Sunay Akın, bu kez Bir Çift Ayakkabı’yla çıkıyor insanlık tarihinin bilinmeyen tozlu yollarındaki macerasına.
Bir Çift Ayakkabı kimi zaman boya sandıklarındaki hayat ağacı imgesine dönüşüyor, kimi zaman koskoca bir padişahın imdadına yetişiyor. Ay’ın, sinemanın, sanatın, aşkın, savaşın, vd. tarihine ışık tutuyor.
Muhtaç olmasın diye, evden kaçan karısının ayakkabısının içine para koyan terk edilmiş koca kimdir? Van Gogh’un tablosunda ters çevirdiği ayakkabının sırrı…
Abdülaziz İstanbul’u dünyaya nasıl gezdirdi? Hayat ağacı’nın boyacı sandıklarındaki sureti…
Kız Kulesi, pabuçlarını nereye düşürdü? Galata Köprüsü’nden geçen en büyük ayaklara nasıl ayakkabı bulundu? Dünya’nın giriş kapısında kimlerin ayakkabıları duruyor?
Kıvrak hareketlerle oynatıyor kalemini Sunay Akın ve izini sürdüğü hikâyelerin her bir parçasını ustalıkla yerlerine yerleştiriyor.
(Tanıtım Bülteninden)
‘Hayatın zenğinliği hissi senetlerdedir’ – İpek İzci
(23/12/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
Yeni kitabı ?Bir Çift Ayakkabı? geçen ay çıkan yazar Sunay Akın?la Oyuncak Müzesi?nde buluştuk, kitabını ve bir araya getirdiği hikâyelerini konuştuk…
Sizi öncelikle şair kimliğinizle anımsıyorum. Ama son dönemde ağırlık düzyazıda görünüyor. Bu yönelmenin nedeni nedir?
Benim şiirim çalakalem yazılan, kolay bir şiir değil. Gerçi kolay şiir var mıdır derseniz, yoktur derim. Sunay Akın şiiri seri olarak ortaya çıkan bir şiir değildir çünkü ben şiirde derinlik ararım. Benim için önemli olan şiirde dize değil, şairin dize gelmemesidir. Heykeltıraş Rodin?e ?Bu güzel heykelleri nasıl yapıyorsun?? diye soruyorlar. Verdiği yanıt şu: ?Ben bir şey yapmıyorum. Heykeller taşın içinde var. Ben sadece fazlalıkları atıyorum?. Rodin bu aklı nereden aldı biliyor musun? Rodin, atölyesinde çalışırken bir kadın ona yardıma geliyor. Yemeğini yapıyor, evi silip süpürüyor. Kadının bir de yedi-sekiz yaşlarında bir kızı var. Rodin heykel yapıyor, kadın çalışıyor, çocuk da bir iskemlede oturmuş Rodin?i seyrediyor. Günler geçiyor, sandalyede hiç kıpırdamadan oturan çocuk bir gün ayağa kalkıyor, diyor ki ?Hey! Onun içinde bir at olduğunu nereden bildin?? Bu da bir çocuk aklıdır. Toplumumuzda çocuk hep küçümsenir. ?Çocukluk yapma?, ?Bana masal anlatma? ya da ?Senin o dediğin çocuk oyuncağı? gibi pek çok cümlelerle çocuğun dünyası aşağılanır. Böyle bir toplumun sanatı ve sanatçısı bu kirlenmeden payını alıyor şüphesiz. Yani, şunu demek istiyorum: Uzun süre bekleyip, şiirleri, dizeleri bir yerden yazıp, sonra onları yapıştırarak şiir olmuyor. Benim şiirim o değil en azından. Üstelik şiir genel anlamıyla hayatımızın çok gerisinde, çok arkasında kaldı. Takip edilmiyor artık.
?Bir Çift Ayakkabı? ya gelirsek… Teması ayakkabı olan bir kitap aklınızda var mıydı, yoksa bir yazı, ikinci, üçüncü yazı derken arkası geldi ve baktınız bir kitap boyutuna mı ulaştınız?
Benim düzyazılarım şiir kitaplarımdan çıkmıştır hep. Dikkat ederseniz şiirlerimde ayakkabı imgesi vardır. Benim kitaplarım ayrıntılardan oluşuyor, şiirim de öyle. Bir bütündür bu. Hayır, bir biriktirme yok. Bunu ben de bilmiyorum aslında, kurgulamıyorum da. Ama ?Bir Çift Ayakkabı?yı beş yılda oluşturdum.
Peki ?Bir Çift Ayakkabı?yı oluşturan yazıların ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek?
Hepsi kurgu, hepsi gerçek. Tarihi, coğrafi bilgiler tamamen gerçek.
Âşık Veysel?in sevgilisine kaçacağını bildiği karısının ayakkabısına sıkıntı çekmesin diye para koyması gerçek mi yani?
Evet, gerçek. Bütün bu anlattıklarım, hepinizin bildiği, defalarca yazılmış konular ama benim yazdığım şekilde bugüne kadar hiç ele alınmadı. Benim yazdıklarımın içinde öykü var, deneme var ama hepsi gerçek. Bu bilgileri ansiklopedik bilgi olarak değil, kendim kurgulayarak yazıyorum ben. Araştırıp, bulduğum bilgileri kurguluyorum. O zaman sanat olur zaten. Bugün Neil Armstrong?un Ay?a gittiğini herkes biliyor, Ay?daki ilk adımını konuşuyor. Peki, Ay?dan Dünya?ya dönerken attığı son adımda ayakkabılarını Ay?a bıraktığı biliniyor muydu? Topladığı Ay taşlarının karşılığında bir ağırlık koyması gerekiyor çünkü o Ay taşları fazlalık yapıyor uzay gemisinde. Kendinden sonra giden bütün astronotlar da aynı şeyi yapıyor, Dünya?ya getirdikleri Ay taşları karşılığında ayakkabılarını bırakıyor. Ben kitabımda diyorum ki, ?Romantik gecelerde baktığınız Ay, aslında bir ayakkabı dolabıdır.? Bu yeni bir bakış, bir imge, bir şairin bakışıdır.
Kitabı beş yılda tamamladım dediniz…
Yüzlerce kitap, yüzlerce müze, sahaf, araştırma, kütüphane? Devamlı topluyorum. Hayatımın en mutlu anları müzelerde, kütüphanelerde geçiyor, kendimi oralarda iyi hissediyorum.
?Bir Çift Ayakkabı?, Kitap, Ölüm ve Ayakkabı yazısıyla bitiyor. Yazıya konu olan Saraybosnalı şairin hikâyesini sizden kısaca dinleyelim mi?
Saraybosna?ya bir edebiyat etkinliği için öğrenmiştim o hikâyeyi. 90?ların ortaları? Sırpların keskin nişancıları sokaktan geçenleri rastgele vuruyorlar. Tuvalette tuvaletini yapan bir çocuğu bile vurmuşlar. Bütün duvarlarda kurşun izleri… İnsanlar sadece yemek kuyruğunda birbirlerini görüp, konuşabiliyorlar. Çıkamıyorlar evlerinden vuruyor çünkü Sırplar. Bir şair arkadaşları var, kendince şiir yazar. Bir-iki-üç-beş adam yok ortalarda. Acaba hasta mı, bir şeye ihtiyaçları mı var diye merak ediyorlar. Vurulmayı göze alıp, kar kış kıyamet şairin evine gidiyorlar. Kapıyı çalıyorlar, açılmıyor. Kapıyı kırıyorlar bunun üzerine. Adam salonun tam ortasında donarak ölmüş. Önünde bir kül öbeği, donmamak için bazı eşyaları yakmış. Sandalyeyi kırmış, yakmış? Bir bakmışlar şairin ayakları çıplak. Külde bir ayakkabı tabanı var, ayakkabısını yakmış. Ve bu arada evin bütün duvarları kütüphane. Raflara bakıyorlar hiçbir kitap eksik değil. Ayakkabılarını yakıyor ama kitaplarını yakamıyor, onlara kıyamıyor. İşte bu insan? Hep diyorum ki hayatın zenginliği hisse senetlerinde değil, hissi senetlerdedir. İşte budur hissi senet.
?Onları bağla da düşmesinler?
Kitabın en dikkat çeken kısımlarından biri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan?dan bahsettiğiniz ?24 Çift Beyaz Lastik Ayakkabı? yazısı. O yazıda diyorsunuz ki, ?Birileri korkuyordu çünkü biliyorlardı ki tarih, kendi hayatlarının sonu için geçerli olacak ?ceset? tanımına asla o üç devrimciyi sığdıramayacaktır.?
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan asıldığında onları ?ceset? diye tanımlamışlardı. ?24 Çift Beyaz Lastik Ayakkabı?, onların Samsun?dan Ankara?ya yaptıkları yürüyüşle başlıyor. Bu yürüyüş için beyaz spor ayakkabı alıyorlar. Darağacında biten bir yürüyüş bu… Deniz ayağından düşmesin diye asılmadan önce ayakkabılarının bağlanmasını istiyor. Görevliye ?Postallar bu haliyle sehpada ayağımdan düşecek. Düşmelerini istemiyorum. Onları bağla da düşmesinler? diyor.
Hüseyin İnan da diyor ki, ?Babam yarın ayağımdaki bu lastik ayakkabıları görünce, oğlumun doğru dürüst bir ayakkabısı yokmuş diye üzülecek. Ayakkabımı bile giyemeden beni apar topar buraya getirdiler. Babama söyleyin, ayakkabım yoktur üzülmesin. Ayakkabılarım cezaevinde kaldı. Onlara hediyem olsun.?
Hem Deniz?inki hem Hüseyin?inki bir ayakkabı öyküsü ama bu öykünün içinde bambaşka şeyler var. Kitapta ben ayakkabıyla insanlığın, aydınlanmanın tarihini de anlatıyorum aynı zamanda. ?Bir Çift Ayakkabı?da sunduğum insanlar, dünyayı güzelleştiren insanlardır. Bu bazen Deniz Gezmiş, bazen Charlie Chaplin, bazen Picasso, bazen Nazım Hikmet, bazen de Mustafa Kemal oluyor? Ben bu kitapta dünyayı gerçekten aydınlatan insanları yazdım, onların hikâyesini anlattım.
Kitabın Künyesi
Bir Çift Ayakkabı
Sunay Akın
İş Bankası Kültür Yayınları / Türk Edebiyatı
İstanbul, Kasım 2011, 1. Basım
192 sayfa