Kategori: Sinema

Sessizliğin Dili: Zerê’de İşaret Dili ve Derrida’nın Différance Kavramı

Kazım Öz’ün Zer filmi, dilsiz bir kadın kahramanın işaret diliyle kendini ifade etme çabası üzerinden, insan varoluşunun, kimliğin ve anlamın sınırlarını sorgular. Bu bağlamda, işaret dili, Jacques Derrida’nın différance kavramıyla ilişkilendirilebilir mi? Différance, anlamın sürekli ertelenmesini, kelimeler arasındaki farkların ve izlerin birbiriyle ilişkili bir ağ oluşturmasını ifade eder. Zerê’nin sessiz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Doğanın Kutsal Çığlığı: Satirler, Nymfalar ve Bataille’ın Kutsal-Profan İkiliği

Antik Yunan mitolojisinin satirleri ve nymfaları, doğanın vahşi hünerleri ve insanlığın sınırsız zorlayan bir temsilidir. Georges Bataille’ın kutsal ve saygısız kavramları, bu figürlerin cinsellik ve doğa ile ilişkisini anlamada güçlü bir çerçeve sunar. Sat ve nymfalar, insan ile doğa arasındaki geçişler sınırlar, daha çok arzuların toplumsal normlarla çatışması ve kutsalın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Görünmez Gözün İpleri: Black Mirror, Panoptikon ve Odysseus’un Özdenetimi

Dijital Gözetimin Mimari KökleriBlack Mirror’ın sosyal kredi sistemi, bireylerin her hareketini izleyen, puanlayan ve toplumsal konumlarını bu puanlara göre belirleyen bir düzen sunar. Bu sistem, Michel Foucault’nun panoptikon kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Panoptikon, Jeremy Bentham’ın tasarladığı, merkezi bir kuledeki görünmez gözetleyici tarafından mahkumların sürekli izlendiği bir hapishane modelidir. Ancak mahkumlar, gözetleyicinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kadın Bedenindeki Dönüşüm: Zulawski ile Von Trier’in Çarpışması

Andrzej Żuławski’nin Possession (1981) ve Lars von Trier’in Antichrist (2009) filmleri, kadın bedenindeki demonik dönüşümü ele alışlarıyla sinema tarihinin en tartışmalı ve katmanlı eserlerinden ikisidir. Her iki film de, kadın karakterlerin fiziksel ve zihinsel sınırlarının ötesine geçen dönüşümlerini merkeze alarak, insan doğasının karanlık yönlerini, toplumsal cinsiyet dinamiklerini ve bireysel varoluşun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tüketimin Dayattığı Yaşam Biçimi

Kapitalist tüketim kültürü, bireyleri sürekli bir tüketim döngüsüne sokarak onların kimliklerini, arzularını ve hatta varoluşsal anlam arayışlarını yeniden şekillendiriyor. Fight Club’ın ana karakteri, Jack, bu döngünün bir yansıması olarak karşımıza çıkar; markalar, eşyalar ve statü sembolleri aracılığıyla bir kimlik inşa etmeye çalışır, ancak bu süreçte kendi özünü yitirir. Tüketim, bireye

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kahramanların Söylemi ve İdeolojik Etki: Tyler Durden Örneği

Söylemin Gücü ve İzleyici Üzerindeki Etkisi Kahramanların diyalogları ve monologları, izleyici üzerinde derin bir etki yaratmak için dilin çeşitli araçlarını ustalıkla kullanır. Metafor, ironi ve jargon gibi dilbilimsel stratejiler, anlatının duygusal ve zihinsel katmanlarını zenginleştirerek izleyiciyi hem bilinçli hem de bilinçdışı düzeyde etkiler. Bu stratejiler, karakterlerin iç dünyasını ve çatışmalarını

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan ile Ötekinin Karşılaşmasındaki Yitirilen Bağlantı: Solaris ve Under the Skin Üzerine Bir İnceleme

İnsanlığın Sınırlarında Karşılaşma Andrei Tarkovsky’nin Solaris (1972) ve Jonathan Glazer’ın Under the Skin (2013) filmleri, insan ile insan-olmayan varlıklar arasındaki temasın kaçınılmaz başarısızlıklarını ele alır. Her iki eser de, insanın “öteki”ni anlamaya yönelik çabasının, kendi varoluşsal sınırları ve öznel algılarıyla nasıl çatıştığını sorgular. Solaris’te, bilinçli bir gezegen olan Solaris, insan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Burjuva Yabancılaşmasının ve Meta Fetişizminin Kesişimi: Antonioni’nin Gece Filmi

Michelangelo Antonioni’nin 1961 yapımı Gece (La Notte) filmi, modern toplumun burjuva bireylerinin içsel ve dışsal çelişkilerini, ilişkilerindeki kopukluğu ve varoluşsal boşluğu çarpıcı bir şekilde ele alır. Film, Giovanni ve Lidia’nın evliliklerindeki çöküşü ve burjuva yaşamının anlamsızlığını merkeze alarak, bireylerin kendi duygularından ve birbirlerinden kopuşunu inceler. Bu bağlamda, Karl Marx’ın meta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Simgesel Arzunun Nesnesi Olarak Samantha: Lacan ve Pygmalion Üzerinden Bir Okuma

Arzunun Temsili Olarak Samantha Samantha, Her filminde Theodore’un dijital sevgilisi olarak belirir ve Lacan’ın “öteki” kavramını yeniden inşa eder. Lacan’a göre “öteki”, bireyin arzularını yansıtan, ancak asla tam olarak ele geçirilemeyen bir yapıdır. Samantha, bu bağlamda, Theodore’un arzularının hem yansıması hem de ulaşılmaz bir imgesi olarak işlev görür. Pygmalion’un Galatea’sı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Rain Man ve Otizm Algısı

1988 yapımı Rain Man filmi, otizm spektrum bozukluğu (OSB) olan bir karakter olan Raymond Babbitt üzerinden, toplumun bu rahatsızlığa dair algısını derinden etkileyen bir kültürel fenomen haline geldi. Dustin Hoffman’ın canlandırdığı Raymond, savant sendromuyla birlikte otizmin belirli özelliklerini yansıtan bir karakter olarak, hem sinema tarihinde hem de popüler kültürde önemli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orpheus’un Broadway Yansıması: Riggan’ın Trajedisi ve Adorno’nun Kültür Endüstrisi

Riggan’ın İç Çatışması ve Orpheus’un Çağrısı Riggan Thomson, Birdman filminde, bir zamanlar gişe rekorları kıran süper kahraman filmlerinin yıldızı, şimdi ise Broadway sahnesinde sanatsal bir anlam arayışında. Onun bu çabası, Orpheus mitindeki sanatçının, sevgilisini yitirişin acısıyla yeraltına inerek ilahi bir yaratım arzusunu yankılar. Orpheus, lirinin gücüyle doğayı ve tanrıları etkilerken,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Minotaur’un Koridorları ile Overlook’un Odaları: Jack’in Çıldırışında Deleuze’ün Düz Mekânı

Overlook’un Mimari HapishanesiOverlook Oteli, Stanley Kubrick’in The Shining filminde, yalnızca fiziksel bir mekân değil, aynı zamanda insan bilincinin sınırlarını zorlayan bir hapishanedir. Otel, Minotaur’un labirentini andırır; koridorları, odaları ve döngüsel yapısıyla Jack Torrance’ı içine çeken, çıkışsız bir yapı sunar. Minotaur efsanesinde, labirent hem bir tuzak hem de bir varoluşsal sınavdır;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Blockchain: Özgürlüğün Vaadi mi, Kontrolün Yeni Yüzü mü?

Blockchain teknolojisi, modern çağın en tartışmalı yeniliklerinden biri olarak hem bireysel özgürlüklerin savunucusu hem de yeni bir denetim mekanizması olarak ikircikli bir konuma yerleşiyor. V for Vendetta’daki gibi merkezi otoritelere karşı bir başkaldırı mı, yoksa The Matrix’teki gibi bireyleri görünmez bir sistemin dişlilerine hapseden bir yapı mı? Bu soruyu yanıtlamak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nesiller Arası Borç: After Earth ve Rawls’ın Adalet Teorisi Üzerine Bir İnceleme

Gelecek Nesillere Karşı Sorumluluk After Earth filmi, bir baba-oğul hikâyesi üzerinden insanlığın doğayla ve kendi varoluşuyla mücadelesini anlatırken, nesiller arası etik kavramını güçlü bir şekilde sorgular. Filmde, çevresel felaketler sonrası hayatta kalmaya çalışan bir toplum, geçmiş nesillerin hatalarından doğan bir borcu taşımaktadır. Bu borç, yalnızca çevresel tahribatın sonuçları değil, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Doğanın Öfkesi ve İnsanlığın Çaresizliği

The Day After Tomorrow filmi ve İskandinav mitolojisindeki Fimbulwinter efsanesi, insanlığın doğa karşısındaki kırılganlığını ve kontrol kaybı korkusunu derinden işler. Her iki anlatı da ani, felaket boyutunda iklim değişimlerini merkeze alarak insanlığın hayatta kalma mücadelesini betimler. Film, küresel ısınmanın tetiklediği ani bir buzul çağını görselleştirirken, Fimbulwinter Ragnarök’ün habercisi olarak dünyayı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyin Kaosa Bakışı: Travis Bickle ve Joker’in Çarpışan Yolları

Travis Bickle’ın Taxi Driver’daki “pisliği temizleme” takıntısı ile Joker’in Joker filmindeki “düzenin çöküşünü isteme” arzusu, modern toplumun kaotik yüzüne dair iki farklı yoruma işaret eder. Her iki karakter de bireysel ve toplumsal çöküşün sınırlarında gezinirken, motivasyonları, yöntemleri ve nihai hedefleri keskin bir şekilde ayrışır. Bu ayrışma, yalnızca psikolojik ve etik

OKUMAK İÇİN TIKLA