Kategori: Romanlar

Nesnelerin Ağırlığı ve Dilin Sınırları: Roquentin’in Bulantısı ile Merleau-Ponty’nin Algı Dünyası

Varoluşun Çıplak Karşılaşması Jean-Paul Sartre’ın Bulantı romanındaki Antoine Roquentin, nesnelerin saf varoluşuyla yüzleştiğinde, onların anlamsız, yoğun ve neredeyse tehditkâr bir ağırlığını hisseder. Bu bulantı, varlığın kendi başına bir anlam taşımadığını, insan bilincinin ona anlam yüklemeye çalıştığını fark ettiği bir kriz anıdır. Roquentin’in hissettiği bu ağırlık, yalnızca fiziksel nesnelerin değil, varoluşun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltının Aynası: Bilinç, Kimlik ve Varoluşun Çözümsüz Düğümü

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ındaki Yeraltı Adamı, kendi bilincinin kıvrımlarında sıkışmış bir figür olarak modern insanın varoluşsal krizini temsil eder. Jacques Lacan’ın “ayna evresi” kuramı, bu hapsoluşu anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Yeraltı Adamı’nın kendi zihninde yankılanan iç konuşmaları, kimlik arayışının hem bir başarısızlık hem de özgün bir duruş olarak nasıl

OKUMAK İÇİN TIKLA

Joad Ailesinin Umudu ve Anominin Gölgesinde İnsanlık

Toprağın Sesi ve Göçün ÇağrısıSteinbeck’in Gazap Üzümleri, Joad ailesinin Oklahoma’nın tozlu topraklarından Kaliforniya’ya uzanan yolculuğunu anlatırken, yalnızca bir ailenin değil, bir dönemin ve insanlığın ortak mücadelesini resmeder. Büyük Buhran’ın yıkıcı etkisi altında, Joadlar toprağın bereketini yitirmesiyle evlerini terk etmek zorunda kalır. Bu göç, bireysel bir kaçış değil, kolektif bir arayışın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sethe ve Beowulf’un Anlatılarının Karşılaştırılması

Anlatının Kimliği ve Diyalojik Bağlam Toni Morrison’ın Sevgili romanındaki Sethe ile Beowulf destanındaki Beowulf’un anlatıları, Mikhail Bakhtin’in “diyalojik hayal gücü” ve Paul Ricoeur’un “anlatı kimliği” kavramları üzerinden karşılaştırıldığında, birey ve toplumu anlamlandırma biçimlerinin farklı yansımaları ortaya çıkar. Bakhtin’in diyalojik hayal gücü, metinlerin yalnızca tek bir sese değil, çoklu seslere ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Birey ve Sistem Karşıtlığı

Yevgeny Zamyatin’in Biz adlı eserindeki D-503 ve Sophokles’in Antigone tragedyasında yer alan Antigone, bireyin totaliter düzenle karşı karşıya geldiği iki farklı anlatıdır. D-503, Birleşik Devlet’in kusursuz matematiksel düzeninde bir mühendis olarak var olurken, Antigone, Thebai’nin devlet otoritesine karşı bireysel bir duruş sergiler. Her iki karakter de sistemin dayattığı normlarla çatışır,

OKUMAK İÇİN TIKLA

De Selby’nin Bilimsel Saçmalıkları ve Bilginin Kırılganlığı

Flann O’Brien’ın The Third Policeman adlı eserinde, De Selby karakterinin bilimsel saçmalıkları, bilginin doğası, gerçekliğin sınırları ve insan aklının bu ikisiyle mücadelesi üzerine derin bir sorgulama sunar. De Selby’nin absürt teorileri, postmodern bir epistemolojik krizin hem bir yansıması hem de bir eleştirisidir. Bu eleştiri, bilimin otoritesini, insan algısının güvenilmezliğini ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dilin İktidar Aygıtı Olarak Yansımaları

Sorgulayan Zihnin Tutsaklığı: Winston’ın Düşünce Suçu George Orwell’in 1984 eserinde Winston’ın karşılaştığı “düşünce suçu” kavramı, dilin insan bilincini şekillendiren ve kontrol eden bir araç olarak nasıl işlediğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Düşünce suçu, yalnızca açıkça ifade edilen fikirlerin değil, zihnin kendi içinde barındırdığı sorgulamaların bile bir tehdit olarak görüldüğü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dirmit’in Cinlerle Konuşma Yeteneği ve Öteki’nin Sesi

Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm adlı romanında, Dirmit’in cinlerle konuşma yeteneği, yalnızca bireysel bir özellik olmaktan çıkarak, postkolonyal edebiyatta “öteki”nin sesini temsil etme, susturulmuş kimliklerin ifade alanını genişletme ve hegemonik anlatılara karşı direnç oluşturma bağlamında çok katmanlı bir anlam taşır. Bu yetenek, Dirmit’in köyden kente göç eden Aktaş ailesinin küçük

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bedenin Sessiz Haritası: Kronik Ağrı ve Gregor Samsa’nın Dönüşümü

Kronik ağrı, bedenin hem mahkûmu hem de efendisi olduğu bir varoluş sahnesi yaratır. Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde Gregor Samsa’nın böcekleşmesi, insan bedeninin yabancılaşmasını ve toplumsal rollerin dayattığı yükleri sorgular. Beden haritalama teknikleri, kronik ağrı çeken bireylerin fiziksel ve zihinsel deneyimlerini anlamaya yönelik bir yöntem olarak, Gregor’un hikâyesindeki bu yabancılaşmayı hem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Vüs’at O. Bener’in “Buzul Çağının Virüsü”: Anlatının Çözülüşü ve Soğuk Savaş’ın Kırık Aynası

Vüs’at O. Bener’in Buzul Çağının Virüsü, Türk edebiyatının en karmaşık ve çok katmanlı metinlerinden biri olarak, parçalı anlatısı ve zamanın belirsizliğiyle okuru bir anlam arayışına sürükler. Roman, bireyin kendi varoluşsal çıkmazlarında debelenirken, aynı zamanda 1950’ler Türkiyesi’nin toplumsal ve siyasal gerilimlerini yansıtan bir zemin sunar. Bu metin, Samuel Beckett’ın dilin sınırlarını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anna Karenina’nın Trajedisi: Bireysel Arzu ile Toplumsal Düzen Arasında Bir Çatışma

Lev Tolstoy’un Anna Karenina adlı eserinde, Anna’nın trajedisi, bireysel arzuların toplumsal normlarla çarpışmasının derin bir yansımasıdır. Hegel’in “etik yaşam” (Sittlichkeit) kavramı, bireyin özgürlüğü ile toplumsal düzenin talepleri arasındaki gerilimi anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Anna’nın intiharı, bu çatışmanın yalnızca bir sonucu değil, aynı zamanda bireyin kendi iç dünyasıyla toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dorian Gray’in Portresi ve Walter Benjamin’in Aura Kavramı: Sanatın Ölümsüzlüğü ve Yitirilişi

Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi, yalnızca bireysel ahlakın ve estetiğin değil, aynı zamanda sanatın özü ve modern dünyada bu özün dönüşümü üzerine derin bir sorgulama sunar. Walter Benjamin’in “aura” kavramı, sanat eserinin biricikliğini, tarihsel bağlamını ve otantik varlığını ifade ederken, Dorian Gray’in Portresi bu kavramın hem yüceltilmesini hem de yitirilişini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jane Eyre’in Psişik Yüzleşmeleri ve Rochester’ın Körlüğünün Arketipsel Yankıları

Jane Eyre’in Lowood Yetimhanesi’ndeki çocukluk deneyimleri ve Rochester’ın körlüğü, Charlotte Brontë’nin eserinde insan ruhunun karmaşık katmanlarını açığa vuran derin birer anlatı aracıdır. Freud’un bastırma mekanizmaları ve Jung’un gölge arketipi, bu iki karakterin iç dünyalarını anlamak için güçlü birer mercek sunar. Jane’in yetimhane yılları, bastırılmış anıların ve duyguların nasıl bir iç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hırsızın Günlüğü ve Ötekileştirme Üzerine Bir İnceleme

Suçun Kutsanması ve İktidarın Sınırları Jean Genet’nin Hırsızın Günlüğü, suçluyu bir tür aziz mertebesine yükselten bir anlatıyla, toplumun ahlaki normlarını ve iktidarın ötekileştirme pratiklerini sorgular. Suç, Genet için yalnızca bir eylem değil, aynı zamanda bir varoluş biçimidir; toplumsal düzenin dışladığı bireyin, bu dışlanmayı bir kimlik ve direniş alanı olarak sahiplenmesidir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Döngüsel Zamanın ve Absürt Mantığın İnsan Nedenselliği Üzerindeki Parodik Yansımaları

Flann O’Brien’ın The Third Policeman adlı romanı, döngüsel zaman algısı ve absürt mantık örgüsüyle, insanın evrendeki anlam arayışını ve nedensellik ihtiyacını keskin bir şekilde sorgular. Roman, isimsiz bir anlatıcının, De Selby’nin tuhaf teorileriyle şekillenen bir dünyada, gerçeklik, kimlik ve varoluşun sınırlarını keşfetmeye çalıştığı bir anlatı sunar. Bu metin, insanın nedensellik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ivan Karamazov ile Spinoza’nın Etik Evrenleri

Ivan Karamazov’un “Tanrı yoksa her şey mübahtır” tezi ile Spinoza’nın panteist etik anlayışı, insanlığın ahlaki varoluşunu sorgulayan iki derin felsefi duruşu temsil eder. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’indeki Ivan’ın bu çarpıcı iddiası, Tanrı’nın yokluğunda ahlaki düzenin çöküşünü mü ima eder, yoksa bireyin kendi ahlakını inşa etme sorumluluğunu mu yüceltir? Öte yandan, Spinoza’nın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Don Kişot’un Şövalyelik İdeali ve Modern Dünyanın Törensel Çöküşü

Don Kişot’un şövalyelik ideali, Miguel de Cervantes’in eserinde, bireyin anlam arayışının, geçmişin idealize edilmiş değerleriyle modern dünyanın pragmatik gerçekleri arasındaki çatışmanın bir yansımasıdır. Bu ideal, törensel davranışların—yani, birey ve toplum arasındaki anlamlı bağları güçlendiren ritüellerin—modern dünyada nasıl erozyona uğradığını gösterir. Don Kişot’un hikayesi, insanlığın anlam yaratma çabasını, bu çabanın trajikomik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dorian’ın Zevk Arayışı ile Kant’ın Ödev Yolu: Bir Çatışmanın Derinlikleri

Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi adlı eserinde Dorian’ın hedonist yaşam tarzı, haz ve estetik arayışının sınır tanımazlığıyla şekillenirken, Immanuel Kant’ın ödev ahlakı, evrensel ahlak yasalarına bağlı katı bir görev bilinci sunar. Bu iki yaklaşım, insan varoluşunun anlamını, özgürlüğünü ve sorumluluğunu sorgulayan zıt kutuplar olarak ortaya çıkar. Aşağıda, bu çatışma farklı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Adaletin Aynasında İki Figür: Huck Finn ve Atticus Finch’in Amerikan Sistemine Bakışı

Mark Twain’in Huckleberry Finn’in Maceraları ve Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek eserlerindeki Huck Finn ve Atticus Finch, Amerikan adalet sistemine yönelik eleştirileriyle, bireysel vicdan ile kurumsal reform arasındaki gerilimi çarpıcı bir şekilde yansıtır. Bu iki karakter, 19. ve 20. yüzyıl Amerikan toplumunun ahlaki ve toplumsal çelişkilerini sorgularken, bireyin sistem karşısındaki duruşunu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ulysses’in Mitik Yolculuğu: Bloom’un Günlük Yaşamında Kahramanın Arketipi

James Joyce’un Ulysses adlı eseri, Homeros’un Odysseia destanına göndermelerle dolu bir modern epik olarak, Joseph Campbell’ın “kahramanın yolculuğu” arketipiyle derin bir bağ kurar. Leopold Bloom’un sıradan bir günü, Dublin’in sokaklarında geçen 16 Haziran 1904 tarihi, yüzeyde gündelik olaylarla dolu gibi görünse de, mitik bir kahramanlık öyküsünün çağdaş bir yansıması olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA