1971’de yayımlanıp 1972 yılı Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan “Boynu Bükük Öldüler”, Yılmaz Güney romanları arasında kuşkusuz en başarılısıdır. Toplumsal sorunları, özellikle kırsal kesim insanlarının dramlarını anlatma eğiliminin roman yazımına egemen olduğu, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal gibi yazarların ustalık ürünlerini verdikleri, sosyalist düşüncelerin edebi alana yayıldığı bu yıllarda yazılan “Boynu Bükük Öldüler”, Halil ve Emine üzerinden 1950’li yılların Çukurova’sındaki hayatı anlatır. Kendisinin de ifade ettiği gibi, teorik bilgisi zayıftır, ideolojisi netleşmemiştir, ama hikayesindeki insanları tanımış ve çok iyi gözlemiştir. Bu gözlemlerini gerçekçi ve içten bir yaklaşımla taşıyacaktır hikayesine. “Boynu Bükük Öldüler”de -Fethi Naci’ye katılıyorum- “köylülere bir Yaşar Kemal bakışı var. Yılmaz Güney de, çok iyi tanıdığı köy gerçekliğini ve köylüleri olduğu gibi anlatıyor, ama elbette bir roman yapısı içinde, elbette yakından tanıdığı, yaşadığı insan ve toplum gerçeklerini seçerek, düzenleyerek. İlk romanlar çoğu zaman, yaşanmışlıkla doludur. Yılmaz Güney, gereksiz ayrıntıları ayıklamayı bildiği için, yaşanmışlığa dayanan romanı başarı çizgisini tutturmuş.”
Yazan: A.Ömer Türkeş, 05 Nisan 2005 Tarihli Milliyet Kitap
Yılmaz Güney, “Boynu Bükük Öldüler” romanını yazma sürecini anılarında şu cümlelerle özetlemektedir:
“Boynu Bükük Öldüler Nevşehir Cezaevinde, siyasiler koğuşunun en dip köşesinde, rutubetli bir duvara komşu bir ranzada, geceli gündüzlü on altı aylık bir çalışmanın ürünüdür. Ranzamdan hiç indirmediğim küçük bir masam vardı. Yatma zamanı gelince, ayak ucuma çeker, ayaklarımı altına sokar uyurdum. Çoğunlukla, anlattığım insanları görürdüm düşlerimde, onlarla yaşardım.
Altmış üç haziranında sürgünden döndüğümde, bir gazetede yayınlanması olanaklarını aradım, bulamadım.
Altmış altıda, bir arkadaş basmak istedi. O günlerde ünü giderek artan bir sinema oyuncusuydum. Adım “Çirkin Kral”dı.
15/06/2001 Tarihinde Radikal Kitap Eki’nde Yayınlanan “Bir romanın öyküsü” Adlı Yazı
Yılmaz Güney’in ödüllü romanı “Boynu Bükük Öldüler”in macerası, hem reklamcılık hem de yayıncılık açısından ilginç ayrıntılar içeriyor.
Hikâye, 1965’te TİP’in en parlak döneminde, Arif Keskiner ve o zamanki eşi Alis’in Demirtaş Ceyhun’u ziyaret etmesiyle başlıyor. Keskiner, o günlerde Yılmaz Güney’in menajeri… Yılmaz Güney Niğde’e hapis, Konya’da sürgünde iken bir roman yazmış… Tefrika edilmesini istiyor; ancak o günlerin en çok satan gazeteleri Akşam ve Hürriyet, romanı tefrika etmeye yanaşmıyor. Akşamüstü rakısının coşkusuyla olsa gerek, yayınevi kurup kitabı basmayı düşünüyorlar. Ceyhun ve Keskiner’in bütçeleri yetmediği için de mimar İlban Öz’ü ikna edip bu işe soyunuyorlar.
Öz, ayrıca bir jest yaparak Cağaloğlu’ndaki bir bodrum katını düzenletip yayınevine veriyor.
Satışı garantili kitap
Kitabı bu kadar basmak istemelerinin nedeni şu: Güney, hem telif ücreti istemiyor hem de romanın satışını artıracak şeyler vaad ediyor. Ne mi? Roman numaralandırılarak piyasaya çıkacak, bir süre sonra noter huzurunda çekiliş yapılacak ve kazanan 10 kişiye Güney’in filmlerinde rol verilecek… Güney’in oynadığı ve gösterime girdiği her filmin galasında imza günleri düzenlenecek…
Güney, romanı tanıtan bir reklâm filmi çekecek, yapacağı tüm sözleşmelere de bir madde ekleterek, bu reklâm filminin asıl filmden önce gösterilmesini sağlayacak… Film çekmeye gittiği yerler önceden bildirilip oradaki kitapçılarda imza günleri düzenlenecek…. Kitabın çıktığı gün, büyük bir kokteyl verilecek ve bütün film yıldızlarının gelmesi sağlanacak… Böylelikle magazin basının ilgisi çekilecek vs. vs.
Kollar sıvanır. Anadolu Yayınları kurulur.
“Boynu Bükükler” adlı kitap dizgiye verilir. Bedri Koraman’a kapak resmi yaptırılır. Ceyhun tarafından övgülü bir arka kapak yazısı yazılır. On bin adet basılır. Güney’in şart koştuğu gibi Suavi Barutçu ve Selahattin Hilav’ın ortaklaşa kurduğu KiDa tarafından dağıtımı yapılır.
Ama sonuç fiyaskodur. Çünkü… Ceyhun’un ağzından dinleyelim: “Yılmaz Güney bize verdiği sözlerden yalnızca bir tanesini yerine getirdi, o da kokteyl…. Gerçekten görkemli bir kokteyl verdi kitabın çıkışı onuruna. Bütün Yeşilçam geldi neredeyse kokteyle. Magazin basını da fotoğraf altı yazılarıyla romanı güya tanıttı. Ama, meğer magazin basını okuyucusu, kitap okumazmış.”
Derken Özdemir İnce -o muhteşem Uykusuzluk’un şairi- “Boynu Bükükler”i okuması için Salim Şengil’e verir. Şengil, “Nesini okuyayım, biliyorum.” dese de İnce’nin diretmeleri sonucu romanı okur. Çok beğenir. İnce’ye “Yayınlayabiliriz.” der. Bunun üzerine İnce, “Roman otuzaltıbin liraya çıkar. Yirmibin lira Yılmaz katkıda bulunsun. Onaltıbin lira ile emeğimizi biz koyalım. Kitap tutar, satılırsa, yirmibin lirasının geriye verir, her bir dörtbin baskı için beşbin lira de telif hakkı öderiz.” Önerisinde bulunur. Güney, telif almama konusunda önceleri ısrarcıysa da sonra ikna olur. Payına düşen parayı belli periyotlarla vermeyi taahhüt eder. Aksamalarla da olsa taahhütlerini yerine getirir.
Kitap, “Boynu Bükük Öldüler” adı ile çıkar. Gazetelere, radyolara bol bol ilan verilir. Ancak kimse Güney’i ‘yazar’ olarak kabullenmek istememektedir. Üç ay sonra satışta kıpırdanmalar olur. Roman Orhan Kemal Roman Ödülü’nü alır. Arkasından Yılmaz Güney’e Altın Koza’da ödül verilip bir gün sonra da bu karardan vazgeçilir. Tüm bunlar romanın satışını artırır. Satış arttıkça hem Güney’in verdiği para hem de telif hakları pey pey ödenir.
“Boynu Bükük Öldüler”in üçüncü baskısı yapılacağı sırada Yılmaz Güney’in avukatı Doğan Tanyel gelir. Şengil’e yazılı bir anlaşma olmamasına rağmen yaptığı tüm ödemelerden ötürü teşekkür eder. “Size itimadım var. Yalnız bir sözleşmeye bağlayalım, böyle olmaz!..” der ve sözleşme düzenlenip imzalanır.
Dost’ta “Boynu Bükük Öldüler”in üçüncü baskısı henüz tükenmemişken, Bilgi Yayınevi kitabın yeni baskısını yapar. Şengil, elinde kalan 2500 adet kitap için üzülse de haklarını hukuki yolla aramak istemez. İşi, oluruna bırakır. Ne ki bir süre sonra Yılmaz Güney’den protesto gelir. Güney, romanın üç basımda 72 bin basıldığını, dolayısı ile 200 bin lira telif hakkı olduğunu, mümkün olan en kısa zamanda bu miktarın kendisine ödenmesini ister. Şengil ise romanı 72 bin değil, 12 bin bastığını, bu nedenle sözü edilen telifi ödemesinin imkansız olduğunu söyler…
Yine Şengil’den öğrendiğimize göre bu olay Özdemir İnce ile Yılmaz Güney’in arasını açar. Güney’e bir mektup yazan İnce, ölünceye kadar bir daha onunla görüşmez…
“Boynu Bükük Öldüler” de eğer hafızam bir oyun yapmıyor ise- Bilgi’den Cem’e, oradan da Güney Filmcilik’e geçer.