Kategori: Sosyoloji

Sınırların Silindiği Bir Dünya: Barışın Anahtarı mı, Kaosun Tohumu mu?

Sınırların Yokluğu ve İnsanlığın Düşü Bir sabah uyansak ve haritalar silinmiş olsa; ne nehirler, ne dağlar, ne de insan eliyle çizilmiş çizgiler milletleri ayırıyor. Ütopik bir hayal gibi görünse de, bu düş, insanlığın kadim özlemlerinden birini taşır: özgürce hareket etme, toprağa bağlı olmadan var olma arzusu. Göçmen ve mülteci, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçlerin Medeniyet Döngüsündeki Yeri

İlk Adımların Çağrısı Homo sapiens, yaklaşık 300 bin yıl önce Afrika’nın sıcak topraklarında ortaya çıktığında, hayatta kalma içgüdüsüyle hareket etti. İlk göçler, bir avuç insanın bilinmeyene doğru attığı cesur adımlarla başladı. Bu hareketler, yalnızca coğrafi bir yer değiştirme değil, aynı zamanda insanlığın kendini yeniden inşa etme serüveninin ilk kıvılcımıydı. Yiyecek

OKUMAK İÇİN TIKLA

Denizin Ötesindeki Arayış

Umudun Dalgalı Yüzü Göçmenlerin denizi aşma çabası, insan ruhunun en saf ve en kırılgan umudunu yansıtır. Ufuk çizgisinde beliren bir kıyı, yalnızca coğrafi bir hedef değil, aynı zamanda daha iyi bir yaşam vaadidir. Bu umut, tarih boyunca mitolojik kahramanların bilinmeze yolculuklarıyla örtüşür: Odysseus’un İthaka’ya dönüşü ya da Nuh’un tufandan kurtuluşu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Levinas’ın Öteki Etiği ve Mülteci Krizleri

Yüzün Çağrısı Emmanuel Levinas’ın etiği, insan yüzünün çıplaklığında başlar. Öteki’nin yüzü, sessiz bir taleple konuşur; bu, bir varoluşun kırılganlığını ve sorumluluğumuzu hatırlatan ilahi bir karşılaşmadır. Mülteci krizlerinde, bu yüz, kamplarda, sınır tellerinde, teknelerde belirir. Her bir mülteci, Levinas’ın tabiriyle, “sonsuz” bir sorumluluk yükler; bu, ideolojilerin veya politik hesapların ötesine geçen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçmen Tehdidi ve Toplumsal Paranoya

Yabancının Gölgesi Göçmenlerin “tehdit” olarak çerçevelenmesi, toplumsal bilinçaltında derin bir yabancılık korkusunu uyandırır. Bu korku, yalnızca fiziksel bir ötekilikten değil, aynı zamanda kültürel, ideolojik ve ahlaki bir “yıkım” algısından beslenir. Göçmen, tarih boyunca mitolojik bir figür olarak hem kurtarıcı hem de yok edici rollerle yüklenmiştir: Medea’nın intikamcı öfkesi ya da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçün ve Mülteci Krizinin Post-Kolonyal Merceği

Tarihsel Yüklerin İzinde Post-kolonyal teoriler, göçmen ve mülteci hareketlerini anlamak için tarihsel bir mercek sunar; bu mercek, modern dünyadaki yerinden edilmelerin kökenlerini sömürgecilik ve emperyalizmin derin izlerinde arar. Kolonyal dönemde çizilen sınırlar, kaynakların talanı ve kültürel hiyerarşilerin dayatılması, bugünün mülteci krizlerinin tohumlarını ekmiştir. Bu teoriler, Batı’nın “öteki”yi tanımlama ve kontrol

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göçün Çağrısı: İnsan Hareketliliğinin Kuramsal ve Çok Boyutlu Yüzleri

Göç, insanlığın tarihsel serüveninde hem bir zorunluluk hem de bir arayış olarak kendini gösterir. Toplumların, bireylerin ve kültürlerin yer değiştirmesi, sadece fiziksel bir hareket değil, aynı zamanda kimliklerin, hayallerin ve çatışmaların yeniden şekillendiği bir süreçtir. Sosyolojik ve antropolojik kuramlar, bu karmaşık olguyu anlamak için bir pusula sunar; ancak modern mülteci

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dijital Çağda Çoklu Kimlikler

Kimliğin Parçalanışı Sosyal medya, bireyin kendini yeniden inşa edebileceği bir tiyatro sahnesi sunar. Instagram’da estetik bir gezgin, X’te ateşli bir fikir savaşçısı, LinkedIn’de kusursuz bir profesyonel: Her platform, bireyin bir “avatar” yaratmasına olanak tanır. Bu, Hindu mitolojisindeki Vishnu’nun avatarlarını anımsatır; ancak bu modern avatarlar, ilahi bir misyondan çok, bireysel hırslar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahantepe: Erken Toplumlarda Ritüel ve İktidar

Ritüelin Toplumsal Mimariye Yansıması Göbeklitepe ve Karahantepe, Anadolu’nun bereketli topraklarında, insanlığın henüz yerleşik düzene geçmediği bir çağda yükselen taş anıtlarla dolu ritüel merkezleri. MÖ 9600-7000 yılları arasına tarihlenen bu yapılar, avcı-toplayıcı toplulukların karmaşık bir semboller sistemiyle donatılmış mekânlar inşa ettiğini gösteriyor. Foucault’nun “iktidar-bilgi” kavramsallaştırmasından bakıldığında, bu merkezler sadece dini bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bayramlar Değişti Mi, Yoksa Biz mi Büyüdük?

Eski Bayramlar – Yeni Bayramlar: Bir Psikodinamik Karşılaştırma 🍬  Eski Bayramlar: Ritüelin Şefkati Bayram sabahı erken kalkılırdı. Üzerine yeni kıyafetler giyilir, aynaya iki defa bakılır, bayramlaşmak için ev ev dolaşılırdı. Şekerliğe uzanan çocuk eli, aslında sadece şeker istemezdi: 🫶 O el, görülmek, önemsenmek, kabul edilmek isterdi. 📌 bu bayramlar, aile

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Evsizleşen Gençlik: Engelli Gençler NEET Kategorisine Neden Dahil Edilmiyor?” Bölüm 2

📌  Alt Başlık: Engelli Gençler NEET Kategorisine Neden Dahil Edilmiyor? Bölüm 1: NEET Nedir, Ama Kimi Dışlar? NEET: “Not in Education, Employment, or Training” — Yani, ne okuyan, ne çalışan ne de bir mesleki eğitimde olan gençler. Türkiye’de bu kavram “ev genci” olarak dolaşıma sokuldu. İstanbul’da 400 bin ev genci

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahantepe: İnsanlığın Şafağında Toplumsal Düzenin İzleri

Taşların Sessiz Tanıklığı Göbeklitepe ve Karahantepe, insanlığın avcı-toplayıcı çağında, taşlara kazınmış bir destan gibi yükselir. MÖ 9600-7000 yılları arasında, henüz tarımın tohumları toprağa düşmeden, bu anıtsal yapılar, insan topluluklarının bir araya gelerek doğaya ve belki de kendilerine meydan okuduğunu fısıldar. T biçimli sütunlar, hayvan kabartmaları ve soyut semboller, bir tapınak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Radikal Dinlerin Arketipal Dinamikleri: Theonemesis ve Theocalypsiss

Akademide, din araştırmalarında, tabunun -din olgusunun birçok doğal olgudan biri olarak açık sözlü, bilimsel, sınır tanımayan bir şekilde incelenmesine karşı tabunun- büyük ölçüde yıkılması ancak son on yıllarda gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, dini bilimsel veya doğalcı bir şekilde dikkatlice inceleme projesi, birçok açıdan, henüz emekleme aşamasındadır (Roberts, 2009, s. 129) Gerçekten de,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sosyal Medya Kürasyonunda Différance: Anlamın Dijital Sarmalında Erteleme ve Yeniden İnşa

Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabitlenemeyen, sürekli ertelenen ve bağlama bağımlı doğasını ifade eder. Sosyal medya platformlarının kürasyon pratikleri, bu felsefi kavramı dijital bir bağlama taşıyarak yeniden yapılandırır. Algoritmalar, kullanıcı seçimleri ve platform dinamikleri, anlam üretimini hem genişletir hem de sınırlandırır. Kürasyonun Dijital Sahnesi: Différance’ın Yeni Tiyatrosu Sosyal medya, bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Labirentin Efendileri: Yaşar Kemal’in Anlatısında Din, Okul ve Aile

Din: Ahlaki Rehber mi, İdeolojik Tutsaklık mı? Yaşar Kemal’in eserlerinde din, bireyin ruhunu hem yükselten hem de zincirleyen bir ikilem olarak belirir. Demirci Hüseyin’de din, ahlaki bir çerçeve sunar gibi görünür, ancak bireyi toplumsal normların ve kolektif bilincin tutsağı haline getirir. Din, bireyin varoluşsal anlam arayışını mı kolaylaştırır, yoksa onu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Modern Kurumsal Yapılardaki Hiyerarşi, Özerklik ve Hareketlilik Kısıtlamaları

Modern Kurumsal Yapıların Tarihsel Özgürlük Anlayışları Işığında Değerlendirilmesi Modern kurumsal yapılar (şirketler, hükümet daireleri, sivil toplum kuruluşları vb.), sağlanan metinlerde tasvir edilen çeşitli tarihsel toplumsal örgütlenme biçimleri ve özgürlük anlayışlarıyla belirgin farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkları hiyerarşi, özerklik ve hareketlilik kısıtlamaları başlıkları altında inceleyelim: Eski Özgürlük Biçimlerinin Modern Bağlamlarda Yeniden Canlandırılması

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hint Dinlerinde Günah ve Karma Algısı: Kısa Bir Açıklama

Hint dinlerinde (Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm), “günah” kavramı Batı’daki teistik günah anlayışından farklıdır. Bu dinlerde günah; dünyevi cehalet, arzu, bencillik, dharma’dan sapma ve kozmik düzeni bozma ile ilişkilidir. Tanrı’ya karşı bir isyan değil, daha çok evrenin düzenine ve bireyin öz varlığına yabancılaşma olarak görülür. Yani “günah”, hem bireyin içsel yolculuğunu engelleyen bir kirlenme hem de ruhsal gelişiminin önünde bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kolektif Bilinç ve Carpe Diem: Bireyin Toplumsal Entegrasyon ile Özgünlük Arasındaki Dansı

Kolektif Bilinç: Durkheim’in Toplumsal Tutkalı Émile Durkheim’in “kolektif bilinç” kavramı, bireyin aile, din ve okul gibi kurumlar aracılığıyla topluma entegre edilerek ortak değerler ve normlar etrafında birleşmesini ifade eder. Bu entegrasyon, toplumsal dayanışmayı sağlar; birey, kolektif bilincin bir parçası olarak kimlik kazanır ve kaos yerine düzen içinde var olur. Ancak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Demir Kafesten Matrise: Bireyin Rasyonalite Hapishanesinde Özgürlük Arayışı

Weber’in Demir Kafesi: Rasyonalitenin Tuzağı Max Weber’in “demir kafes” kavramı, modern toplumda bürokratik rasyonalizasyonun bireyi nasıl bir sistematik kontrol altına aldığını açıklar. Bürokrasi, devlet ve küresel şirketler aracılığıyla, her eylemi kurallar, prosedürler ve verimlilik ilkeleriyle düzenler. Birey, bu sistemde özgür bir aktör olmaktan ziyade, öngörülebilir ve kontrol edilebilir bir dişliye

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tüketim Çarkında Anlamın Kayboluşu: Différance ve Popüler Kültür

Anlamın Sabitlenemeyen Akışı Derrida’nın différance’ı, anlamın asla tam bir bütünlük kazanamayacağını, sürekli başka işaretlere ve bağlamlara gönderme yaparak ertelendiğini söyler. Popüler kültürde kürasyon, bu akışı bir tüketim motoruna dönüştürür. Bir markanın viral kampanyası, örneğin bir spor ayakkabının “sınırsız özgürlük” vaadiyle tanıtımı, anlamı sabit bir değere oturtmaya çalışır gibi görünse de,

OKUMAK İÇİN TIKLA