Hatıralarım I / II – Musa Anter

“Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. ‘Hem yalnız şahidi mi?’ Değil!.. Sanığıyım, mahkumuyum ve davacısıyım.” Musa Anter
(***)
kekik, reyhan ve kaçak tütün kokusu taşırdı rüzgar.
alçak damlı evlerin yüksek, küçük pencerelerinden
soluk ışıklar yayılırdı geceye
köpek havlamaları korkulara karışır
kaygıları beslerdi.
sonra dağlardan kurşun sesleri gelirdi belirli belirsiz
namlunun ucunda çırpınırdı yürekler.
ağıtlar yankılanırdı dağlara doğru
kapılar kırılır,
talan edilirdi sevdalar, umutlar
ve insan olan ne varsa.
ve kan akardı derelerimizden
Zilan, Munzur, otuzüç kurşun ve Nevala kasaba
ve ülkenin bütün derelerinde.
o iklimde kalırdı acılar.
duymazdı bir allah?ın kulu çığlığımızı
ve dağlara sevdalanırdık karabasan gecelerin sabahında
direnmek kalırdı Kürde çünkü yaşamın bir başka adı direnmektir.
Musa Anter

“Churchill ve Roosevelt harbe girmemiz için 1943’te İnönü ve beni Kahire?ye çağırdılar. İnönü harbe yanaşmıyordu. hem Adana?da hem Kahire?de İnönü?nün tezi şu idi: “halihazır ordumuz harp edecek durumda değildir. ordumuzu teçhiz edin, kendi ordularınızın seviyesine çıkarın, o zaman hay hay harbe girerim.” fakat ne Churchill ve ne de Roosevelt Türklere güveniyordu. ya teçhizattan sonra alman tarafına geçilirse ne yapılacaktı? ancak bir ara şöyle bir olayla gözümüzü Kürt meselesiyle korkutmak istediler. malum, İslam alemine geldikleri için, beraberlerinde her dili bilen birçok şarkiyatçıyı getirmişlerdi. yekten, Churchill İnönü?ye dedi ki:
“Paşa sen Kürtçe bilir misin?” ismet paşa şaşırmıştı. ne diyeceğini bilmiyordu. o bir şey söylemeden ben araya girdim ve hemen “ekselans, biz Kürtçe bilmeyiz. zaten bizde Kürtçe konuşulmuyor ve böyle bir dil de yoktur”, dedim. Churchill adamlarından birine sordu. “öyle mi mister, Kürtçe diye bir dil yok mudur?” deyince, adam daha önceden hazırlıklı hemen ayağa kalktı, “olmaz olur mu efendim? çok zengin bir Kürt dili ve edebiyatı vardır. isterseniz, – o ana kadar duymadığımız- Diwana Ciziri’den bir şiir okuyayım.” dedi. Churchill oku dedi. anlamıyorduk ama Farsça?ya yakın, nefis ahenkli bir şiir okudu. ve bu şiirin Kürtçe olduğunu söyledi. “öyleyse bu şiiri bize yaz.” dedi. yazdı. Churchill “bunu İngilizce?ye çevir” dedi. çevirdiler. “birde Fransızca yapın” dedi. onu da yaptılar. bir de Türkçe?ye çevirdiler. ve bana, “mösyö, sen de gel bakalım. bu üç dilden aynı fikri ifade etmek için, bakalım metne kaç yabancı sözcük alma mecburiyeti olmuştur” dedi. Fransızca da hiç yoktu. İngilizce?den üç-beş Latin kökenli kelime çıktı. Kürtçe aslında dört-beş Arapça kelime bulundu. ama Türkçe nüsha gelince “dır” ve “ile” den başka, Türkçe bir şey kalmamıştı. kimisi Arapça kimisi Farsça ve diğerleri de Avrupa?nın çeşitli dillerinden alınma sözcüklerdi. Churchill dört sayfayı da önümüze koydu. “ayıp değil mi?” dercesine, ” bakın efendiler, yok dediğiniz ve memleketinizin büyük bir bölümünde anadil olarak konuşulan Kürtçe?nin zenginliğini görünüz” dedi.
“uzun dışişleri bakanlığım sırasında o günkü kadar sıkılıp, mahcup olduğum başka bir gün hatırlamıyorum.”
Anlatan: Numan Menemencioğlu: İnönü?nün hukuk müşaviri.
Aktaran: Musa Anter, Hatıralarım (1-2)

Kitabın Künyesi
Hatıralarım I – II
Yazar: Musa Anter
Yayınevi: Avesta Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 399

Apé Musa veya Musa Anter’in Hayatı
Doğum tarihi kesin olarak belli değil ama büyüklerinin dediğine göre ?Berfa Sor? veya ?Ermeni katliamı” zamanında Ziwinge?de (Eskimağara) dünyaya gelmiş. Bu da tarih olarak 1915 ile 1917 seneleri arasındadır. Ailenin ilk erkek çocuğu. Kendisinden büyük ablası var. Bu arada bir kız çocuk daha dünyaya geliyor ama hastalıktan sonra vefat ediyor. Annesi erkek çocuk doğurmak isteyince Sultan Şeyhmuz?a gidip dilekte bulunuyorlar. Onun için nüfusta ki adı Şeyhmus olarak geçer. Soyadı kanunu dolayısıyla da soyadı Elmas?tır. Zamanla adını ve soyadını değiştirir ve Musa Anter yapar. Babasının adı Anter annesinin adı Fasla?dır. Aile olarak soy ağacını kendisi şöyle ifade eder: Botan aşiretinin, Temikan kolunun, Mıhoteze dalının Anter ailesindeniz. Beş kardeş olarak büyürler, yaş sıralamasına göre Hanse, Musa, Hasan, Wetha ve Yusuf kardeşlerdir. Yusuf 1958 senesinde askerlikte başına musallat olan zatürre hastalığı vereme çevirince vefat eder. Hasan 1975 senesinde kansere yenik düşer. Hanse 2003 yılında vefat eder. Wetha şu an Nusaybin?de yaşamaktadır.

Evin erkek çocuğu olarak annesi tarafından yetiştirilir zira babası kendisi küçük yaştayken yatalak olarak hasta düşer. Annesi Fesla Hanım hem ev işlerine bakar ve hem de muhtarı olduğu Ziwinge köyünün işlerine bakar. O zamanlar köye gelip gidenler çok olduğu için oğlunu Türkçe öğrenmesi için ve tercümanlık yapması için okula gönderir. Okulda başarılı bir öğrencidir ve sınıflarını birincilikle bitirir. İlkokulu bitirince okumaya devam için imtihana girer ama annesinin onu okula göndermeye niyeti yoktur. İmtihanı kazandığını Nusaybin?den gazeteye sarılmış helva paketini açınca öğrenir. Gazetede adını görünce çok sevinir. Bu arada Gerçüş?te de bir dönem okur. Mardin?de yatılı olarak ortaokulu bitirir ve lise için tekrar imtihana girer onu da kazanarak Adana?ya yatılı olarak liseye başlar. Orada ilk defa kooperatif kurar. Okulun başarılı öğrencisidir. Adana?da okurken Seyit Rıza olayı yaşanır ve öğrencilerden biri Bese?ye küfür eder. Bu küfre tahammül etmeyen kendiside Zübeyde?ye aynı şekilde küfür eder. Şikâyet üzerine ilk defa gözaltına alınır. Gözaltındayken M. Kemal Adana?ya gelir ve kendisine bu durum aktarılır o da onun affedilmesini söyler.

Liseyi bitirdikten sonra İstanbul?a üniversiteye okumaya gelir. Edebiyat fakültesine kaydını yaptırır ve ilk sene orada okur. Sonradan Faik Bucak ve diğerleri ile tanışır, onlar hukuk fakültesinde okumaktadır ve arkadaşlarının isteği üzerine hukuka başlar. Üç sene sınıfını birincilikle bitirir son sene birinciliği haksız olarak elinden alındığı için okulu bitirmeden ayrılır. Arkadaşlarıyla birlikte Kürt özgürlük mücadelesi için kırmızı, yeşil, sarı ve beyaz kumaşları bir araya getirerek ve tabancaya sararak ellerini üzerine koyarak ant içerler. Dicle- Fırat talebe yurdunun müdürlüğünü yapar. Bu arada medrese mezunu kişilerle tanışır. İleride kayınpederi olacak Abdurrahim Zapsu ile tanışır. Hatıralarım adlı kitabında bu ilişkilere yer vermiştir. 1944 yılında Zapsu?nun küçük kızı Ayşe Hale ile evlenir. Hale hanım Alman lisesi ikinci sınıfından ayrılarak evlenir. 18.08.1945 de oğlu Anter, 18.10.1948 de kızı Rahşan ve 30.03.1950 de oğlu Dicle dünyaya gelir.

Şark postası ve Dicle Kaynağında yazılar yazmaya başlar. Çok partili sisteme geçilmiş ve umutlar tazelenmişti. Ama zamanla bununda yalnız umut olduğunu fark etmişlerdi. 1956 yılında Gelibolu?da yedek subay olarak askerliğini yaptı. 1958 de hem kayınpederini ve hem de küçük kardeşini kaybetti. Sonrada Diyarbakır?a gitti. Orada turistik otelin müdürlüğü yanında bir ilaç firmasının temsilciliğini yaptı. Canip Yıldırım ve Yusuf Azizoğlu ile birlikte çalışmalar gerçekleştirdi. İleri Yurt gazetesini çıkardılar. Gazetede seneler sonra Kürtçe olarak yazdığı Qımıl şiiriyle Türkiye gündemine damga vurdu. 1959 senesinde Diyarbakır?da yakalanarak İstanbul?a getirildi. Harbiye cezaevindeki hücreye konuldu. Böylece tarihte 49 lar olarak geçen dava başlamış oldu. 50 kişilik guruptan Emin Batu vefat edince 49 kişi kalırlar ve dava bu adı alır. İdamla yargılandılar ama 27 mayıs askeri darbesiyle affa uğradılar. Cezaevinde, Birina Reş tiyatro eserini ve Kürtçe-Türkçe, Türkçe-Kürtçe sözlüğünü yazdı. Cezaevinden çıktıktan sonra Deng dergisini Medet Serhat ve Ergün Koyuncu ile beraber çıkardılar. Deng de kısa bir süre sonra kapatıldı ve yargılandılar. Barış Dünyası ve Yön’de yazmaya başladı. 1963 haziranın da tekrar cezaevine girdi ve 23 ler davası başladı. Mamak, Sultan Ahmet ve Balmumcu cezaevlerinde yattı. Cezaevi çıkışında Türkiye İşçi Partisi’nde görev yaptı. 1965 seçimlerinde Mardin?den aday oldu ama son anda aday değişikliği yüzünden bağımsız olarak seçimlere girdi.

1967 yılında ilk hükmü gerçekleşti ve Çanakkale?ye bir yıllık sürgüne gönderildi. Burada 38 nolu hücre kitabının çalışmaları otel odasında kayboldu. Çanakkale sonrası Suadiye?de ki evinde yaşamaya devam etti. Devrimci Doğu Kültür Ocaklarının onun kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 de tekrar cezaevine girdi ve Seyrantepe askeri cezaevinde 3 yıl kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Akarsu?ya yerleşti. 12 Eylül 1980 de Nusaybin cezaevine kondu. Kısa bir süre sonra çıkartıldı. Yazım hayatına tekrardan 1985 senesinde başladı. Vaka-i Name yi yazar. 1988 senesinde Dragos?ta ki evine yerleşti. Tewlo, Azadiye Welat,Rewşen ve Gündem dergi ve gazetelerinde Kürtçe, Türkçe makaleler yazdı. 1988 de kurulan Halkın Emek Partisi’nde yer alır. 90 lı yılların başlarında kurulan MKM ve Kürt Enstitüsünün kurucuları arasındadır.

20 Eylül 1992 yılında Diyarbakır?ın Seyrantepe mahallesinde katledildi.

Eserleri:
Qimil( Kımıl), Birina Reş (Kara Yara), Kurdi- Turki Türkçe- Kürtçe sözlük Vaka-i Name, Tewlo, Çınaramın, Hatıralarım (iki cilt tek kitap haline geldi).
Kaynak: www.aktuelbakis.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir