Çerkes Masalları – Çeviri: Yaşar Bağ

Çocukluk günlerimizin en renkli masallarında anlatılan, ulaşılmaz, binbir sırla dolu, görkemli Kafdağı’nın mağrur insanlarıdır Çerkesler. Kuzey Kafkasya’nın en eski halkı olduğu söylenir. Kendilerine özgü dilleri, kültürleri, gelenekleri vardır. 1864’te Rusların Çerkes topraklarını işgal etmesiyle birlikte Çerkeslerin büyük bir kısmı göç etmek zorunda kalmış ve çoğunluğu Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmışlardır. O gün bu gündür Anadolu topraklarında bizimle birlikte yaşıyorlar.
Çerkesler Osmanlı devletinin son elli yılında da, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da önemli roller üstlenmiş ve oynamışlardır. Halen bu rollerine devam etmektedirler.
Çerkes Masallarının büyük bir kısmını kendisi de bir Çerkes olan Yaşar Bağ hazırladı ve Çerkesce’den çevirdi. Masalların bir kısmını ise Kafkasya’daki Kabartay-Balkar Üniversitesi’nde Folklör araştırmacısı Jeyne Thamokoe ülkemizde yaşayan Çerkeslerden derledi. Umarız bu masallar Kafdağı’nın İnsanları’nı daha yakından tanımak için bir vesile olur.

Kitaptan Bir Masal
İhtiyar Adam ile Topal Turna
Bir yaşlı adamla karısı varmış. Küçük bir tarlaya buğday ekmişler. Buğdayın yeşerme zamanı gelince, ?gidip bir bakalım?, diyerek buğday tarlasına gitmişler.
Bakmışlar ki bir topal turna, yeni bitmiş buğdayların başak­larını kopararak tarlada geziniyor. Hemen turnayı yakala­mışlar ve:
-Geceyi burada geçirelim, diye ısrar etmiş.
-Umudumuz olan azıcık buğdayımızı koparıyorsun, oca­ğımızı söndürüyorsun, diyerek dövmeye başlamışlar.Topal turna yalvarmış:-Beni öldürmeyin, ne istiyorsanız vereyim, demiş.-İstediğimizi nasıl vereceksin? diye sormuşlar.Topal turna onlara büyük bir tencere vermiş. ?Dol? dedikleri zaman, yiyecek içecekle doluyormuş. Tencereyi alıp sevinç içinde evlerine dönmüşler. ?Dol?, demişler, tencere yi­yecek içecekle dolmuş. Karı-koca oturup güzelce yiyip iç­mişler. Karınları doyunca yaşlı adam:-Biz yedik içtik, ama köylü kıtlıktan ölüyor. Onları da doyuralım, demiş.Büyük-küçük köyde ne kadar insan varsa hepsini toplamış. ?Dol? dedikçe tencere doluyormuş. Bir kişi bırakmadan halkın hepsini doyurmuşlar.Yaşlı adam o kadarla yetinmemiş. Tencereyi yanına alıp yakındaki köye gitmeye karar vermiş. Oradaki insanları da doyurmak istiyormuş. Yolda giderken üç kağıtçı bir delikan­lı ile karşılaşmış ve konuşmaya başlamışlar.-Sayın büyüğümüz, iyi yolculuklar dilerim.-Sana da iyi yolculuklar, delikanlı.-Yolun ne tarafa, saygı değer büyük?-Bu elimdeki çok acayip bir kap. ?Dol? dediğin zaman, yiyecek içecekle doluyor. Bizim köyü doyurdum, şimdi komşu köy halkını doyurmaya gidiyorum.-Bu söylediğin doğruysa çok acayip bir şey, o tencereye iyice bakabilir miyim? diye rica etmiş delikanlı.İhtiyar adam tencereyi eline almış. ?Dol? deyince dol­muş. Delikanlı başına oturup iyice yemiş, karnını doyurmuş.-Ben de seninle beraber geleyim, yedirip içirdiklerine bakayım, demiş. İkisi birlikte gitmişler. Yolda giderken de­likanlı, görünüşte ihtiyarın tenceresine benzer bir tencereyi, ihtiyara çaktırmadan onunki ile değiştirmiş. Köye varmışlar. Yaşlı adam, çağrı yaptırarak bütün köy halkını bir araya toplamış ve onlara şöyle demiş:-Size çok acayip bir şey göstereceğim. Benim bir kabım var. ?Dol? dediğin zaman yiyecek, içecekle doluyor. Şu anda toplanmış olanların hepsini doyuracağım.Köylüler:-Çok iyi, doldur da görelim, demişler.Yaşlı adam kabı eline alarak ?Dol? demiş, ama hiçbir şey olmamış.İkinci, üçüncü kez demiş, olmamış. Kaç kere dediyse de hiçbir şey olmamış. Kalabalık kızmış: -Ey şaşkın ihtiyar, geldin işimize engel oldun. Bizimle dalga mı geçiyorsun? diye bağırmışlar ve ihtiyarı dövüp köyden kovmuşlar. İhtiyar evine dönmüş. -Topal turna beni kandırdı, diye kızmış. Tarlaya gidip turnayı yakalamış, dövmeye başlamış. Topal turna:-Beni dövme, istediğin zaman sana ipek ve altın verecek olan bir at hediye edeceğim, demiş. Atı vermiş. At, ?İpek ver? dersen ipek, ?Altın ver? dersen altın veriyormuş. İhti­yar, köy halkını ipekle giydirmiş, herkese altın dağıtmış. -Beni döven köylüyü de ipekle giydirmeli, diyerek atına binip yola çıkmış. Giderken yine üç kağıtçı delikanlıya rast­lamış. Delikanlının atı da tıpkı ihtiyarın atına benziyormuş. Delikanlı ihtiyara yaklaşmış, selamlaşmışlar.-Atının yönü nereye dönük, saygıdeğer büyük?-Beni dövenlerin köyüne gidiyorum. Yalancı olmadığı­mı onlara kanıtlayacağım.-Onları nasıl inandıracaksın?-Bindiğim attan ipek ve altın çıkıyor. Bunu gösterdiğim zaman, daha önce de onları kandırmak istemediğimi anlaya­caklar.Giderken akşam karanlığı bastırmış. Delikanlı, ihtiyara yaklaşarak:İhtiyar uyu­yunca, delikanlı usulca atları değiştirmiş. Sabah olunca yol­larına devam etmişler. Az gitmişler, uz gitmişler. ?Gidersen varırsın? dedikleri gibi onlar da köye varmışlar. Önceki gibi, ihtiyar yine çağrı yaptırarak köylüyü meydan­da toplatmış. İhtiyar şöyle seslenmiş köylülere:-Ey insanlar, ey köylü halkı, size yalancı olmadığımı ka­nıtlamaya geldim.-Nasıl kanıtlayacaksın? diye sormuşlar.-Bu attan, ipek ile altın çıkıyor. Onunla kanıtlayacağım. İhtiyar, ata dönerek bağırmış:-İpek çıkart!Fakat attan ipek falan çıkmamış.-Altın çıkart! diye ba­ğırmış, altın da çıkmamış. Birkaç kez tekrarladıysa da sonuç alamamış. Köylüler, ihtiyarı yakalayıp fena halde dövmüş­ler.-Seni köpek dölü topal turna. Gene bana yalan söyledin, beni dövdürdün, diyerek küfrü basmış. Köyüne dönüp tar­lada topal turnayı yakalamış, dövmeye başlamış. Turna; -Beni dövme, sana yeni bir şey söyleyeceğim, demiş. -Ne söyleyeceksin? demiş ihtiyar. Turna demiş ki;-Sana bir ku­ru deri vereceğim. ?Fırlat? dediğin zaman karşındakini ha­vaya fırlatmaya başlayacak.İhtiyara kuru deriyi vermiş. İh­tiyar komşu köye gitmeden önce onu bir denemek istemiş. -Bizim nineyi havaya at, demiş, kuru deriye. Nine tavana kadar fırlamış, ?Dur? deyinceye kadar nineyi fırlatmış. İh­tiyar:-Eh, şimdi o köye gidip bir hesaplaşalım, demiş. Atına binip yola çıkmış. Gene üç kağıtçı delikanlı ile kar­şılaşmış. Delikanlı, ihtiyara nereye gittiğini sormuş.-Gene o uğursuz köye gidiyorum, demiş ihtiyar.-Neden gidiyorsun?-Onlar beni öldüresiye dövmüşlerdi. Şimdi kuru deri gö­türüyorum, onları havalara fırlattıracağım.-Nerede o kuru deri? Şöyle bir bakayım bari.İhtiyar, kuru deriye, üç kağıtçıyı havaya fırlatmasını söy­lemiş. Üç kağıtçı, atıyla birlikte havaya fırlamaya başlamış.-Allah rızası için beni öldürtme, tencereni de atını da geri veriyorum, beni öldürtme, diyerek yalvarmaya başlamış.İhtiyar, tenceresini de atını da geri alıp komşu köye var­mış. Çağrı yaptırıp gene köyün insanlarını meydana topla­mış. Yüksek bir yere çıkıp şöyle seslenmiş:-Ey köy halkı, ey kardeşlerim, bu gün önünüzde kendi­mi aklatmak istiyorum.?Dol? demiş, tencere dolmuş, herkesi yedirmiş, içirmiş. Ata dönerek ?İpek çıkart? demiş, attan bol miktarda ipek çıkmış, herkesi ipekle giydirmiş. ?Altın çıkart? demiş, attan çok sayıda altın çıkmış, herkese dağıtmış.Kendisini dövdükleri için halka kızgın olduğundan:-Ey namussuz halk, kendimi kanıtlayabildim mi? diye sormuş. Halk, gene kızıp dövmek için üzerine yürümüş. Bu kez ihtiyar:-Fırlat kuru deri, demiş.Bütün köy halkı havaya fırlamaya başlamış. Durmadan inip çıkıyorlarmış.-Artık fırlatmasın bizi, yalvarıyoruz fırlatmasın, diye ba­ğırmaya başlamışlar.-Bu, suçsuz olduğum halde beni dövdüğünüz içindir, da­ha çok fırlat, diyormuş ihtiyar.-Sana asla el kaldırmayacağız, bir zarar da vermeyece­ğiz, diye yalvarttırıncaya kadar kuru deri onları havaya fırlatmış. Sonra durdurmuş.Ondan sonra ihtiyar, tencere ile kuru deriyi yanına alıp atına binmiş, köyüne dönmüş.Karı-koca, köylülerle birlikte, zenginlik içinde mutlu bir yaşam sürmüşler.

Kitabın Künyesi
Çerkes Masalları,
Çeviri: Yaşar Bağ,
Okyanus Yayınları,
Baskı Tarihi: 1998
160 sayfa

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here