Kategori: Carl Gustav Jung

Dostoyevski’nin Roman Kahramanlarının Çok Yönlü Çözümlemesi

Fyodor Dostoyevski’nin roman kahramanları, insan ruhunun en karmaşık, çelişkili ve derin katmanlarını yansıtan eşsiz portrelerdir. Onun eserleri, bireyin iç dünyasını, toplumsal yapılarla çatışmasını ve varoluşsal arayışlarını ele alırken, Jung ve Freud’un psikanalitik yaklaşımlarıyla zengin bir yorum alanına kavuşur. Bu metin, Dostoyevski’nin kahramanlarını Jung’un arketipler ve kolektif bilinçdışı, Freud’un id, ego,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Reklamların Arasında Sıkıştığımız Hikâyeler: Sessiz Trajedimiz, Gizli Çıkışımız

🛒 Her Şeyin Hikâyeye Benzediği Ama Hiçbir Şeyin Hikâye Olmadığı Bir Dünya Bugün her şeyin bir “story”si var.Ama gerçek bir hikâye bulmak neredeyse imkânsız. Instagram’da 15 saniyelik gösteriler,reklamlar arasında sıkışmış bir “yaşanmışlık” fantezisi,dizilerde pazarlanan duygular… Ve sen: Gerçek bir hikâyeye özlem duyan bir varlık. 🧠 Bağ Kurmak Yerine Tüketmek Bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gündemin Toksik Ritmi: Bugün Ne Unutacağız? Bölüm 1

Şokla Başlayan Sabahlar “Bugün hangi krize uyanmak istersiniz?” Her sabah…Uyanır uyanmaz elimiz telefona gider.Yeni bir kriz, yeni bir skandal, yeni bir ölüm, yeni bir yasak, yeni bir “acil durum”.Daha kahve bile içmeden “bilinç” değil, panik çalışır.O günkü duygumuz bize ait değildir artık. Gündem belirlemiştir.Ve biz yine… unutmaya hazırız. 📡 Gündem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçek benlik… İçimizde uyuyan bir hazine mi, yoksa zamanla ördüğümüz bir yapboz mu?

Bu sorunun cevabı, “doğa mı, kültür mü?”, “öz mü, yapı mı?” gibi kadim felsefi-psikolojik tartışmalarla da derin bağ kursa da benim için ne anlama geldiğini biraz deneyimsel bir yerden açıklamaya çalıştım. 🌱 1. Gerçek Benlik Keşfedilecek Bir Cevher midir? (Jung / Kierkegaard / Platon) Bu yaklaşım, benliği içsel ve doğuştan

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kendin ol” çağrısı bize gerçekten özgürleşmeyi mi vadediyor, yoksa sadece yeni bir pazarlama sloganı mı?

Tarkan’ın ”başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin” çağrısının üzerinden çok sular aktı. Ama sloganın popülaritesi devam ediyor. Soru da haliyle hep gündemde kalacak gibi. Hep merak etmişimdir. “Kendin ol” çağrısı, özgürleşme vaadiyle insanı otantik bir yaşama mı davet ediyor, yoksa tüketim kültürünün yeni bir pazarlama sloganı olarak mı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kendim Olmamın Bedeli: Kimlik, Gerçeklik ve Sahicilik Arasında Sıkışmak

Kendim olmanın bedeli, sahte-benliğin konforundan vazgeçmek, gerçek-benliğin risklerini göze almak, öz-benliğin yalnızlığını kucaklamak ve postmodern dağılmanın belirsizliğinde yol bulmaktır. Ancak bu bedel, özgürlüğün ve anlamın kapısını aralar. Her birey, bu yolculukta kendi terazisini kurar: Maskelerle yaşamak mı, yoksa bedelini ödeyip kendin olmak mı? 🧠 1. Gerçek Benlik / Sahte Benlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kapitalist sistemde sevgi neden hep ikincil kalır?”

💸 1. Marxist Bakış Açısı: Sevgi, Değeri Ölçülemeyen Bir “Ürün”dür Kapitalist sistemde temel değer ölçütü: değişim değeridir (exchange value).Sevgi ise üretime doğrudan katkısı ölçülemeyen bir “duygusal emek” biçimidir. Bu nedenle: “Sevgi üretken değildir” → Sistem onu görünmez kılar. ➡️ Sevgi, kapitalist düzlemde bir metaya dönüşmediği sürece (örneğin: romantik hediyeler, düğün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Terapinin İkiliği: İyinin ve Kötünün Sınırlarında

Terapi, insan ruhunun derinliklerine uzanan bir yolculuk; bazen kurtarıcı bir rehber, bazen de yanıltıcı bir ayna olabilir. İyi terapi, bireyi özgürleştirirken, kötü terapi görünmez bağlar örer. Bu metin, iyi ve kötü terapinin ayırt edici özelliklerini birçok boyutta, zengin ve çok katmanlı bir dille ele alıyor. Her başlık, terapinin bir yönünü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Havva ile Lilith: Jung ve Freud’un Merceklerinden Derinlemesine Bir Karşılaştırma

Havva ve Lilith, insanlığın mitolojik ve kültürel mirasında köklü izler bırakmış iki arketipik figürdür. Havva, Yahudi-Hristiyan anlatılarında itaatkâr, yaratılışın tamamlayıcısı ve insanlığın anası olarak yer alırken; Lilith, isyankâr, bağımsız ve toplumsal normlara meydan okuyan bir figür olarak belirir. Bu metin, Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı ve arketipler teorisi ile Sigmund

OKUMAK İÇİN TIKLA

Metavers ile Düşler Arasındaki Çok Katmanlı Bağlantı

Metavers, dijital bir evren olarak, insan bilincinin düşler âlemine açılan bir kapı gibi işler. Bu iki alan—metavers ve düşler—gerçeklikten kopuşun, yaratımın ve insan varoluşunun sınırlarını zorlamanın kesişim noktasında buluşur. Gerçekliğin Yeniden İnşası Metavers, fiziksel dünyanın ötesinde, insan bilincinin kolektif bir tasavvuru olarak ortaya çıkar. Düşler de bireysel bilinçaltının bir yansımasıdır;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksulluk, Servet ve Miras: Sınıfsal Projeksiyonlar ve Hak İddiası

Kızgın Damdaki Kedi filminde sınıf, aidiyet ve kuşaklar arası çatışmanın psikanalitik ve politik temsilleri 🎭 1. “Miras” Bir Mal Değil, Psikolojik Bir Alan Film boyunca süregiden miras kavgası, yalnızca maddi servete erişim değil; bir “kabul görme” ve “hak edilme” mücadelesidir.Bu, Jung’un “baba-arketipiyle özdeşleşme” ve “onay alma” dinamiğiyle doğrudan ilişkilidir. Big

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsellik, Suskunluk ve Ailenin Bastırma Mekanizmaları

(Kızgın Damdaki Kedi filminde susturulan arzu ve konuşulamayan beden) 🧊 1. Brick’in Sessizliği: Arzunun Sansürlenmiş Hâli Brick, yalnızca babasıyla ya da karısıyla konuşmayı reddetmez — arzusunu da inkâr eder.Bu suskunluk, sadece yasla ya da suçlulukla açıklanamaz.Asıl mesele: konuşulmasına izin verilmeyen cinselliktir. 🎭 Tennessee Williams’ın özgün oyunundaki homososyal (ve muhtemelen eşcinsel)

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeni Bireyleşme Biçimleri: Jungiyen Bir 21. Yüzyıl Yorumu

Bölüm 1: Kimlik Arayışı, Persona Yorgunluğu ve Ruhsal Dağılma Çağı 🎭 Persona Güncelleniyor: Jung’un zamanında persona bir “maskeydi.”Bugün ise yüzümüz değil, tüm dijital benliğimiz. Instagram biyoları, LinkedIn profilleri, story highlight’ları…Herkes “kim olduğunu” değil, görülmek istediği hali kuruyor. Bireyleşme, artık bu dijital personanın içinden çıkmakla değil,onu bilinçli olarak yönetebilmekle başlıyor. 💔

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kolektif Arzuların Düğümlendiği Yer: Jung, Foucault ve Deleuze’ün Kavşakları

Bu metin, Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı, Michel Foucault’nun sosyal kontrol mekanizmaları ve Gilles Deleuze’ün arzu-makineleri kavramlarını bir araya getirerek, insan deneyiminin derinliklerinde yatan dinamikleri araştırıyor. Bu üç düşünürün fikirleri, birey ve toplum arasındaki gerilimleri, bilinç ile bilinçdışının kesişimlerini ve arzunun işleyişini anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. İnsanlığın tarihsel,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgürleşme Pratikleri : Geçmişten Günümüze.

Özgürleşmek artık Mümkün mü ? “Özgürleşmek” derken artık Jung’un ya da Fromm’un zamanındaki gibi içe dönüp kendi özümü bulayım demek yetmiyor. Çünkü sistem değişti. Bugün mesele sadece “ben kimim?” değil — aynı zamanda: “Bu sistemde kendim olarak var olabilir miyim?” O hâlde sorunu seninle birlikte şöyle açalım: 🔓 Eskiden Özgürleşme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Brick’in Sessizliği: Konuşmayan Erkek, Bireyleşemeyen Benlik

1958 yapımı Kızgın Damdaki Kedi filminde Paul Newman’ın canlandırdığı Brick karakteri, görünürde güçlü ama içsel olarak çöküşte bir erkek figürüdür. Jungiyen psikolojide bu figür, bireyleşme süreci sekteye uğramış ve persona ile gölge arasında sıkışmış bir “yaralı eril” arketipidir. 🧊 1. Sessizlik = Duygusal Donma Brick’in suskunluğu sadece pişmanlıkla ya da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Baba’yı Öldürmeden Adam Olunur mu?

“Baba’yı öldürmek” metaforu, sadece psikanalizin temelini oluşturan değil, aynı zamanda bireysel gelişim ve toplumsal evrimin anahtarını barındıran güçlü bir kavramdır. Freud, Lacan ve Jung’un bu konudaki yaklaşımları, bireyin olgunlaşma ve kendi öz benliğini inşa etme sürecindeki evreleri ve zorunlulukları farklı derinliklerde açıklasa da, hepsinin ortak paydası sembolik bir ölümü işaret

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplumsal Normların Üç Kuramsal Yorumu: Freud, Jung ve Deleuze

Toplumsal normlar, bireyin topluluk içindeki davranışlarını, arzularını ve kimliğini şekillendiren görünmez kurallar olarak insanlık tarihinin temel taşlarından biridir. Freud’un Oedipus kompleksi, Jung’un arketipler kavramı ve Deleuze’ün anti-Oedipus düşüncesi, bu normların kökenini, işleyişini ve etkilerini açıklamak için farklı yollar sunar. Bu üç yaklaşım, birey ile toplum arasındaki ilişkiyi anlamak için tarihsel,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahan Tepe: İnsanlığın Kadim Sahnesi

İlk Taşların Şarkısı Göbeklitepe ve Karahan Tepe, tarihin sessiz tanıkları olarak yükselir; taşlara kazınmış semboller, insanlığın avcı-toplayıcı ruhundan yerleşik düzene geçişinin ilk notalarını fısıldar. Bu yapılar, yaklaşık 12.000 yıl önce, tarımın henüz filizlenmediği bir çağda, insan topluluklarının bir araya gelerek inşa ettiği ilk anıtsal alanlardır. Ancak bu taşlar, yalnızca bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanatın Çatışan Yüzleri: Jung, Nietzsche ve Bukowski Arasında Bir Yolculuk

Sanat, insan varoluşunun en karmaşık ifadelerinden biridir; hem bireyi inşa eder hem de toplumu sarsar. Carl Gustav Jung, sanatı bireyleşme sürecinin bir aracı olarak görürken, Friedrich Nietzsche, onun Dionysosçu bir yıkım gücüne sahip olduğunu savunur. Charles Bukowski ise bu iki bakış açısını, ne tam anlamıyla uzlaştırarak ne de reddederek, kendine

OKUMAK İÇİN TIKLA