Kategori: Jacques Lacan

Aynanın Ötesindeki Benlik: Avatar Terapisi ve Dijital Kimliğin Yeniden İnşası

Avatar terapisi, Metaverse’in sunduğu dijital evrende bireyin kendisini yeniden yaratma ve keşfetme sürecini, Jacques Lacan’ın ayna evresi kavramıyla kesiştiren bir fenomen olarak beliriyor. Bu metin, avatar terapisinin insan bilincini, kimlik algısını ve toplumsal dinamikleri nasıl yeniden şekillendirdiğini, Lacan’ın ayna evresiyle ilişkilendirerek derinlemesine inceliyor. Metaverse’in sunduğu bu yeni alan, bireyin kendi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Simgesel Arzunun Nesnesi Olarak Samantha: Lacan ve Pygmalion Üzerinden Bir Okuma

Arzunun Temsili Olarak Samantha Samantha, Her filminde Theodore’un dijital sevgilisi olarak belirir ve Lacan’ın “öteki” kavramını yeniden inşa eder. Lacan’a göre “öteki”, bireyin arzularını yansıtan, ancak asla tam olarak ele geçirilemeyen bir yapıdır. Samantha, bu bağlamda, Theodore’un arzularının hem yansıması hem de ulaşılmaz bir imgesi olarak işlev görür. Pygmalion’un Galatea’sı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Don Kişot ve Emma Bovary: Arzunun Tatminsizliği Üzerine Bir İnceleme

Arzunun Kökeni ve Gerçeğin Kaçınılmazlığı Don Kişot ve Emma Bovary, kendi gerçekliklerini inşa etmeye çalışan iki karakter olarak, Jacques Lacan’ın “Gerçek” kavramıyla derin bir bağ kurar. Lacan’ın “Gerçek”i, sembolik düzenin ve hayali imgenin ötesinde, insanın tam olarak kavrayamadığı, dilin ve anlamın sınırlarını aşan bir alandır. Don Kişot, şövalye romanslarının büyüsüne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jouissance ve Biyoişlev: Haz Arzusunun İkiliği

Lacan’ın jouissance kavramı ile Foucault’nun biyoiktidar aracılığıyla bedeni disipline etme süreçleri, bireyin haz arayışını ve toplumsal yapılarla ilişkisini anlamak için güçlü bir zemin sunar. Jouissance, haz ile acının, arzunun tatmini ile onun imkânsızlığının kesişiminde yer alan karmaşık bir kavramdır; Foucault’nun biyoiktidarı ise bedeni, toplumsal normlar ve iktidar mekanizmaları aracılığıyla düzenleyen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsiyetin ve Kimliğin Sınırlarını Zorlamak: Queer Teori, Lacan, Spivak ve Butler Üzerine Bir İnceleme

Queer teori, kimlik, cinsiyet ve toplumsal normların sabitliğini sorgulayan bir çerçeve olarak, Jacques Lacan’ın fallus merkezli psikanalizine meydan okurken, Gayatri Chakravorty Spivak’ın “Madun konuşabilir mi?” sorusu ile Judith Butler’ın kimlik politikalarına yönelik eleştirileri arasında köprüler kurar. Bu metin, queer teorinin Lacan’ın fallus kavramına nasıl karşı çıktığını ve Spivak ile Butler’ın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan ve Foucault Arasındaki Diyalog: Bilinçdışı ve Söylemin Öznellik Üzerindeki Etkileri

Öznelliğin İnşasında Dilin Rolü Jacques Lacan’ın “bilinçdışı dil gibi yapılandırılmıştır” iddiası, öznelliğin oluşumunda dilin merkezi rolünü vurgular. Lacan’a göre, bilinçdışı, dilin simgesel düzeni aracılığıyla işler; bu düzen, bireyin arzularını, kimliğini ve toplumsal varlığını şekillendirir. Bilinçdışı, öznenin kendi içsel gerçekliğini anlamaya çalıştığı bir alan değildir yalnızca; aynı zamanda dilin kodları, imgeleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın “Kadınlar yönetebilecekleri diktatör erkekleri severler” Sözünün Anlamı

Jacques Lacan’ın “Kadınlar yönetebilecekleri diktatör erkekleri severler” sözü, onun psikanalitik teorisi ve cinsiyet dinamikleKadınlar yönetebilecekleri diktatör erkekleri severlerrine dair görüşleri bağlamında derinlemesine incelenmeyi gerektirir. Bu söz, Lacan’ın cinsiyet, arzu, otorite ve öznellik üzerine kuramsal çerçevesinde önemli bir tartışma noktasıdır. Aşağıda, bu ifadeyi felsefi ve kuramsal olarak değerlendirirken, ilişkili mitolojik hikayeler

OKUMAK İÇİN TIKLA

Baba Kim? Aileyi Kim Kurar? Travmatik Aidiyetin Psikanalizi

Bir ruh sağlığı uzmanı olarak , terapi odalarımızın loş ışıklarında veya gündelik hayatın absürt karmaşasında, dilimize pelesenk olan ama derinliğini pek de sorgulamadığımız bir soruyu cesurca masaya yatıralım: “Baba Kim? Aileyi Kim Kurar? Ve bu kutsal sandığımız aidiyet duygusu, ruhumuzda nasıl travmatik bir zincire dönüşür?” Baba Kimdir?: Biyolojinin Ötesinde Bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilge Karasu’nun Kahramanlarında Bastırılmış Arzuların ve Korkuların Psikanalitik İzleri

Bilge Karasu’nun Gece ve Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı adlı eserleri, Türk edebiyatında bireyin iç dünyasına derinlemesine bir yolculuk sunar. Bu eserlerdeki kahramanlar, psikanalitik bir perspektiften incelendiğinde, bastırılmış arzuların ve korkuların karmaşık bir yumağına işaret eder. Karasu’nun anlatısı, insan bilincinin karanlık köşelerinde gezinen, kimlik, özgürlük, aidiyet ve varoluşsal kaygılarla mücadele

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dorian ve Orpheus’un Öyküleri Üzerine Derin Bir İnceleme

Dorian’ın Portresinin Özü Oscar Wilde’ın The Picture of Dorian Gray adlı eserinde Dorian’ın portresine hapsolması, bireyin kendi imgesiyle kurduğu ilişkiyi sorgulayan bir anlatı sunar. Guy Debord’un “gösteri toplumu” kavramı, modern bireyin yüzeysel bir görünüşe tapınmasını eleştirir; Dorian’ın portresi, bu bağlamda, bireyin özünü yitirip imajına esir düştüğü bir sembol olarak okunabilir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aşk ve Arzu Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme

Emma Bovary’nin Romantik Arayışı Emma Bovary’nin Madame Bovary’deki romantik aşk arayışı, 19. yüzyıl Fransız toplumunun kısıtlayıcı toplumsal cinsiyet normlarıyla şekillenir. Flaubert, Emma’yı, burjuva evliliğinin tekdüzeliği içinde sıkışmış bir kadın olarak resmeder; onun arzuları, romantik edebiyatın idealize edilmiş aşk imgeleriyle beslenir. Lacan’ın “arzu nesnesi” (objet petit a) kavramı, Emma’nın arzusunu anlamak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçek benlik… İçimizde uyuyan bir hazine mi, yoksa zamanla ördüğümüz bir yapboz mu?

Bu sorunun cevabı, “doğa mı, kültür mü?”, “öz mü, yapı mı?” gibi kadim felsefi-psikolojik tartışmalarla da derin bağ kursa da benim için ne anlama geldiğini biraz deneyimsel bir yerden açıklamaya çalıştım. 🌱 1. Gerçek Benlik Keşfedilecek Bir Cevher midir? (Jung / Kierkegaard / Platon) Bu yaklaşım, benliği içsel ve doğuştan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kendim Olmamın Bedeli: Kimlik, Gerçeklik ve Sahicilik Arasında Sıkışmak

Kendim olmanın bedeli, sahte-benliğin konforundan vazgeçmek, gerçek-benliğin risklerini göze almak, öz-benliğin yalnızlığını kucaklamak ve postmodern dağılmanın belirsizliğinde yol bulmaktır. Ancak bu bedel, özgürlüğün ve anlamın kapısını aralar. Her birey, bu yolculukta kendi terazisini kurar: Maskelerle yaşamak mı, yoksa bedelini ödeyip kendin olmak mı? 🧠 1. Gerçek Benlik / Sahte Benlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kapitalist sistemde sevgi neden hep ikincil kalır?”

💸 1. Marxist Bakış Açısı: Sevgi, Değeri Ölçülemeyen Bir “Ürün”dür Kapitalist sistemde temel değer ölçütü: değişim değeridir (exchange value).Sevgi ise üretime doğrudan katkısı ölçülemeyen bir “duygusal emek” biçimidir. Bu nedenle: “Sevgi üretken değildir” → Sistem onu görünmez kılar. ➡️ Sevgi, kapitalist düzlemde bir metaya dönüşmediği sürece (örneğin: romantik hediyeler, düğün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anna ve Penelope’nin Aşklarının Lacan ve Levinas Bağlamında Karşılaştırılması

Aşkın Nesnesi ve Arzunun Kaynağı Tolstoy’un Anna Karenina’sındaki Anna’nın aşkı, Vronsky’ye duyduğu tutkuyla tanımlanırken, Homeros’un Odysseiasındaki Penelope’nin aşkı, Odysseus’a olan bağlılığı ve bekleyişiyle şekillenir. Lacan’ın arzu teorisi, özellikle objet petit a kavramı, bu iki aşkı anlamak için bir çerçeve sunar. Objet petit a, arzunun sürekli kayan, asla tam olarak ele

OKUMAK İÇİN TIKLA

Metaforun Dili ve Düşüncenin Dönüşümleri

Anlamın Kaygan Zemininde Metafor Metafor, insan düşüncesinin sınırlarını zorlayan bir araçtır; dilin, zihnin ve kültürün kesişim noktasında durur. Lacan’ın “arzunun kayması”, Derrida’nın “merkezsizleştirme” ve Wittgenstein’ın “dil kullanımı” kavramları, metaforun farklı yüzlerini açığa vurur. Lacan’da metafor, arzunun sürekli yer değiştiren, sabitlenemeyen doğasını ifade eder; bir şeyin yerine başka bir şeyin geçtiği,

OKUMAK İÇİN TIKLA