Kategori: Sosyal Bilimler

Aile İçi Şiddetin Kökenleri: Feminist ve Sistem Yaklaşımlarının Karşılaştırmalı Analizi

Şiddetin Toplumsal Kökleri Aile içi şiddet, bireyler arasındaki güç dinamiklerinin karmaşık bir yansıması olarak ortaya çıkar. Feminist teoriler, bu fenomeni patriyarkal yapıların bir sonucu olarak ele alır ve şiddetin, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden beslendiğini savunur. Erkek egemen sistemlerin, kadınları ve diğer dezavantajlı grupları ikincil konuma iterek güç asimetrileri yarattığını öne sürer.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otistik Bireylerden Uyum Beklentisi Karşısında Toplumun Esneklik Sorumluluğu

Bu metin, toplumun otistik bireylerden uyum beklentisi ile kendi esneklik kapasitesini bilimsel bir çerçevede ele alıyor. Otizm spektrum bozukluğu (OSB), bireylerin sosyal iletişim, davranışsal örüntüler ve duyusal işlemleme süreçlerinde farklılıklar gösteren nörogelişimsel bir durumdur. Toplum, genellikle nörotipik normlara dayalı bir uyum talep ederken, kendi yapısal ve kültürel esnekliğini nadiren sorgular.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marx’ın Yabancılaşma Teorisi ve Gig Ekonomisi: Foucault’nun Öznel Deneyimiyle Bir Kesişim

Bu metin, Karl Marx’ın yabancılaşma teorisini günümüz gig ekonomisi bağlamında değerlendirirken, Michel Foucault’nun öznel deneyim kavramıyla nasıl birleştirilebileceğini çeşitli boyutlarıyla ele alıyor. Gig ekonomisi, kuryelik, freelance çalışma ve platform temelli iş modelleriyle modern çalışma düzenini şekillendirirken, bireylerin emek süreçlerindeki deneyimleri karmaşık bir yapı sergiler. Marx’ın yabancılaşma kavramı, işçinin emeğine, ürüne,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Evlilik İttifakları ve Miras Sistemlerinin Karşılaştırmalı Analizi

Evlilik İttifaklarının Kuramsal Temelleri Evlilik ittifakları, akrabalık sistemlerinin temel taşlarından biri olarak, sosyal gruplar arasında bağlar kurmayı ve kaynakları paylaşmayı sağlayan mekanizmalar sunar. Bu sistemler, bireylerin değil, grupların stratejik ilişkiler kurmasını hedefler. Lévi-Strauss’un ittifak teorisi, evliliği bir değişim sistemi olarak ele alır; burada kadınlar, sosyal bağları güçlendiren bir tür “hediye”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Narkissos Miti ve Sosyal Medya: Dijital Çağda Onay Arayışı

Mitin Kökeni ve Anlamı Narkissos miti, antik Yunan anlatılarından biridir ve bir gencin kendi yansımasına duyduğu aşırı hayranlık sonucu trajik sonunu konu edinir. Bu hikâye, bireyin kendini aşırı derecede önemsemesini ve dış dünyayla bağ kuramamasını ele alır. Narkissos, sudaki yansımasına âşık olur ve bu tutku, onun kendi varoluşunu tüketmesine yol

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cehalet Perdesi ve Orijinal Konum: Adaletin Temel İlkeleri Üzerine

Adaletin Temel Yapısı Cehalet perdesi ve orijinal konum, toplumsal düzenin temel ilkelerini belirlemek için tasarlanmış bir düşünce deneyidir. Bu kavramlar, bireylerin toplumsal konumları, yetenekleri veya kişisel özelliklerinden bağımsız olarak adil bir sistem oluşturmayı amaçlar. Cehalet perdesi, karar vericilerin kendi çıkarlarını veya sosyal statülerini bilmeden, tarafsız bir şekilde ilkeleri seçmesini sağlar.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sosyal İnşacılığın Köprüsü: Toplumsal Gerçekliğin Ortak Yaratımı

Gerçekliğin Toplumsal Temelleri Peter L. Berger ve Thomas Luckmann’ın The Social Construction of Reality adlı eserinde ortaya koyduğu sosyal inşacılık, bireylerin ve toplumların gerçekliği nasıl oluşturduğunu anlamak için bir çerçeve sunar. Bu yaklaşım, sosyoloji ile psikoloji arasındaki bağı, bireylerin zihinsel süreçlerinin toplumsal bağlamlarla nasıl iç içe geçtiğini göstererek kurar. Gerçeklik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Postmodern Antropolojinin Geleneksel Etnografik Yöntemlere Eleştirisi

Kuramsal Çerçevenin Sorgulanması Postmodern antropoloji, geleneksel etnografik yöntemlerin kuramsal temellerini eleştirerek, bu yöntemlerin nesnel ve evrensel bir gerçeklik sunduğu iddiasını sorgular. Geleneksel etnografi, genellikle saha araştırmaları yoluyla bir kültürün “doğru” bir temsilini oluşturmayı amaçlar. Ancak postmodern yaklaşım, bu temsillerin öznel olduğunu ve araştırmacının kültürel, tarihsel ve kişisel bağlamından bağımsız olamayacağını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Güvenin ve Güvensizliğin Toplumsal Dinamikleri: Karşılaştırmalı Bir Analiz

Güvenin Toplumsal İşlevselliği Güven, toplumsal ilişkilerin temel bir bileşeni olarak, bireyler arasındaki etkileşimlerin düzenlenmesinde kritik bir rol oynar. İnsanlar, belirsizlik ve risk içeren durumlarda, karşısındaki bireyin ya da kurumun tutarlı ve öngörülebilir davranışlar sergileyeceğine dair bir beklenti geliştirir. Bu beklenti, karmaşık sosyal sistemlerin işleyişini kolaylaştırır ve bireylerin iş birliği yapmasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sosyal Maskeler: Goffman’ın Ön Yüz-Arka Yüz Kavramı ve Lacan’ın Ayna Evresi

Kavramsal Çerçeve ve Sosyal Kimliklerin Oluşumu Sosyal maskeler, bireylerin toplumsal etkileşimlerde kimliklerini şekillendirme ve sunma biçimlerini ifade eder. Goffman’ın ön yüz-arka yüz kavramı, bireylerin toplumsal rolleri oynarken bilinçli bir şekilde belirli bir imaj sergilediklerini öne sürer. Ön yüz, bireyin toplum önünde sunduğu kontrollü ve idealize edilmiş kimliktir; arka yüz ise

OKUMAK İÇİN TIKLA

İktidarın Görünmez Ağları

Foucault’nun iktidar anlayışı, geleneksel hiyerarşik ve merkezi yapılar yerine, toplumsal ilişkilerin her alanında dağılmış, mikro düzeyde işleyen bir ağ olarak tanımlanır. İktidar, bireylerin davranışlarını şekillendiren, normlar ve disiplin mekanizmaları aracılığıyla işler. Dijital gözetim toplumunda bu ağ, teknolojik altyapılarla yeni bir boyut kazanmıştır. Sosyal medya platformları, algoritmalar ve devlet destekli gözetim

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gösteri Toplumu ile Simülakrlar Evreni Arasındaki İlişki

Gerçekliğin Dönüşümü Guy Debord’un “Gösteri Toplumu” ve Jean Baudrillard’ın “simülakrlar evreni” kavramları, modern toplumların gerçeklik algısını ve toplumsal yapıyı anlamak için güçlü araçlar sunar. Debord, gösteri toplumunda, gerçekliğin yerini imajların ve temsillerin aldığını, toplumsal ilişkilerin bu temsiller aracılığıyla yeniden üretildiğini savunur. Gösteri, bir yanılsama dünyası yaratır; burada bireyler, gerçek ihtiyaçlarından

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sextus Empiricus’un Şüpheciliği ve Tıp Pratiği Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme

Şüphecilik Düşüncesinin Temelleri Sextus Empiricus, Antik Yunan’ın Pyrrhoncu şüphecilik geleneğinin en önemli temsilcilerinden biridir ve bu düşünce sistemi, kesin bilgiye ulaşmanın imkânsızlığı üzerine kuruludur. Şüphecilik, her türlü dogmatik iddiaya karşı çıkarak, yargıların askıya alınmasını (epoché) savunur. Sextus’un eserleri, özellikle Outlines of Pyrrhonism ve Against the Mathematicians, bu yaklaşımın sistematik bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Öğrenme ve İdeolojinin Çapraz Yollarında: Bandura ve Althusser

Bireysel Öğrenme ve Toplumsal Yapılar Albert Bandura’nın sosyal öğrenme teorisi, bireyin çevresel etkiler yoluyla davranışlarını şekillendirdiğini öne sürer. Bu teori, gözlem, taklit ve modelleme süreçlerini merkeze alır; bireyler, özellikle çocuklar, çevrelerindeki modellerin davranışlarını izleyerek öğrenirler. Bandura, bu süreçte bilişsel faktörlerin, özellikle öz-yeterlik inancının, davranışsal değişimde kritik bir rol oynadığını vurgular.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ailede Değer Aktarımı: Mannheim ve Inglehart Yaklaşımlarının Karşılaştırmalı Analizi

Ailede değer aktarımı, bireylerin toplumsal normları, inançları ve etik ilkeleri kuşaktan kuşağa taşıma sürecini ifade eder. Bu süreç, bireylerin kimlik oluşumunda ve toplumsal yapının sürekliliğinde kritik bir rol oynar. Karl Mannheim’in kuşaklar teorisi ve Ronald Inglehart’ın post-materyalizm teorisi, bu aktarım sürecini açıklamak için farklı perspektifler sunar. Mannheim, kuşakların tarihsel ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sosyal Medyanın Kamusal Alanı Dönüştürmesi: Habermas’ın Perspektifinden Bir İnceleme

Kamusal Alanın Temelleri ve Modern Bağlam Jürgen Habermas’ın kamusal alan teorisi, modern toplumlarda bireylerin rasyonel ve eleştirel bir şekilde bir araya gelerek ortak meseleleri tartıştığı bir iletişimsel alan tanımlar. 18. yüzyıl Avrupası’nda kahvehaneler ve salonlar gibi mekânlarda şekillenen bu alan, eşitlikçi bir tartışma ortamı sunarak demokratik süreçleri güçlendiriyordu. Habermas, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yorgunluk Toplumu ve Modern Çağın Tükenmişliği

Bireysel Performansın Sınırları Byung-Chul Han’ın “Yorgunluk Toplumu” kavramı, modern bireyin sürekli performans baskısı altında yaşadığı bir dünyayı tanımlar. Han, bu toplumun temel özelliğinin, bireylerin kendi kendilerine dayattığı bir öz-disiplin olduğunu öne sürer. Geleneksel disiplin toplumlarında dışsal otoriteler (devlet, kilise, fabrika) bireyi kontrol ederken, yorgunluk toplumunda birey kendi otoritesidir. Kronik stres,

OKUMAK İÇİN TIKLA