Call Me by Your Name: Elio ve Oliver’ın İlişkisi Platonik Aşk, Arzu ve Eksiklik Kavramlarıyla Nasıl Anlaşılır?
Elio ve Oliver’ın ilişkisi, Platon’un Symposium’unda ortaya koyduğu aşk anlayışıyla analiz edildiğinde, idealize edilmiş bir birleşme arayışı öne çıkar. Platon, aşkı ruhun eksik bir parçasını tamamlama çabası olarak tanımlar; bu, fiziksel çekimden ziyade ruhsal bir bütünlüğe ulaşma isteğidir. Elio’nun Oliver’a duyduğu tutku, yalnızca bedensel bir arzu değil, aynı zamanda onun varlığında kendi benliğini yeniden inşa etme çabasıdır. Oliver’ın karizmatik duruşu, Elio için bir tür idealleştirilmiş form olarak işlev görür; bu, Platon’un “güzel” kavramının somut bir yansımasıdır. İlişkileri, bu bağlamda, birbiriyle uyumlu ruhların birleşmesi gibi görünse de, geçici doğası Platonik aşkın ulaşılmaz ideallerine işaret eder. Elio’nun Oliver’ı idealize etmesi, onun kendi içsel eksikliğini kapatma arzusunu yansıtır. Ancak, bu idealizasyon, ilişkinin sürdürülemezliğini de açığa vurur; zira Platonik aşk, maddi dünyadaki kusurlarla sürekli çatışır. Bu çelişki, Elio’nun duygusal dalgalanmalarında ve Oliver’ın mesafeli tavrında belirgindir. İlişki, bu nedenle, Platon’un aşk anlayışının hem bir yansıması hem de sınırlarını test eden bir saha olarak değerlendirilebilir.
Arzu Teorisinin Elio ve Oliver’ın Dinamiklerine Katkısı
Julia Kristeva’nın arzu teorisi, Elio ve Oliver’ın ilişkisini anlamada farklı bir çerçeve sunar. Kristeva, arzuyu, bireyin özne oluşum sürecinde ötekiyle kurduğu karmaşık bir ilişki olarak tanımlar. Elio’nun Oliver’a duyduğu arzu, yalnızca romantik bir çekim değil, aynı zamanda kendi kimliğini inşa etme sürecinin bir parçasıdır. Kristeva’nın teorisine göre, arzu, ötekinin varlığında hem bir çekim hem de bir uzaklaşma dinamiği yaratır. Elio’nun Oliver’a yaklaşımı, bu ikiliği açıkça yansıtır: Oliver’a duyduğu hayranlık, aynı zamanda onun ulaşılmazlığıyla beslenir. Bu, Kristeva’nın “abjekt” kavramıyla ilişkilendirilebilir; Elio, Oliver’ı hem arzular hem de onun varlığının kendi benliğini tehdit ettiğini hisseder. Oliver’ın ilişkideki dominant konumu, Elio’nun kendi özne oluşum sürecini karmaşıklaştırır. Kristeva’nın teorisi, bu noktada, ilişkinin yalnızca romantik değil, aynı zamanda bireysel kimliklerin yeniden tanımlanması için bir alan olduğunu gösterir. Elio’nun duygusal yoğunluğu, Kristeva’nın arzu kavramındaki kaotik ve dönüştürücü doğayı yansıtır; bu, ilişkinin hem yaratıcı hem de yıkıcı potansiyelini ortaya koyar.
Ayrılığın Lacan’ın Eksiklik Kavramıyla Karşılaştırılması
Jacques Lacan’ın eksiklik (manque) kavramı, Elio ve Oliver’ın ayrılığını anlamada güçlü bir araçtır. Lacan’a göre, insan öznesi, doğası gereği eksik bir varlıktır ve bu eksiklik, arzunun temelini oluşturur. Elio’nun Oliver’dan ayrılması, yalnızca fiziksel bir kopuş değil, aynı zamanda bu eksikliğin somut bir tezahürüdür. Oliver, Elio için bir objet petit a işlevi görür; yani, onun arzusunu yönlendiren, ancak asla tam anlamıyla elde edilemeyen bir nesnedir. Ayrılık, bu nesnenin kayboluşuyla Elio’nun içsel boşluğunu daha görünür kılar. Lacan’ın teorisine göre, bu boşluk, öznenin kendini tamamlamaya yönelik sonsuz arayışının bir parçasıdır. Elio’nun ayrılık sonrası melankolisi, bu eksikliğin farkına varışının bir sonucudur. Oliver’ın Amerika’ya dönmesi ve evlenmesi, Elio’nun arzusunun nesnesini kaybetmesiyle birlikte, onun kendi özne oluşum sürecinde bir tür aynaya bakmasını sağlar. Bu ayna, Lacan’ın “ayna evresi” kavramıyla ilişkilendirilebilir; Elio, Oliver’ın yokluğunda kendi eksikliğini daha net görür. Bu süreç, onun bireysel kimliğini yeniden yapılandırmasına olanak tanır, ancak aynı zamanda acı verici bir farkındalık getirir.
Platonik Aşk ve Arzu Teorisinin Karşılaştırmalı Analizi
Platon’un aşk anlayışı ile Kristeva’nın arzu teorisi, Elio ve Oliver’ın ilişkisini anlamada farklı vurgular sunar. Platon, aşkı ideal bir birleşme arayışı olarak ele alırken, Kristeva arzuyu öznenin kendi sınırlarını zorlayan kaotik bir güç olarak tanımlar. Elio’nun Oliver’a duyduğu tutku, Platonik çerçevede bir ideali arayış olarak görülebilirken, Kristeva’nın perspektifinden bu tutku, Elio’nun kendi kimliğini inşa etme sürecindeki bir mücadele olarak yorumlanır. Platonik aşk, ilişkinin daha statik ve idealize edilmiş bir yönünü vurgularken, Kristeva’nın teorisi, ilişkinin dinamik ve çatışmalı doğasını öne çıkarır. Bu iki yaklaşım, Elio’nun duygusal deneyimlerinin farklı katmanlarını aydınlatır: Platon, onun Oliver’ı bir tür mükemmel form olarak görmesini açıklarken, Kristeva, bu idealizasyonun altında yatan kaotik ve özneleştirici süreçleri açığa vurur. İlişkinin geçici doğası, her iki teorinin de sınırlarını test eder; Platonik aşkın ulaşılmaz idealleri ve Kristeva’nın arzusunun çözümsüz çatışmaları, Elio ve Oliver’ın birleşmesinin imkânsızlığını vurgular.
Ayrılığın Eksiklik Kavramıyla Derinlemesine İlişkisi
Lacan’ın eksiklik kavramı, Elio ve Oliver’ın ayrılığını yalnızca bir romantik kopuş olarak değil, aynı zamanda öznel bir kriz olarak ele almayı mümkün kılar. Elio’nun Oliver’ın yokluğunda yaşadığı duygusal çalkantı, Lacan’ın arzu döngüsünün bir yansımasıdır. Oliver, Elio için hem bir arzu nesnesi hem de onun eksikliğini sürekli hatırlatan bir aynadır. Ayrılık, bu nesnenin kaybıyla Elio’nun kendi özne oluşum sürecini yeniden değerlendirmesine neden olur. Lacan’a göre, özne, eksikliğini kapatmak için sürekli yeni nesneler arar; ancak bu nesneler asla tam bir tatmin sağlamaz. Elio’nun Oliver’ın anısını idealize etmesi, bu döngünün bir parçasıdır. Oliver’ın evlenmesi, Elio’nun arzusunun nesnesini sonsuza dek kaybetmesi anlamına gelir; bu, Lacan’ın objet petit a kavramının trajik bir gerçekleşmesidir. Elio’nun ayrılık sonrası sessizliği ve içe kapanışı, bu eksikliğin farkına varışının bir göstergesidir. Ancak, bu farkındalık, aynı zamanda onun kendi kimliğini yeniden inşa etme sürecinin başlangıcıdır. Lacan’ın teorisi, ayrılığın yalnızca bir kayıp değil, aynı zamanda bir özneleşme fırsatı olduğunu gösterir.
İlişkinin Felsefi ve Psikanalitik Boyutlarının Sentezi
Elio ve Oliver’ın ilişkisi, Platon, Kristeva ve Lacan’ın kavramları üzerinden sentezlendiğinde, aşk, arzu ve eksiklik arasındaki karmaşık ilişkiyi ortaya koyar. Platon’un idealize edilmiş aşk anlayışı, ilişkinin başlangıçtaki büyüsünü ve Elio’nun Oliver’ı bir tür mükemmel form olarak görmesini açıklar. Kristeva’nın arzu teorisi, bu idealizasyonun altında yatan kaotik ve özneleştirici süreçleri aydınlatır; Elio’nun Oliver’a duyduğu tutku, onun kendi kimliğini inşa etme mücadelesinin bir parçasıdır. Lacan’ın eksiklik kavramı ise, ilişkinin sona ermesiyle ortaya çıkan boşluğu ve bu boşluğun Elio’nun özne oluşum sürecindeki rolünü vurgular. Bu üç çerçeve, ilişkinin farklı katmanlarını anlamada birbirini tamamlar: Platon, aşkın ideal yönünü; Kristeva, arzusunun dönüştürücü gücünü; Lacan ise kaybın ve eksikliğin öznel etkilerini ortaya koyar. Bu sentez, Elio ve Oliver’ın ilişkisinin yalnızca romantik bir hikâye olmadığını, aynı zamanda insan deneyiminin evrensel temalarını yansıtan bir alan olduğunu gösterir.



