Kategori: Sosyo-Politik

Yasalar Adil mi, Yoksa Bir Yanılsama mı?

Hiç “yasalar hepimiz için eşittir” lafını duyup da içten içe gülümsemedin mi? Hani, trafik cezası yiyenle dev şirketlerin vergi borcunu affettirenlerin aynı kefeye konulduğu o meşhur adalet hikâyesi. Amerikalı psikolog Dennis R. Fox yıllar önce tam da bunu tartışmış: Yasaya olan inancımız, aslında büyük bir yanılsama olabilir mi? Ona göre

OKUMAK İÇİN TIKLA

Guy Debord bakış açısıyla; seyir toplumu içinde mi yaşıyoruz?

Guy Debord’a göre biz bir “seyir toplumu” (la société du spectacle) içinde yaşıyoruz. Onun 1967’de yayımlanan Seyir Toplumu (La Société du Spectacle) adlı eseri, modern kapitalizmin toplumsal yaşamı nasıl dönüştürdüğünü radikal bir biçimde analiz eder. 1. Seyir nedir? 2. “Gerçeklikten kopuş” 3. Kapitalizm ve tüketim 4. Yabancılaşma 5. Seyir toplumunun

OKUMAK İÇİN TIKLA

Asur İstilalarındaki Deri Yüzme Uygulamalarının Korku İktidarı Üzerindeki Etkileri

Şiddetin Görselleştirilmesi ve İktidar Aracı Olarak Kullanımı Asur istila sahnelerindeki deri yüzme tasvirleri, yalnızca fiziksel bir cezalandırma yöntemi değil, aynı zamanda toplumu kontrol altına almak için kullanılan bir görsel propaganda aracıdır. Bu uygulamalar, düşmanlara ve fethedilen topluluklara karşı uygulanan vahşetin ötesine geçerek, Asur hükümdarlarının mutlak otoritesini pekiştirme amacı taşımıştır. Deri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Narsisizm Çağı: Neden Bu Kadar Yalnız ve Kendine Takıntılıyız?

İçinde yaşadığımız toplumda “güçlü bireyler” olmamız gerektiği sürekli telkin ediliyor. Başarı, esneklik ve kişisel gelişim, adeta modern birer dini ritüele dönüştürülmüş durumda. Bu kutsal ritüellerin sonucunda ise, narsisizm artık psikolojik bir bozukluk olmaktan çıkıp, geç kapitalist toplumun normal ve istenen bir davranışı haline gelmiştir. Bireysel bir kusur sandığımız narsisizm, aslında sistemin ta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ben’in Doğuşu: Yalnız Bireylerin Kapana Kısılmış Gerçekliği

Bugün, kendimizi tekil, soyut bireyler ve sınırları çizilmiş bir “Ben” kimliğine sahip olarak görmek bize son derece doğal geliyor. Oysa Julian Bierwirth, “Die Geburt des Ich” (Ben’in Doğuşu) adlı makalesinde, bu varoluş biçiminin evrensel bir insanlık durumu olmadığını, aksine modern, meta üreten toplumun tarihi bir sonucu olduğunu iddia ediyor. Peki, modern

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalizmin Öfkesi ve Geleneksel Solun İntiharı: Neden Yeni Bir Kurtuluş Perspektifine İhtiyacımız Var?

Kapitalizmin temel krizi, sandığımız gibi 2008’de başlamadı. Doğu Bloku’nun 1989’daki çöküşüyle birlikte, sistemin kendi kendini imha etme süreci hız kazandı. Geleneksel solun bu döneme dair tek yapabildiği ise, miadını doldurmuş “işçi sınıfı Marksizmi”ne sarılmak oldu. Bazı radikal eleştirmenler, bu çöküşü sadece kapitalist bir varyantın başarısızlığı olarak değil, bizzat kapitalizmin ruhunun,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Değersiz Emeğin Yeni Sığınağı: Çağın Ruhani Akımları ve Rasyonel-İrrasyonel Öznenin Yanılgıları mı ?

Kapitalizmin kendi mezarını kazdığı, emeğin değerini yitirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Birçok gözlemci, bu durumun karşısına, “modernlik dışı” veya “çağdışı” gibi görünen radikal inanç akımlarının yükselişini koydu. Oysa bu, büyük bir yanılgıdır. Bu çağın dinsel inanışları, sanıldığı gibi dışarıdan gelen bir tehdit değil, bizzat modernitenin içinden filizlenen, sistemin çöküşünün acı bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanrının Mezarından Çıkarılışı: Modern Dünyanın Kâbusu

“Tanrı öldü.” Bu, modern kapitalizmin kendisi için yazdığı bir mezar taşıydı. Aydınlanma’nın zaferi, bilimin yükselişi ve piyasa ekonomisinin kutsal rasyonelliği, dinin ve hurafelerin kökünü kazıyacaktı. İnsanlık, artık kendisini bilimin ve aklın efendisi ilan etmişti. Ama bu bir yalandı. Ve bugün, bu yalanın bedelini ödüyoruz. Tanrı sanıldığı gibi ölmedi, sadece geçici

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marx Öldü, Yaşasın Marx!

1968 yılı, küresel bir dönüm noktası oldu. Sermayenin “altın yılları” sona erdi, Fordizm ve Keynesçiliğin krizleri derinleşti. Ancak bu sadece ekonomik bir kriz değildi; Amerika’daki karşı-kültür hareketlerinden, Fransa’daki Mayıs olaylarına ve İtalya’daki işçi mücadelelerine kadar uzanan, yeni bir sosyal isyan türü yükseliyordu. Bu isyanlar, sadece iktidarı ele geçirmeyi değil, bireysel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hastalıkla İlgili 11 Tez

Kapitalist düzeni ele alırken çoğu zaman üretim, kâr, iş gücü gibi kavramlardan bahsederiz. Ama gözden kaçan en önemli olgulardan biri, hastalıktır. Çünkü hastalık, kapitalist üretim ilişkilerinin hem sonucu hem de motor gücüdür. 1. Hastalık = Kapitalizmin Ürünü Hastalık, kapitalist üretim ilişkilerinin doğrudan bir sonucudur. İş koşullarından, tüketim baskısına, yaşam tarzından

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hastalığın Sırrı: İnsan Türü ve Devrimci Bir Kavrayış

Sosyalist Hasta Kolektifi (SPK), 1970’lerde yalnızca bir hasta hareketi değildi; aynı zamanda felsefi ve politik bir devrim çağrısıydı. Onların en radikal iddialarından biri şuydu: “Hastalığın sırrı, insan türünün eksikliğidir.” Peki bu ne anlama gelir? Ve “hastalık kavramı” gündelik hayatta nasıl uygulanabilir? İnsan Türü Eksiklik Olarak SPK’ya göre hayvanlar kendi türlerinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sosyalist Hasta Kolektifi: Hastalığı Silaha Dönüştürmek

1960’ların sonunda Avrupa’da yükselen öğrenci hareketleri, Yeni Sol dalga ve anti-psikiyatri tartışmaları, yalnızca politik alanı değil, insanın en kişisel deneyimlerinden biri olan “hastalık” meselesini de dönüştürdü. Bu bağlamda 1970 yılında Heidelberg’de ortaya çıkan Sosyalist Hasta Kolektifi (SPK), sıradan bir örgütlenme değil; hastalığı, kapitalizme karşı bir politik araç olarak yeniden tanımlayan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gözlerinizi Kullanmadan Nasıl Gülümsersiniz? Parçalanma ile Entegrasyon Arasındaki Gizli Bağ

1. Lotus Yiyenler ve Umut Kaybı 2. Parçalanma Çağı 3. Gösteri ve Tutarsızlık 4. Parçalanma–Entegrasyon Diyalektiği 5. Teknoloji ve Hafıza 6. İçselleşme Krizi 7. Mesafe ve Mahremiyetin Yitimi 8. Mahremiyetin Krizi 9. Okuryazarlığın Dönüşümü 10. Sonuç: Parçalanma İçinde Kendini Toplamak 💡 Özet Düşünce:Modern toplum, parçalanma ve entegrasyonu aynı anda üretiyor.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksulluktan Zenginliğe: Sınıf Bilinci Evrim Geçirir mi?

Karl Marx’ın teorisinin merkezinde yer alan sınıf bilinci kavramı, bir sosyal sınıfın kendi toplumsal ve ekonomik konumunu, sınıfının yapısını ve ortak çıkarlarını idrak etmesi anlamına gelir. Marx, bu bilincin işçi sınıfını devrime götüreceğine inanıyordu. Ancak bir bireyin yoksulluktan zenginliğe geçişi, yani sosyal hareketlilik, onun sınıf bilincini nasıl etkiler? Sınıf bilinci bu süreçte “evrim”

OKUMAK İÇİN TIKLA

AVM’lerin Lüksü Neden Çekicidir ve Ona Neden Teslim Oluyoruz ?

Alışveriş merkezleri (AVM’ler), modern yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Özellikle lüks AVM’ler, sadece birer alışveriş alanı olmanın ötesine geçerek, bizleri adeta bir cazibe ağına düşürüyor. Peki, AVM’lerin sunduğu bu lüks neden bu kadar çekici? Ve daha da önemlisi, bu cazibeye neden kolayca teslim oluyoruz? Bu durumun ardında yatan psikolojik, sosyolojik ve ekonomik dinamikleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Rüşvet: Burjuvazi, Manipülasyon ve Psikodinamik Bir İnceleme

Rüşvet, toplumun kılcal damarlarına sızan, güveni kemiren ve adaleti yozlaştıran evrensel bir olgudur. Tarihsel olarak insanlık kadar eski olan bu pratik, sadece bireysel ahlaki zaafiyetlerden değil, aynı zamanda burjuvazinin manipülatif stratejilerinden ve bireyin psikodinamik süreçlerinden beslenir. Bu yazıda, rüşvetin bu üç boyutlu karmaşıklığını ele alacak, neden bu kadar yaygın olduğunu ve neden bu kadar

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Normal”in Çarpıklığı: Türkiye’de Yozlaşmış İlişkiler ve Ahlaki Değerlerin İfşası

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ben Deli Miyim?” romanında Şadan ve Kalender Nuri’nin “deliliği” aracılığıyla toplumun “normal” kabul ettiği ama aslında yozlaşmış ilişkilerini ve ahlaki değerlerini ifşa etmesi, edebiyatın keskin bir gözlemidir. Türkiye toplumunda da, dışarıdan bakıldığında “normal” veya “kabullenilmiş” gibi duran, ancak aslında derin bir yozlaşmayı ve ahlaki erozyonu barındıran pek

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Sanatı, bilimi, medyayı denetim altına alın – özgür zihin tehlikelidir.” Asıl tehlikeli olan bu mu ?

“Asıl tehlike özgür zihin mi?” — Yoksa özgür zihinden korkan iktidar mı? Genel olarak iktidarda olanlar sıklıkla bunu söylerler aslında ima ettiği şey nettir : Sanat sorgular, bilim şüphe duyar, medya bilgi yayar.Bunların hepsi birer tehdit.Kime?Kontrol takıntısı olanlara. 🎭 Sanat – Bastırılan duyguları görünür kılar.– Gündelik olanın içindeki politikayı açığa

OKUMAK İÇİN TIKLA

”İnsanların beyin tembelliğini gördükçe her istediğimizi yap(tır)abiliriz.” Adolf Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in II.

🧵 Bir propaganda ustasının karanlık zekâsını, gündelik hayat üzerinden okuyalım: 1️⃣ Beyin tembelliği ne demek? Goebbels’in kastettiği “tembellik”, eleştirel düşünmenin, sorgulamanın, bağlantı kurmanın terk edilmesidir.İnsanların pasifleştiği noktada propaganda, adeta açık kapıdan yürür. 2️⃣ Modern versiyonu: “Sen yorulma, biz senin yerine düşünürüz.” Günümüzde bu tembellik şöyle kışkırtılır:– 15 saniyelik videolar– Hazır

OKUMAK İÇİN TIKLA