Kategori: Sinema

ÇUKUR ve İÇERDE Dizileri: Çok Katmanlı Karşılaştırmalı Analiz

Dizi tarihinde Çukur ve İçerde, Türkiye’nin modern televizyon dizilerinde hem “aile”, hem “devlet”, hem de “erkeklik” anlatılarını simgesel bir zeminde işleyen iki yapıdır. Bu karşılaştırmayı çok katmanlı bir biçimde ele alabiliriz. 1. 🧬 Tematik Çekirdekler: Aile, Sadakat ve İhanet Tema Çukur İçerde Aile Mahalle-aile bütünleşmesi (kutsal aile miti) Biyolojik ailenin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tarkovsky’nin Sinemasında Derinlik Arayışı: Varoluşun Sorgulayıcı Sessizliği

1. Varoluşun Sorgulayıcı Sessizliği Tarkovsky’nin sineması, insan varoluşunun en temel sorularını cesurca sorar: “Neden varız?”, “Yaşamın anlamı nedir?”, “Ölümle nasıl yüzleşiriz?” Bu sorular, onun filmlerinde doğrudan bir diyalog ya da dramatik bir anlatı üzerinden değil, karakterlerin iç dünyalarındaki sessiz tefekkürle ortaya çıkar. Örneğin, Solaris (1972) filminde, psikolog Kris Kelvin’in uzay

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kızgın Damdaki Kedi”: Sınıfsal Bir Gerilim Dramı

Tennessee Williams’ın “Kızgın Damdaki Kedi”si, yüzeydeki aile dramının ötesinde, keskin bir sınıfsal diyalektiği barındırır. Bu film, bir ailenin miras, güç ve ikiyüzlülükle örülü hikayesini, Hegel’in çatışan tezlerinden Marx’ın ekonomik determinizmine, Fromm’un yabancılaşma teorisinden Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramına uzanan bir mercekle okuduğumuzda, derinlerde yatan ekonomik, kültürel ve psikolojik sınıf mücadelelerini çarpıcı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksulluk, Servet ve Miras: Sınıfsal Projeksiyonlar ve Hak İddiası

Kızgın Damdaki Kedi filminde sınıf, aidiyet ve kuşaklar arası çatışmanın psikanalitik ve politik temsilleri 🎭 1. “Miras” Bir Mal Değil, Psikolojik Bir Alan Film boyunca süregiden miras kavgası, yalnızca maddi servete erişim değil; bir “kabul görme” ve “hak edilme” mücadelesidir.Bu, Jung’un “baba-arketipiyle özdeşleşme” ve “onay alma” dinamiğiyle doğrudan ilişkilidir. Big

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ev: Bastırılmışların Mekânı mı, Kolektif Bilinçdışının Sahnesi mi?

(Kızgın Damdaki Kedi filminden yola çıkarak, evin psikanalitik ve arketipsel anlamları) 🔑 Ev: Güvende Olunan Yer mi, Bastırılmış Olanın Yankısı mı? Jungiyen psikolojide “ev”, yalnızca fiziksel bir yapı değil, aynı zamanda psişenin mimarisidir. Filmdeki ev, sıcak bir aile yuvası değil, bastırılmış duyguların yankılandığı bir labirenttir.Brick’in odası, Big Daddy’nin koridorları, Maggie’nin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Brick’in Sessizliği: Konuşmayan Erkek, Bireyleşemeyen Benlik

1958 yapımı Kızgın Damdaki Kedi filminde Paul Newman’ın canlandırdığı Brick karakteri, görünürde güçlü ama içsel olarak çöküşte bir erkek figürüdür. Jungiyen psikolojide bu figür, bireyleşme süreci sekteye uğramış ve persona ile gölge arasında sıkışmış bir “yaralı eril” arketipidir. 🧊 1. Sessizlik = Duygusal Donma Brick’in suskunluğu sadece pişmanlıkla ya da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Stanley Kubrick Sinemasında Görsellik ve Mimari Öğelerin Atmosfer Yaratımı

Stanley Kubrick’in sineması, görsel estetik ve mimari tasarımın hikâye anlatımına hizmet ettiği, seyirciyi içine çeken ve düşündüren bir evren yaratır. Filmlerinde kullanılan mekanlar, renk paletleri, simetri ve perspektif, yalnızca bir arka plan değil, aynı zamanda anlatının ruhunu şekillendiren birer karakterdir. Mimari öğeler, insan doğasının karmaşıklığını, toplumsal dinamikleri ve bireysel varoluşun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Girişimcilik: 1950’lerin Miras Obsesyonundan 2020’lerin Kişisel Marka Takıntısına

Kızgın Damdaki Kedi (1958) filmindeki “Girişimci Baba” ile Günümüzün Girişimcilik Tutkusu Arasındaki Farklar Geçen gün izlediğim Kızgın Damdaki Kedi filminde Big Dady sürekli girişimci oluşuyla ve sıfırdan yarattığı mal varlığının hikayesiyle ödediği bedelleri görmeden anlattığında bir büyük başarı olarak günümüz dünyasındaki bir karşılaştırmaya yöneldim ister istemez. Bu yazıda böyle bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hislerin Gıdıklayarak Gelmeyeceğini Bilmek.

Ordinary People filminde terapist, hastasına ”Hissetmek hakkında bir nasihat sana Hislerinin seni gıdıklayarak geldiklerini haber vermeleri beklentisinde olma “ diyordu. Bazı insanlar duygularını bir melodi gibi bekler: Yumuşak, uyumlu, yavaşça yükselen bir notayla geleceğini zannederler. Oysa hisler, sandığımız kadar nazik değildir. Hele bastırılan, yok sayılan, bilinçdışında birikirken şekil değiştiren duygular…

OKUMAK İÇİN TIKLA

John Wick ve Matrix Üzerine Kuramsal Bir İnceleme

Yeraltı Kurallarının Antropolojik Kökenleri John Wick’in dünyası, yeraltı suç örgütlerinin katı kuralları ve ritüelleriyle şekillenir. Bu kurallar, modern bir kabile yapısını andırır; bireylerin kimliklerini topluluğun kolektif onur kodlarına teslim ettiği bir sistemdir. Antropolojik açıdan, bu yapı, tarih boyunca kabile topluluklarında görülen bağlılık yeminleri ve kan davalarına benzer. Örneğin, Continental otelinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varoluşun Sınırları: Matrix ve John Wick Üzerinden Gerçeklik, İntikam ve Etik

  Gerçeklik ve Bilinç: Descartes ile Matrix’in Buluşması Matrix, gerçeklik kavramını sorgularken Descartes’ın “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) önermesine derin bir yankı uyandırır. Descartes, kesin bilgiye ulaşmak için her şeyi sorgular ve yalnızca kendi düşüncesinin varlığını kesin kabul eder. Matrix’te ise Neo, simüle edilmiş bir dünyada kendi bilincini keşfeder;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ölümsüz Kimlikler ve Kodlanmış Gerçeklik: John Wick ile Matrix’in Anlam Evreni

  Lakapların ve Kod Adlarının Anlam Ağı John Wick’te “Baba Yaga” lakabı, dilbilimsel olarak korku ve efsanevi güç çağrıştırır; bir Rus halk masalından türeyen bu isim, John’un hem insanüstü bir intikamcı hem de karanlık bir mitolojik figür olarak konumlanmasını sağlar. Bu lakap, onun kimliğini bireysel bir öfkeden çok, toplu bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Maskenin Sureti: V ve Joker’in Kimliksizleşme Serüveni

Yüzün Ötesindeki Kimlik V’nin Guy Fawkes maskesi ve Joker’in makyajı, bireysel kimliğin silinip kolektif bir sese dönüşmesi için birer araçtır. V for Vendetta’da maske, tarihsel bir figür olan Guy Fawkes’tan ilham alır; 1605’te İngiliz Parlamentosu’nu havaya uçurma planıyla başarısızlığa uğrayan bir isyancının simgesidir. Bu maske, V’nin yüzünü gizlemekle kalmaz, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçekliğin Çözülüşü: Neo ile Tyler Durden’ın Başkaldırıları

Jean Baudrillard’ın “simülakr” kavramı, gerçekliğin kopyalarla yer değiştirdiği bir dünyayı işaret eder. Gerçeklik, artık kendi özerk varlığını yitirmiş, onun yerine geçen işaretler ve imgeler tarafından ele geçirilmiştir. “Gerçeklik illüzyonu” ise bu kopyaların, aslından daha gerçekmiş gibi algılanmasıdır. Bu bağlamda, Matrix’teki Neo ve Fight Club’taki Tyler Durden, modern insanın bu sahte

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sinema: Mitoloji Yaratıcısı mı, İdeolojik Aygıt mı?

Sinema ve Kolektif Bilinçdışının Görselleşmesi Sinema, insan ruhunun derinliklerine uzanan bir ayna mı, yoksa toplumu şekillendiren bir projektör mü? Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı kavramı, insanlığın ortak arketiplerini, mitlerini ve sembollerini barındıran evrensel bir zihin havuzu olarak tanımlanır. Sinema, bu arketipleri görselleştirme gücüne sahiptir; kahramanların yolculukları, kurtarıcı figürler, kaos ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanrısal Bilincin Yeni Vaadi: Teknolojik Mitler ve İdeolojik Fantazi

Teknolojinin Mitolojik Yankıları Yapay zeka ve transhümanizm, insanlığın kadim mitleriyle iç içe geçmiş modern destanlar olarak beliriyor. Mısır mitolojisindeki Osiris’in parçalanmış bedeninin yeniden birleşmesi ya da Hint felsefesindeki samsara döngüsü, günümüzde Neuralink gibi projelerde yeniden hayat buluyor. Bu teknolojiler, yalnızca bilimsel yenilikler değil, aynı zamanda insanlığın ölümsüzlük ve mutlak bilgi

OKUMAK İÇİN TIKLA