Olan, gözlemlenebilen yaşanılmış bir süreç içerisindeki olguların var-lık durumlarını gösterir. Bu durum onun objektif/nesnel olduğunu açıklar. Gerçekte ise oluş süreci, onu gözlemleyenin ne kadar dışında ise o denli onunla etkileşimini sürdürüyor demektir. ?Olan? ın ne olduğuna dair yapılacak belirleme/tespit/analiz bu nedenle önemlidir ve gözlemleyenin ?olan?dan kendini soyutlayarak kaçması mümkün/olanaklı değildir. Görüleceği üzere ?olan? tüm boyutları ile objektif/nesnel olmayabilir/değildir. ?geçmişe doğru tarih yazılırken bunu yaratanlar dışına kalanlar eğer sorgulayıcı bir yaklaşım taşımıyorlarsa öykücü tarihi ?olmuş? kabul ediyorlar- Bu örnek çok uç noktada kalsa da ?olan?ın onu belirleyenden bağsız/kopuk olmadığını göstermesi açısından çarpıcıdır. Bilincin yokluğu ?olan?ı yok etmese de en azından türlerden biri için ?insan türü- anlamlandırılmasına olanak sağlar ve bir gereklilik olarak ortaya çıkar. Bu açıdan bakıldığında ?olan?, diğer bir yönden anlamlandırma/değerlendirme boyutunu taşır. Bu değerlendirme ?olan?ın varlık nedeni değildir; onun ele alınmasının/anlamlandırılmasının bir sonucudur. Anlamlandırılmayan bir ?olan? ın kendince değeri anlamlandırandan bağsız olduğunda anlamlandıranın ilgi alanı dışında kalır, bağlandığında ise farklı bir fenomene/olguya dönüşür; o artık ?anlamlı bir olan? dır; ?olan?dan çıkmış ve adeta yaratılmıştır. Anlamlı olan bir yaratma ise özünde bir gereklilik, bir zorunluluk, bir amaç barındırmaktadır. Bu gereklilik, zorunluluk ve amaç varlık ile düşüncenin örtüşmesi ile ortaya çıkar/belirginleşir. Tek yönlü bir belirleme/etkileşim söz-konusu edilemez artık.
?olan? gün ve geçmiş zamana ilişkindir, geleceği dışta tutar. Fizyolojik, biyolojik ve kimyasal ?olan?lar düşünceden bağımsız bir şekilde devinirler. Bunlar bir yargı içermezler ve onlara/süreçlerine yargısal bir etkide bulunulamaz. ? üç hidrojen elementi ile bir oksijen elementinin tepkimeye girdiklerinde su molekülü oluşsaydı denilemez ve yaratılamaz- Toplumsal, tarihsel, ekonomik ve politik ?olan?lar ise diğerlerinden çok ayrıdırlar. Bu son kategoridekiler ?anlamlı olan? şeklinde düşünce ile örtüşmüşlerdir. Bu tür ?olan? ların öznel yapısı her zaman vardır ve yaratıldıkları gibi yargısal değerlendirmeye de tabi tutulabilirler. ?olan?ın içindeki özne, onu gözlemleyenin kendinden öncekilerine ilişkin yaratmak istedikleri ?olması gereken? ile bir-e-bir olmasa da örtüşmekle, öznelliğini yapılandırır/korur ve ?olan?ın nesnel ve öznel yapısı ayrıştırılamaz olurlar. Bunun yanında gözlemleyenin öncekilerden edindiği tarihsel belleği onun ?olan? a ilişkin gözlem ve yargıları üzerinde etkime gücüne sahip olmakla ?olan? bu kez onu gözlemleyen ile uç-noktada örtüşmek durumunda kalır. ?Olması gereken? olgu/düşünce/yargı işte bu uç-noktada ?olan?ın içinde büyümektedir; kozasından çıkmaya hazır kelebek kurtçuğu gibi…-metamorfoz dünyanın en-harika olayı sayılabilir mi?-
?Olması gereken? yalnızca geleceğe dair/ilişkin bir yönelim/istek/beklenti değildir; o, yeri geldiğinde ?olan?ın eleştirisidir. Bu durum onun zaman-zaman geçmişe yönelik bir değerlendirme olmasının sonucudur. ?öyle olması gerekirdir? şeklindeki bir belirleme geçmiş/yaşanmış/?olan?ın yanlış olduğuna değinen ve fakat geleceğe doğrudan bir yönelimde bulunmayan yargıyı içermektedir. ?olan? geleceğe doğru hiçbir zaman yönelemezken, ?olması gereken? bundan farklı olarak hem geleceği hem geçmişi barındırma özelliğine sahiptir. Her iki durumda da ?olması gereken?in bir yargı/tesbite yönelik çözümleyici bir eleştiri/bir önerme olduğu söylenebilir. ?olan?ın ?olması gereken? üzerinde kesin belirleyiciliği tartışmasızdır. ?olan? var-olduğu için ?olması geren? vardır. ?Olması gereken?in bir yargı olması onu kaçınılmaz olarak öznel kılacak/yapacaktır. Bu durum onun izafi/göreceli olması ile eş-anlamlıdır. Rahatlıkla söylenebilir ki ?olması gereken? görecelidir. Her oluş ne kadar çok benzeşse de öz-ünde ayrıdır. Bunun gibi her ?olması gereken?e ilişkin yargı yek-diğerinden kesinlikle farklıdır. Toplumsal uzlaşma ortaklaşmayı gerektirdiğinden olsa gerek öznel ve göreceli olan bu tür yargılar bir-birlerine yakınlaşma eğilimini taşırlar. Ancak öyle önermeler vardır ki, bu tür önermelerde neredeyse evrensel denebilecek bir örtüşmeden söz etmek mümkün görünmektedir. ?Hiçbir canlının aç kalmaması, barınaksız/konutsuz kalmaması gerektiği? ne ilişkin böylesine bir önermedir. Bu önerme ?olması gereken? e ilişkin bir önermedir ve genel-geçer bir yapıyı taşır. Bu tür evrensel genel-geçer önermeler her yer/zaman diliminde/eğrisinde benimsenen önermeler ve ortaklaşmalardır. Ancak tam bu noktada ?olan? ve ?olması gereken? ikilemi ortaya çıkar; çünkü ?olan? ve ?olması gereken? olgular pratik/eylemsel yaşamda örtüşmezler. ?olan? ve ?olması gereken? bu zıtlığı sonsuzlaştırma eğilimindedir. Dibi olmayan bir kuyuya halkalaşarak eklemlenip uzatılan zincir gibi; uzar giderler; …
?olması gereken? varlık nedenini ?olan?dan aldığına göre var-oluş süreci olduğu sürece ?olması gereken? yok edilemeyecektir. Bu durum insan doğasının entelektüel yapısı ile ilgilidir; çünkü ?olması gereken? yargısını insan türü taşımaktadır; diğer türler ?olması gereken? ile ilgilenmezler; gerektiği yer/zaman eğrisinde gereken davranışı sergilerler; bu yönden diğer türlerin insan türünden daha gözü-pek/cesur/kararlı olduğu söylenebilir ve daha ötesi türlerin kendi yaşam alanlarında etik değerleri var ise eylem pratiği yönünden diğer türlerin insan türünü fena halde solladığı rahatlıkla görülebilir; çok kötü bir durum olsa gerek; ?olması gereken? in bu olmaması gerekirdi. Buradan başka bir noktaya ulaşmış bulunuyoruz; o da, ?olması gereken?in aynı zamanda ?olmaması gereken? ile buluştukları bir kavşak var demektir. ?olması gereken? gizli bir şekilde içinde ?olmaması gereken?i taşır. Bu duruma, gölgenin gölgesi diyorum. Gölgenin gölgesi ondan daha sönük değil, tam tersine gölgeden daha belirgin ve net hatları taşımaktadır. ?olmaması gereken? ?olması gereken? den farklı olarak ?olan? gibi tamamen geçmiş zaman/eğrisi ile ilgilidir; o asla geleceğe yönelmez. Bu nedenledir ki ?olması gereken?den daha belirgin ve nettir. ?olmaması gereken?ler bu özelliklerinden dolayıdır ki ?olması gereken? e yön gösterirler. Bu duruma ana/ataların dediği gibi ?boynuzun kulağı geçmesi? demek olasıdır/mümkündür. ?olmaması gereken?lerin tespiti yapılamadıkça ?olması gereken?lerin tespiti doğuştan sakat olarak doğarlar ve asla büyüme olanakları bulunmaz; bu duruma yanılgıya dayalı ütopya diyorum. ?Olmaması gereken?in doğru tespitine ilişkin değerlendirmeye bağlı yapılan ?olması gereken? değerlendirmesini ise, olasılığı yüksek ütopya diyorum. Olmaması ve olması gerekenden hareketle ütopyalar yanılgıya dayalı ve olası ütopyalar diye ayrıştırılabilirler. Olası ütopyaların gerçekleşme olasılığı milyarda bir olsa da yanılgıya bağlı ütopyaların gerçekleşme olasılığı yoktur. Bu iki olgu arasındaki farklı bulmak belki de okyanusta iğne aramak kadar zor olsa gerek.
Fizyolojik/biyolojik/kimyasal ?olan?ı değiştirmek olanaklı olmasa da ?anlamlı olan? değişkendir; bu yönü ile ?olması/olmaması gereken? ile örtüşür; bu yönü ile, ?olması gereken?in hareket alanı hem ?olan?dan hem de ?olmaması gereken?den geniştir. Hareket alanı geniş olanın yanılma payı da bir o kadar fazla olacaktır. Bu nedenledir ki, ?olması gereken?lere ilişkin yargılar yanılma payını yüksek oranda yaşarlar; bu aynı zamanda ?olması gereken?e ilişkin yargının en-ağır yükü taşıdığını gösterir. ?olması gereken?e ilişkin yargılardaki yanılgı geleceği örgütlerken kapanmaz açıklara neden olduğunda giderilmesi zor ve belki de olanaksız yaralara/açıklara neden olma yükünü taşırlar. Bu durum insan türünü hiçbir zaman alı-koymaz; o yine de ?olması gereken?i kurgulamayı tüm yüküyle birlikte sürdürme eğilimindedir. Aslında hiç kaybetmeme korkusu temelde kaybetmekten başka bir şey olmasa gerek. Doğanın bir parçası olan insanın entelektüel birikimi ile doğadan kopması ve ona geri dönme isteği ?olan?, ?olmaması gereken? ve ?olması gereken? olguları açısından son düzlemde aynı kavşakta buluşurlar. Bu buluşma noktasında insan her üç olguyu birlikte değerlendirdiğinde şunu görür; söz ve eylem pratiği!
Söz ve eylemin örtüşmediği yer/zaman eğrisinde ikilem her alanda vardır ve bu ?olan?ın ?olmaması gereken? ile yaşadığı çelişkidir; bu çelişkiden ise ?olması gereken? doğar. Demek ki, ?olması gereken? şey, ?olan? ile ?olmaması gereken?in diyalektik çelişkisinden ortaya çıkan bir yeni/sentezdir.
?olan? bu nedenle her zaman/hiçbir zaman ?olması gereken? değildir; ?olmaması gereken? ise, ne ?olan? ne de? ?olması gereken?dir.
10/23 Şubat 2010
Tüm canlılar yaşamak için savaşırlar______olan
İnsan türü salt yaşamak için savaşmaz____olan
Dünya halkları barışık yaşamalı__________olması gereken
Barışık yaşamanın koşulları yaratılamıyor__olmaması gereken
Doğal ve sosyal yaşamdaki savaş ayrıdır___olması gereken
İnsan düşündüğü için insandır___________olan
İnsan düşünemediği için hayvandır_______olan
İnsan savaşı durdurabilir_______________olması gereken
İnsan savaşı durduramaz_______________olmaması gereken
?kendini yaran insandır?________________olan
üreten ve daha fazlasını tüketen insandır___olan
paylaşmasını bilmeyen insandır___________olan
paylaşamayan insan insan değildir________olmaması gereken
paylaşan insan insandır_____________________olması gereken
insanlar savaşarak var olacağını sanıyorlar_____olan
insanlar savaşmadan da var olabilirler_________olması gereken
…………………../………………………………………/…………………
?Olan? kişisel bir tercih değildir; hiç istenmeyen bir durum da olabilir, ki öyle olduğundan dolayıdır ?olması gereken? aranır. ?olan? kişisel bir tercih olsaydı ?olması gereken? e gerek kalmazdı. Fizik ve toplumsal olanlar ayrıştırılacaklarına göre ve tartışmanın konusu da toplumsal ?olan/olması gereken? olduğuna göre ?olan ve olması gereken? hem kişisel hem de toplumsal dokuyu aynı anda taşırlar, çünkü her ikisinde de tarihsel bir doku vardır. ?olması gereken? e dayalı yargı bir dayatmadan çok, ?olan? üzerinden ütopyalara kadar uzanan bir yelpaze içindeki belirlemeler/yönelim/isteklerdirler. Ütopya ve ?olması gereken? her boyutu ile örtüşen olgular değillerdir, Başka bir anlatımla ?olması gereken?ler bir ütopya değildirler.
?olması gereken? i ?makul olan- olarak benimsemek kanımca yanıltıcıdır. ?makul olmak? özünde bir ölçü taşır; bu ölçü değişkendir. ?olması gereken? in değişkenliği ile ?makul olan?ın değişkenliği aynı değildir. ?makul olmak? toplumsal ortaklaşmanın bir ölçüsü olmasına karşın ?olması gereken? böyle bir daraltılmış ölçü ile sınırlandırılamaz. Bu nedenle bu iki olguyu ayrı değerlendirmek gerekir. Olması gereken? in makul olmaması olanaklıdır.
olması gereken olan-a dönüştüğü andan itibaren yıpranmaya başlar; mutluluk belki de o an ile sınırlıdır. her şeyden mutluluk çıkarsanabileceğini iyimser bir yaklaşım olarak değerlendirmek durumundayım. kişisel tercih ve değerlendirmelere diyeceğim söz-konusu olamaz; ve fakat, kişisel tercih ve değerlendirmelerimiz tartışmaya açık olmalı ki, değerlendirmelerimizi sürdürebilelim ve yanlışımızı görebilelim. olan ve olması gereken ikilemi yaşam ile birlikte sürüklenen olgulardır ve yok olmaları yaşamın bittiğine işaret eder.
?olan? ve ?olması gereken? hiçbir zaman örtüşmezler; bu nedenle ikilem oluştururlar; bu ikilemin tükendiği yerde yaşam sona ermiş demektir.
Yaşam sürdüğüne göre!…
Yazan: Nejdet Evren
Batı, 3 Mart 2010