Kategori: Politik Psikoloji

Biçimcilik ve Gerçeklik: Wes Anderson’ın Estetik Tiyatrosunda Anlamın Sınırları

Gerçekliğin Estetikle Sınavı Sinema, gerçekliği yeniden inşa eden bir sanat olarak hem biçimci hem de gerçekçi yaklaşımlarla anlam üretir. Biçimcilik, görsel ve anlatısal estetiği merkeze alarak seyircinin algısını yönlendirebilir; ancak bu yönlendirme, gerçeklikten kopuş mu yoksa derin bir sorgulama mı getirir? Wes Anderson’ın The Grand Budapest Hotel (2014) filmi, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teknolojik Gözetimin Mülteci Hareketlerinde Yarattığı Karanlık Ufuklar

Gözetim Çağının Yeni Sınırları Teknolojik gözetim, modern devletlerin ve kurumların mülteci hareketlerini düzenleme çabalarında bir bıçak gibi keskin bir araç haline geldi. Biometrik taramalar, yapay zeka destekli veri analizleri ve dronlarla izleme sistemleri, mültecilerin kimliklerini, rotalarını ve niyetlerini milimetrik bir hassasiyetle takip ediyor. Bu sistemler, kaos içindeki insan akışını düzenleme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Habeşistan’ın Manisa’daki İzleri: Kültürel Kimlik, Sosyal Hiyerarşi ve Diaspora Dinamikleri

Toplumsal Merdivenin Basamakları: Etiyopya Kökenli Toplulukların Sosyal Konumu Manisa’nın çok katmanlı etnik dokusunda, Etiyopya kökenli topluluklar, tarihsel bir mirasın hem taşıyıcısı hem de yeniden inşa edicisi olarak belirir. Osmanlı’nın Afrika ile kurduğu bağların bir uzantısı olan bu topluluklar, Türk, Rum, Ermeni ve diğer etnik gruplarla iç içe geçmiş, ancak sosyal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Habeşistan’ın Manisa’ya Uzanan Yolları: Kölelik, Saray ve Özgürleşme Serüveni

Osmanlı İmparatorluğu’nun çok katmanlı dünyasında, Manisa, Habeşistan’dan (Etiyopya) gelen bireylerin hikâyelerinin kesiştiği bir coğrafya olarak belirir. Bu hikâyeler, köle ticaretinin acımasız çarklarından sarayın ihtişamlı koridorlarına, oradan da özgürleşme sancılarına uzanan bir anlatıdır. Etiyopya kökenli bireylerin Manisa’ya ulaşımı, Osmanlı idari yapısındaki rolleri ve 19. yüzyılda köleliğin yasaklanmasıyla geçirdikleri dönüşüm, tarihsel olayların,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sınırların Ötesindeki Anlamlar: Mülteci Deneyiminin Çerçevesi

Görünmez Çizgilerin Ağırlığı Sınırlar, modern dünyada yalnızca coğrafi çizgiler değil, aynı zamanda kimlik, aidiyet ve insanlık arasındaki mesafeleri belirleyen sembollerdir. Haritalar üzerinde ince bir kalemle çizilen bu hatlar, mülteci için bir geçit ya da kapan haline gelir. Bir yanda güvenlik arayışı, diğer yanda reddedilişin soğuk yüzü; sınırlar, umudu ve çaresizliği

OKUMAK İÇİN TIKLA

Rodos’un Kalesi: Şövalyeler, Osmanlı ve Mirasın Dönüşümü

Rodos Kalesi, tarihin taşlarına kazınmış bir anıt, Hospitalier Şövalyeleri’nin Osmanlı’ya karşı direnişinin hem fiziksel hem de manevi sahnesi. Tapınak Şövalyeleri’nin mirasından doğan bu kale, yalnızca bir savunma yapısı değil, aynı zamanda bir inancın, kimliğin ve insan iradesinin sınandığı bir arena. Şövalyeler’in Rodos’a Sığınışı ve Mirasın Yeniden İnşası Tapınak Şövalyeleri’nin 14.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mezopotamya’nın Kadim Sırları: Dil, Sanat ve Sembol

Sümercenin Sessiz Çığlığı Sümerce, insanlığın en eski yazılı dillerinden biri olarak, çöldeki bir gölge gibi hem var hem yok. İzole bir dil olması, onu modern dillerle bağlayacak aile bağlarından yoksun bırakıyor; ne Hint-Avrupa ne de Sami dilleriyle akraba. Bu yalnızlık, çözülmezliğinin ilk anahtarı. Kil tabletlerdeki çivi yazısı, bir zamanlar şehir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kurtuluş Reçetesi: “Basit Çözüm” ve “Net Düşman” – Modern Erkek Radikalleşmesinin İki Yüzü

Modern dünyada yolunu kaybetmiş, ekonomik ve sosyal baskı altında hisseden bir erkek için sunulan bir “kurtuluş reçetesi” var. Bu reçete, karmaşık sorunları basitleştiren, kafa karışıklığını gideren ve takip etmesi kolay bir yol haritası sunan iki temel unsurdan oluşur: Biri parlak bir hedef, diğeri ise o hedefe ulaşmayı engelleyen karanlık bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Bastırma Nedir? Neden Geri Döner?”

“Konuşulamayan şey, semptoma dönüşür.”— Sigmund Freud Bastırma, Freud’un psikanalize kazandırdığı en temel kavramlardan biridir.Ama bastırma yalnızca bireylerin değil, toplumların da başvurduğu bir savunma mekanizmasıdır. Her bastırma, aynı zamanda bir “anlatı kesintisidir.”Söyleyemediğin, söyleyemediğin için unutmaya çalıştığın, unuttukça vücutta, ilişkide, sokakta karşına çıkan bir yük. 🧠 Bastırma Nedir? Psikanalitik açıdan bastırma (repression),

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cesur Yeni Dünya’nın Gölgesinde: Göbeklitepe’den Toplumsal Kontrolün Doğuşuna

Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya adlı eseri, teknolojinin ve toplumsal düzenin bireysel özgürlükleri yutan bir makineye dönüştüğü distopik bir geleceği resmeder. Ancak bu distopik vizyon, insanlık tarihinin çok daha erken bir döneminde, Göbeklitepe ve Karahantepe gibi arkeolojik alanlarla başlayan avcı-toplayıcı yaşamdan tarım toplumuna geçişle bağlantılıdır. Bu geçiş, bireyin doğayla bağını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Amazonların İkircikli Mirası: Özgürlük ve Gücün Çelişkili Dansı

Özgürlüğün Kılıcı Amazonlar, antik Yunan söylencelerinde, erkek egemen toplumların gölgesinde kendi kaderlerini ellerine alan kadınlar olarak belirir. Homeros’tan Herodot’a, mitler onları Thermodon Nehri kıyılarında, yalnızca kadınlardan oluşan bir toplum olarak tasvir eder. Kendi yasalarını koyan, savaş sanatında ustalaşan bu kadınlar, Yunan dünyasının patriyarkal düzenine meydan okur. Özgürlükçü bir ideal olarak,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Devletlerin Mülteci Politikaları ve Biyopolitik Kontrol

Sınırların Görünmez Duvarları Devletlerin mülteci politikaları, biyopolitik kontrolün en çıplak biçimlerinden birini oluşturur. Sınırlar, yalnızca coğrafi çizgiler değil, aynı zamanda bireylerin bedenlerini, hareketlerini ve varoluşlarını disipline eden birer yönetim aracıdır. Michel Foucault’nun biyopolitik kavramı, devletlerin nüfusu bir makine gibi düzenleme arzusunu ifade eder; mülteciler ise bu makinenin hem kurbanları hem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çiçeklerin Sanatta ve İnsan Bilincindeki Yeri

Görsel Sanatta Çiçeklerin Sembolik Derinliği Çiçekler, insan bilincinin kırılgan, geçici ve aynı zamanda dirençli doğasını yansıtan evrensel bir ayna olarak sanat tarihinde yer bulur. Van Gogh’un ayçiçekleri, sarının coşkun titreşimleriyle yaşam sevincini haykırırken, aynı zamanda solgunlukla ölümü fısıldar. Monet’nin nilüferleri ise suyun yüzeyinde süzülerek varoluşun hem sakin hem kaotik doğasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

İktidar, İnanç ve Şiddetin Diyalektiği: Tapınak Şövalyeleri’nden Post-Modern Dünyaya Eleştirel Bir Yolculuk

Ontolojik Bir Çerçeve: Kutsal Olanın Şiddetle İmtihanı Tapınak Şövalyeleri’nin varoluşsal paradoksu, insanlık durumunun temel bir gerilimine işaret eder: kutsal olanın dünyevi güçle ilişkisi. Hegel’in “efendi-köle diyalektiği” burada yeni bir boyut kazanır; Tanrı adına savaşan şövalye, aslında iktidarın kendisini kutsallaştırma çabasının bir aracı haline gelir. Bu durum, Carl Schmitt’in “siyasal olan”

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnançsızlık ve Psikanaliz: Psikanalitik Mercekten Modern Ateizm

İnançsızlık, yani dini veya aşkın bir varlığa ya da ilahi bir düzene inanmama hali, modern dünyada giderek daha yaygın bir olgu. Psikanaliz ise insan zihninin derinliklerini, bilinçdışı süreçleri, çocukluk deneyimlerinin etkilerini ve savunma mekanizmalarını inceleyen bir disiplin olarak, inançsızlığı sadece entelektüel bir tercih olmaktan öte, karmaşık psikolojik dinamiklerin bir sonucu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayvan Hakları ve İnsanlığın Ahlaki Dönüşümü: Kökler, Çelişkiler ve Gelecek

Sanayi Devrimi: İnsan-Doğa İlişkisinde Radikal Kopuş Sanayi Devrimi, yalnızca üretim biçimlerini değil, insanın doğayla kurduğu ontolojik bağı da dönüştürdü. Mekanik düşünce, canlıları “işlenebilir kaynaklar” olarak gören bir paradigmayı yerleştirdi. Jeremy Bentham’ın 18. yüzyılda sorduğu “Acı çekme yetileri var mı?” sorusu, Descartes’ın hayvanları “ruhsuz otomatlar” olarak niteleyen anlayışına meydan okudu. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanrı’nın Ölümü ve Modern Bireyin Varoluşsal Arayışı

Nietzsche’nin Tezi ve Modernitenin Boşluğu Nietzsche’nin “Tanrı’nın ölümü” tezi, modern dünyada anlamın çöküşünü ilan eder. Tanrı, bir zamanlar evrenin anlamını çerçeveleyen ahlaki ve metafizik bir merkezdi; onun ölümü, bireyi uçsuz bucaksız bir evrende yapayalnız bırakır. Bu, modern bireyin psişik dünyasında derin bir yankı uyandırır: Anlam arayışı, artık kutsal bir metne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Antik Çağda Hukuk ve İnanç Arasındaki Çekişme

Hammurabi Kanunları ile Tevrat’ın Çatışması Hammurabi Kanunları, sınıfsal ayrımlara dayalı cezalarıyla dikkat çeker. Örneğin, bir soylunun başka bir soyluya verdiği zarar, aynı statüdeki bireyler arasında karşılıklı cezalandırılırken, alt sınıftan birine zarar veren soylu daha hafif cezalar alırdı. Bu yaklaşım, adaleti toplumsal hiyerarşiye bağlar ve eşitlik ilkesini zedeler. Tevrat ise evrensel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Seküler Tanrılar: Bilim, Devlet, Performans

Geleneksel anlamda dini inançların ve kurumların etkisini yitirdiği, “sekülerleşme” olarak adlandırılan süreç modern dünyayı derinden şekillendiriyor. Ancak bu, inancın tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Aksine, insanlığın anlam arayışı, bağlılık ihtiyacı ve otoriteye duyduğu arzu farklı nesnelere yöneliyor. Bu yeni odak noktaları, “seküler tanrılar” olarak adlandırılabilecek, adeta dini bir bağlılıkla tapınılan

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Dindarlık Azalıyor, İnançsızlık Artıyor” Söyleminin Bedensel, Tarihsel, Politik, Etik ve Varoluşsal Katmanları Bölüm 2

🌍 1. Bedenden Kopuş: Tanrıyı Ararken Toprağı Kaybetmek İnanç sadece Tanrı’ya değil, yaşama, bedene, doğaya ve başkasına duyulan bir bağdır.Dindarlık azalırken, yalnızca Tanrı figürü değil; ritüelle gelen bedensel düzen, toplumsal zaman, tekrarın sağaltıcılığı da dağılır. 👉 Bugün postmodern birey bedeniyle bağ kurmakta zorlanır çünkü bir ritüel dizgesi yoktur.Yoga’yı da, meditasyonu

OKUMAK İÇİN TIKLA