Kategori: Jacques Lacan

İnsanın Doğayla Savaşının Psikodinamiği

İnsanın doğaya savaşı, yalnızca bir çevre meselesi değildir; bu, insanın hakikatle ilişkisini, benliğiyle çatışmasını, iktidar yapılarını, bilinçdışını, hatta varoluşsal korkularını açığa çıkaran çok katmanlı bir dramadır. Şimdi bu olguyu multidisipliner olarak açalım. Psikanaliz, felsefe ve siyaset kuramını iç içe geçirerek: 🔥 1. Psikodinamik Yaklaşım: Doğayla Değil, Gölgeyle Savaş Jung: İnsan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özerkliğin Gölgesinde: Kültür Endüstrisi, Panoptikon ve Lacan’ın Gerçeği

Kültür Endüstrisinin Pençesinde Birey Adorno’nun kültür endüstrisi, modern toplumun bireyi bir tüketim makinesine dönüştüren mekanizmasını acımasızca ifşa eder. Kapitalist sistemin sanatı, eğlenceyi ve kültürü seri üretim bandına yerleştirdiğini savunan Adorno, bireyin özgür düşünce kapasitesini körelten bir manipülasyon ağı tarif eder. Sinema, müzik, medya; hepsi bireyin arzularını yönlendiren, standartlaştırılmış bir haz

OKUMAK İÇİN TIKLA

John Steinbeck “İnsan çaresiz kalınca ister istemez cesur olur.” gerçekten mi ?

“O çaresizlik sınırı nedir ki insan artık kendi iradesine sahip çıkar?” Bu soruyu şimdi birlikte açalım. Multidisipliner, katmanlı, ama duygusu eksik olmayan bir biçimde: 🧱 1. Çaresizlik: Eşik mi, çöküş mü, doğum mu? İnsanın çaresizliği genellikle bir sınır durumunda belirir:Artık hiçbir dış destek, sistem, kişi ya da öğreti onu kurtaramıyordur.Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Simgesel Düzen: Öznenin İnşası ve Özgürlüğün Sınırları

Simgesel Düzenin Temelleri: Lacan’ın Özne Oluşumu Jacques Lacan’ın simgesel düzeni, bireyin dil, toplumsal normlar ve semboller aracılığıyla özne haline geldiği alanı tanımlar. Dil, bireyi bir özne olarak konumlandırır; çünkü insan, konuşmaya başladığı anda “ben” diyerek kendisini semboller dünyasına yerleştirir. Lacan’a göre, simgesel düzen, bireyin bilinçdışını yapılandıran bir ağdır; bu ağ,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzunun Eksikliği ve Sahte Tatmin: Lacan, Adorno ve Foucault Üzerine Bir İnceleme

Arzunun Eksikliği ve Metaforik Boşluk Lacan’ın “arzu” kavramı, bireyin özünde bir eksiklik barındırır; bu eksiklik, insan varoluşunun temel bir gerçeği olarak ortaya çıkar. Arzu, asla tam olarak doyurulamaz, çünkü birey, “Büyük Öteki”nin (toplum, dil, otorite) sunduğu simgesel düzen içinde kendini tamamlamaya çalışırken sürekli bir kayıp hissiyle yüzleşir. Lacan’a göre bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Auschwitz’ten Sonra Şiir: Tarihsel Travmanın Kültürel ve Anlatısal Yansımaları

Barbarlık ve Şiirin Sınırları Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır” ifadesi, insanlık tarihinin en karanlık kırılma noktalarından birini, Holokost’u, kültürel üretimin etik ve estetik sınırlarını sorgulayarak ele alır. Bu ifade, yalnızca bir ahlaki duruş değil, aynı zamanda sanatın, tarihsel travmanın ağırlığı altında nasıl bir anlam taşıyabileceği sorusunu ortaya koyar. Auschwitz,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Modern Bireyin Kendi Hikâyesini Yazma İmkânı

Simgesel Düzenin Zincirleri Lacan’ın simgesel düzeni, bireyi toplumsal gerçekliğin dil ve semboller ağına hapseden bir yapıdır. Bu düzen, bireyin kimliğini, arzularını ve anlam arayışını dilin kurallarıyla şekillendirir; özne, “Büyük Öteki”nin bakışıyla var olur. Toplumun normları, yasaları ve kültürel kodları, bireyin kendini tanıma sürecini hem oluşturur hem sınırlandırır. Alegorik olarak, simgesel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anlamın Ertelenmesi ve Ontolojik Sınırların Sorgusu: Différance, Kimlik ve Gerçek

Différance’ın Anlamı ve Anlamın Ertelemesi Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli kayan ve ertelenen doğasını ifade eder. Bu kavram, dilin ve düşüncenin statik bir merkeze sabitlenemeyeceğini, her anlamın başka bir anlama işaret ederek kendi içinde bir eksiklik taşıdığını öne sürer. Différance, hem farklılık (difference) hem de erteleme (deferral) anlamına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Biyo-İktidarın Gölgesinde Arzunun Zincirleri: Foucault, Lacan ve Freud Üzerinden Psiko-Politik Bir Eleştiri

Biyo-İktidarın Bedensel Disiplini Foucault’nun biyo-iktidar kavramı, modern toplumun bireylerin bedenlerini ve yaşamlarını denetleme sanatını nasıl ustalıkla geliştirdiğini gözler önüne serer. 18. yüzyıldan itibaren, iktidar artık yalnızca kaba kuvvetle değil, bireylerin bedenlerini, arzularını ve hatta ruhlarını şekillendiren incelikli mekanizmalarla işler. Hastaneler, okullar, hapishaneler ve hatta aile gibi kurumlar, bireyin biyolojik varlığını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aynanın Ötekisi, Bilinçdışının Arketipleri ve Kültür Endüstrisinin Pençesi

Aynada Yansıyan Özne: Lacan’ın Ayna Evresi Lacan’ın ayna evresi, bireyin özne oluşumunun temel taşlarından biridir; bir bebek, aynada kendi yansımasını gördüğünde, ilk kez bir “bütünlük” algısıyla karşılaşır. Ancak bu bütünlük yanılsamadır, zira bebek henüz bedensel ve zihinsel olarak parçalıdır. Yansıma, bireyin kendisini “Öteki” olarak tanımasına yol açar; bu Öteki, hem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Negatif Diyalektik, Söylem ve Yapısöküm: Hakikatin Sınırlarında Bir Sorgulama

Adorno’nun negatif diyalektiği, Foucault’nun söylem analizi ve Derrida’nın yapısökümü, modern düşüncenin hakikat, güç ve anlam üzerine kurduğu sorgulamaların kesişim noktalarını oluşturur. Bu üç düşünür, epistemolojik arayışlarında sabit bir hakikat merkezini reddederken, Lacan’ın simgesel düzeni bu sorgulamaları bir anlamlandırma çerçevesine oturtur. Tarihsel gerçeklikler, bu yaklaşımların ışığında hem yeniden yapılandırılır hem de

OKUMAK İÇİN TIKLA

”Arzunun Yüzü Filtreli, Gerçek Eksik”. Eğer Lacan Bugün Yaşasaydı…**

Günümüz insanı Lacan’la karşılaşsaydı, muhtemelen şu yanıtla sersemleyip kalırdı: “Senin ne istediğini bilmiyorum. Ama sen de bilmiyorsun. Ve bu seni mahvediyor.” 🪞 Lacan’ın Günümüz Selfie Kültürüne Yorumu: Lacan için özne bir bütün değildir. Bir eksiklikle var olur. Ve o eksiklik, başka birinin arzusuyla kurulan ilişkide şekillenir. Yani insan, her zaman başkasının gözünde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Søren Kierkegaard, Michel Foucault, Jacques Lacan, Sigmund Freud ve Erich Fromm’un İktidara Bakış Açıları,

Søren Kierkegaard, Michel Foucault, Jacques Lacan, Sigmund Freud ve Erich Fromm’un iktidara bakış açıları, her bir düşünürün felsefi ve psikolojik çerçevesine göre şekillenmiştir. İşte bu beş düşünürün iktidar kavramına dair görüşleri: Her bir düşünür, iktidar kavramını kendi teorik çerçevesi içinde ele alır ve bu, onların iktidarın doğası ve insan deneyimi

OKUMAK İÇİN TIKLA

LACAN KRONOLOJİSİ – YAŞAMI, YAPITLARI ve FELSEFESİ

1901 JacquesMarie Emile Lacan, 13 Nisan’da Alfred Lacan (1873–1960) ve Emilie Baudry’nin ilk çocuğu olarak Beaumarchais Bulvarı 95 numarada Paris’te doğar. Babası bir yüzyıldan beri sirke üretimi ve ticareti yapan bir ailedendir. Sonraları sirkeye hardal, brendi, rom, cafe ve baharat ürünleri eklenmiştir. 1902 25 Aralık’ta kızkardeşi Madeleine doğar. Paris’te Stanislas

OKUMAK İÇİN TIKLA

Her Şeye ve Herkese Karşı Lacan

Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden olan psikanalist Jacques Lacan, 1930’lardan başlayarak ün kazanmış, Fransız düşüncesi üzerine etkisini ise en çok 1950-75 arasında göstermişti. Lacan, demokratik toplumların mümkün tek ufkunun, insanın karmaşıklığının bütün yanlarını anlamayı sağlayacak tek görüşün, Freud’un çıkışı olduğunu inatla savundu. Freud’un diğer mirasçılarından, psikanalizi klinik bir sınıflandırma toplamı

OKUMAK İÇİN TIKLA