri gidebilirsiniz, ama gerçekten söylemek istediğiniz şey yağlı ekmekse, dikkatli sevgili Bayan Psyche, kesinlikle ‘yağlı ekmek!’ demeyin.” Ona bunu bir daha ömrüm boyunca asla söylemeyeceğim konusunda teminat verdim. Beni öpüp devam etti: “Heterojen tona gelince, dünyadaki diğer tüm tonların eşit ölçülerde, zekice yapılmış bir karışımıdır o kadar; bu yüzden de içinde her şey vardır: Derinlik, şatafat, tuhaflık, heyecanlandırıcılık, yerindelik ve sevimlilik.

“Diyelim ki olaylarınızda ve tonunuzda karar kıldınız. En önemli kısma – aslında meselenin ruhuna daha gelmedik – dolgu kısmından bahsediyorum. Bir kadının ya da erkeğin yaşamını bir kitap kurdu gibi geçirmesi beklenemez. Ama yine de makalenizde çok okumuş, en azından genel bir okuma yapmış olduğunuzun kanıtlarının bulunması her şeyden önemlidir. Şimdi sizi bunu başarma konusunda eğiteceğim. Buraya bakın!” (raflardan üç dört sıradan görünüşlü kitap indirip rasgele açtı). “Dünyadaki herhangi bir kitabın herhangi bir sayfasına bakmakla bir anda ya küçük bilgi parçacıkları ya da bel-esprit-ism-ler görebileceksiniz, ki bunlar bir Blackwood makalesinin tuzu biberidir. Ben size okurken birkaçını not da edebilirsiniz. İki bölüme ayıracağım: Bir, Teşbihlerin Üretimi için İlginç Gerçekler, ve iki, Gereken Durumlarda Kullanılacak İlginç İfadeler. Şimdi yazın!-” ve o okudukça ben yazdım.

“TEŞBİHLERDE KULLANILACAK İLGİNÇ GERÇEKLER. ‘Üç ilham perisi vardı – Melete, Mneme, Aoede – düşünce, hafıza ve şarkı.’ Bu küçük gerçeği uygun şekilde kullanırsanız büyük şeyler elde edebilirsiniz. Anlıyorsunuz ya, genelde bilinmez ve recherche görünüyor. Dikkatli olmalı ve buna doğaçlama havası vermelisiniz.

“Bir tane daha. ‘Alpheus Nehri denizin altından geçip sularının saflığına halel gelmeden yüzeye çıkardı.’ Bunun oldukça bayat bir bilgi olduğu bir gerçek, ama allayıp pullarsanız taptaze görünecektir.

“İşte daha iyisi. ‘İran Süseni kimilerine göre çok hoş ve güçlü bir koku yayarken, kimilerine göreyse kesinlikle kokusuzdur.’ Çok hoş, çok zarif! Biraz evirip çevirin, harikalar yaratacaktır. Botanik konusunda bir örneğimiz daha var. Hiçbir şey botanik kadar iyi duramaz, özellikle de biraz Latincenin yardımıyla.

Yazın! “‘Cava’daki Epidendrum Flos Aeris’in çok güzel bir çiçeği vardır ve kökleriyle sökülürse yaşamayı sürdürür. Yerliler onu tavandan bir iple asıp hoş kokusundan senelerce faydalanır.’ işte bu harika! Teşbihler için bu kadarı yeter.

Şimdi ilginç İfadeler’e geçelim.

“İLGİNÇ İFADELER. ‘Büyük Çin romanı Ji-Kiao-Li.’ Güzel! Bu birkaç sözcüğü hünerle ortaya atıvererek Çin dilini ve edebiyatını iyi bildiğinizi göstermiş olacaksınız. Bunun yardımıyla Arapça, Sanskritçe ya da Chickasawca bilmeden durumu idare edebilirsiniz. Ama ispanyolca, italyanca, Almanca, Latince ve Yunanca olmazsa olmaz. Size her birinden küçük birer örnek vermeliyim.

Küçük herhangi bir parça yeterli olur, çünkü onu makalenizde uygun bir yere yerleştirmek için kendi yaratıcılığınıza güvenmelisiniz. Şimdi yazın! ‘Aussi tendre que Zaire’ – Zaire kadar şefkatli – Fransızca. Aynı ismi taşıyan Fransız tragedyasındaki la tendre Zaire ibaresinin sık sık tekrarlanmasına gönderme yapıyor. Uygun şekilde kullanırsanız sadece o dili ne kadar iyi bildiğinizi değil, genel kültürünüzü ve nüktedanlığınızı da sergiler. Mesela yediğiniz tavuğun (bir tavuk kemiği tarafından boğulup ölmek üzerine bir makale yazın) tamamen aussi tendre que Zaire olmadığını söyleyebilirsiniz. Yazın! ‘Ven muerte tan escondida, Que no te sienta venir, Porque el plazer del morir No me tome â dar la vida.’ “Bu İspanyolca -Miguel Cervantes’ten. ‘Çabuk gel, ey ölüm! Ama gelişini görmeyeyim ki, seni görmekten alacağım haz beni tekrar hayata döndürmesin.’ Bunu tavuk kemiğiyle boğuşurken, son nefeslerinizi verirken araya sıkıştırabilirsiniz.

Yazın! ‘Il pover’ huomo che non sen’era accorto, Andava combattendo, ed era morto.’ “Bu İtalyanca, anlayacağınız gibi, -Ariosto’dan. Büyük bir kahramanın kendini savaşa kaptırmışken öldürüldüğünün farkına varmadan ölü bir halde yiğitçe çarpışmaya devam ettiğini anlatıyor. Bunun sizin durumunuza nasıl uygulanacağı açık -çünkü Bayan Psyche, o tavuk kemiği boğazınızda kaldıktan sonra en az bir buçuk saat tekmeler savurmayı ihmal etmeyeceğinize güveniyorum.

Lütfen yazalım! ‘Und sterb’ich doch, so sterb’ich denn Durch sie -durch sie!’ “Bu Almanca -Schiller’den. ‘Ve ölürsem, en azından ölürüm – senin için -senin için!’ Burada yaşadığınız felaketin sebebine seslendiğiniz açık. Ne de olsa hangi erkek (ya da kadın) gebreotu ve mantarla doldurulmuş ve bir salata tabağı içinde portakal jölesiyle birlikte en mosaique servis edilmiş semiz, hadım bir Molucca horozu için ölmez ki? Yazın! (Bunları Tortoni’nin dükkanından temin edebilirsiniz) -Yazın lütfen! “İşte hoş bir Latince tabir, nadir de (Latincede insan artık çok rednerché veya özlü olamıyor, öyle yaygınlaşıyor ki,) – ignoratio elenchi. O bir ignoratio elenchi yaptı – yani, önermenizdeki fikirleri değil, sözcükleri anladı. Adam salaktı yani. O tavuk kemiği yüzünden boğazınız tıkandığında konuştuğunuz ve bu yüzden neden bahsettiğinizi tam olarak anlamayan zavallının tekiydi. Üstüne ignoratio elenchi’yi atıverin ve onu bir anda yok edin. Eğer karşılık vermeye cüret ederse ona Lucan’dan bir alıntıyla, konuşmaların sadece anemonae verborum, numan çiçeği sözcükler olduğunu söyleyebilirsiniz. Numan çiçeği çok gösterişlidir, ama kokusu yoktur. Veya, böbürlenmeye başlarsa insomnia jovis’i, Jüpiter’in hayallerini, beynine indirebilirsiniz – Silius Italicus’un (bakın, işte burada!) kurumlu ve şişirme cümleler için kullandığı bir tabirdir bu. Bu kesinlikle işini bitirir. Tek yapabileceği düşüp ölmektir. Lütfen yazar mısınız? “Yunancadan hoş bir şeylerimiz de olmalı -Demosthenesden mesela. (Ανηρ o φευγων και πάλιν µαχησεται) [Aner ο pheugon kai palin makesetai] Hudibras’ın oldukça iyi bir çevirisi vardır. Çünkü kaçan tekrar dövüşebilir, Öldürülense bunu asla yapamaz.

“Bir Blackwood makalesinde hiçbir şey Yunancanızla hava atmanız kadar iyi duramaz. Harflerin kendilerinin bile derinlik katan bir havası vardır. Şu Epsilon’un akıllıca görünüşüne bir bakın bayan! Şu Phi kesinlikle bir piskopos olmalıydı! Şu Omicron’dan daha zekisi olabilir mi? Şu Tau’ya bir bakın hele! Kısacası, gerçek bir duygu yazısı için Yunanca gibisi yoktur. Yapacağınız şey dünyanın en açık gerçeği. Tavuk kemiğine ilişkin, sade İngilizceyle yaptığınız göndermeyi anlayamayan o işe yaramaz, kalın kafalı, hain herife o cümleyi okkalı bir küfür eşliğinde bir ültimatom gibi söyleyin. İmayı anlayıp ortadan kaybolacaktır, bundan emin olabilirsiniz.” Bay B.’nin bu konuda bana verdiği tüm talimatlar bu kadardı, ama yeterli olduklarını sezdim. Sonunda gerçek bir Blackwood makalesi yazabilecek durumdaydım ve bunu hemen yapmakta kararlıydım. Ben ayrılırken Bay B. yazdığım zaman makalemi satın alma teklifinde bulundu: Ama sayfasına sadece elli ingiliz altını ödeyebileceğinden, onu bu kadar cüzi bir meblağa feda etmektense derneğimize vermeyi tercih ettim. Ama bu cimriliğini bir kenara bırakırsak, bana her açıdan çok iyi, gerçekten büyük bir nezaketle davrandı. Ayrılırken söylediği sözler bana çok dokundu ve onları hep minnettarlıkla anımsayacağım.

“Sevgili Bayan Zenobia,” dedi yaşlı gözlerle, “övülesi girişiminizin başarıya ulaşması için yapabileceğim başka bir şey var mı? Bir düşüneyim! Belki – belki boğulmak – sizin için o kadar uygun olmayabilir – ya da boğazınıza bir tavuk kemiği takılmasını sağlamak – ya da – ya da asılmak – ya da ısırılmak – ama bekleyin! Şimdi düşünüyorum da, bahçede bir çift mükemmel buldog var – çok iyi çocuklardır, sizi temin ederim – acayip vahşiler – aslında tam size göre – sizi auriculalarınızla birlikte beş dakikada mideye indiriverirler (işte saatim!) – ve yaşayacağınız hisleri bir düşünün! işte! Çağırıyorum – Tom! – Peter! – Dick, seni hain şey! – Salıverin şu” – ama gerçekten çok acelem olduğundan ve kaybedecek bir saniyem bile bulunmadığından ayrılışımı gönülsüzce hızlandırmak zorunda kaldım ve hemen çıkıp gittim – bunun biraz nezaketsizlik olduğunu itiraf ediyorum.

Bay Blackwood’dan ayrıldıktan sonra temel hedefim tavsiyesine uyarak hemen başımı belaya sokmaktı ve bu amaçla günün çoğunu Edinburgh’ta gezinip çılgınca maceralar arayarak geçirdim – hislerimin yoğunluğuna ve yazmaya niyetlendiğim makalenin derinliğine uygun maceralar. Bu gezintide zenci uşağım Pompey ve Philadelphia’dan yanımda getirmiş olduğum – hep kucağımda taşıdığım minik köpeğim Diana bana eşlik etti. Ama üstesinden gelmeye kalkıştığım bu güç girişimi ancak akşama doğru başarabildim. Başıma önemli bir olay geldi ve aşağıdaki heterojen tonla yazılmış Blackwood makalesi bu olayı anlatmaktadır ve onun ürünüdür.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here