İçimizdeki küçük hayır canavarı

Bu hafta Çikolata ile Mavibulut Yayıncılık’tan çıkan Hayır Hayır Bana Ne! isimli kitabı okuduk. Marie-Isabelle Callier’in yazdığı, Annick Masson’un resimlediği bu kitabın Türkçesi Acar Erdoğan’a ait. Hep hayır diyen bir karakterle, Selin’le tanıştık biz bu kitapta. Tanışmaz olaydık. Daha doğrusu ben tanışmaz olaydım.

“Akıl akıldan üstündür!” lafını bilirsiniz. Nasıl oldu da hayır demenin ustalıkla hayır dememeye dönüştürüldüğü bir kitapta Çikolata’ya kolayca yenildim anlamıyorum. İsterseniz size olayları baştan anlatayım:

Selin küçük, şirin mi şirin biri. Dışarıda oynamaya bayılıyor. “Barselona’ya ilk kez gideceğim için çok heyecanlanıyorum. Selin gibi mutlu olacağımdan eminim. Hatta onun gibi şarkı söyleyip, dans edebilirim. Antoni Gaudi’nin işlerini hep duyardım, görmek isterdim, düşünsene onları görebileceğiiiiim!” dedim Çikolata’ya. Dışarıda oynamak hemencecik yurtdışında oynamaya dönüşüvermişti kafamda. Çikolata gülümsedi ağzı kulaklarına vararak.

Bir inatlaşma
“Senden ricam, ben orada listemize eklediğimiz kitapları ararken, bulduklarımı çantama güzelce koyup evimize getirirken, senin de gözüne çarpan buradaki güzel kitapları bulman yokluğumda,” dedim Çikolata’ya.

Sakince “Hayır!” dedi Çikolata.

Şaşırdım tabii ki. Ne olurdu bulsa… Dünya tersine mi dönerdi?

Yüzündeki kocaman gülümseme tamamen yok olmuştu bir iki saniye içinde. Kafasını çevirdi, ellerini kollarının içine doğru yuvarladı ve “Ben de geleceğim. İstediğim sadece bu! Burada kalıp dediğin gibi senin yokluğunda kitaplara bakmak değil benim istediğim,” dedi.

“Anlaşmamış mıydık canım Çikolatacığım? Bu seyahat Çocuk edebiyatıyla yakından uzaktan ilgili değil. Yani senin işin yok! Sen gelmeyecektin ya,” dedim.

Çikolata: Geleceğim.

Ben: Hayır!

Çikolata: Geleceğim dedim.

Ben: Ama anlaşmıştık… Hayır!

Çikolata: Sen öyle düşünüyorsun.

Ben: Hayır hayır hayır, bana ne!

İşte bu son sözlerim var ya, beni yaktı sevgili Çikolata takipçileri. Sonrasında bir anda bunları söylemiş olmamın tüm rolleri değiştirdiğini fark ettim. Tabii ki fark etmeden önce uzun bir yolculuktan geçtim. Önce kızdım Çikolata’ya, evet! Bana göre bu mesele, bal gibi de anlaştığımız bir meseleydi. Ne diye şimdi böyle huysuzluk yapıyordu sanki…

Aldım kitabımızı, söylene söylene uzaklaştım Çikolata’dan. Aklım takılı kaldıysa da ona, tam işime yarayacağını hissettiğim bu tatlı kitaptan yardım alabilirdim pekâlâ. Annesi bir şey istedi mi Selin’den hep hayır diyordu Selin. “Zavallı annesi bir türlü anlam veremezdi bu duruma,” dediğinde Callier, yazarımızın omuzuna yaslanıp ağlamak istediğimi fark ettim. “Ben de aynı durumdayım burada” demek istedim. Yaslandığım omuzda çıkış yolunu aramaya devam ettim.

“Selin de bilmiyordu aslında neden hep hayır dediğini. Acaba içinde küçük bir hayır canavarı mı saklıydı, neydi?” sözleri eğlendirdi beni. Aramız azıcık düzelsin, hemen göstereceğim Çikolata’ya bu küçük, tatlı kızın hallerini. Göstereceğim ki görsün aynadaki kendini. Hele hele Annick Masson’un çizdiği Selin’in içinden koskocaman canavar çıkan kareyi. “Ben burada yokken sen de kitap bak dedim, ne dedim ki ben ona? Hemen yapıştırdığı meşhur “hayır”ını bana…” diye kendi kendime söylendim duyurmadan Çikolata’ya.

Hikâyemiz Selin’i sürüklüyor arkadaşı Pelin’in evine. Sonra da Selin, hayır demek yerine evet demeyi seçiyor kendine. Çizimlerin içinde dolandım, kendimi kitabıma kaptırdım. Pelin’in odasının içinde okunan hikâyeye daldım, en çok da Selin’in annesinin ona bıraktığı nota bayıldım. Kitabımın son sayfasına geldim, mutlulukla çevirdim sayfayı. Aaa! Bir de ne göreyim, Çikolata’dan bana bir not: “Bu kitaptan çok şey öğrendiğini biliyorum. Hayır demek pek güzel değil gördüğün gibi. Evet demeyi tercih edebilirsin. Hayır Hayır Bana ne! demekle hiçbir yere varamayacağını biliyorsun artık. Barselona’da göreceğimiz binalar her ikimizi de mutlu edecek.”

Size ağzımın nasıl da şaşkınlıktan beş karış açıldığını ve dakikalarca onu kapatmayı unuttuğumu uzun uzun anlatacak değilim. Omuzuna yaslandığım Marie-Isabelle Callier ile konuşmam gereken o kadar çok şey var ki şimdi… Bu kitabı yazarken kimin kulağına su kaçırmak istediğinden yüzde yüz emin miydi acaba kendisi?

Uzun uzun baktım nota. Düşündüm olan biteni. Çikolata’nın benden önce bu kitabı gizlice okuduğu da benim yazarımızın dünyasından Çikolata’nın kendine çıkardıklarıyla oyuna geldiğim de çok belli. Beni bunca yıldır tanıdığına göre Selin’in annesinin ona bıraktığı nottan çok etkileneceğimi de adı gibi biliyordu ki beni serseme çeviren o notu kitabımızın arkasına iliştirivermişti.

Başa döndüm. Dikkatlice okudum “Hayır hayır hayır, bana ne!” sözlerinin geçtiği bölümü: Annesi ondan ufak bir şey mi istedi; işte o zaman değişirdi bir anda. Nedendir bilinmez ama hep hayır derdi: “Hayır hayır hayır, bana ne!”

Değişmiştim sahiden de bir anda. Dışarıda oynamanın hayali bile mutlu ederken beni, Çikolata benden bir şey istedi, “Barselona’ya ben de geleyim,” dedi diye bu sözler beni hemencecik yaptı Selin gibi ve “Hayır hayır hayır, bana ne!” derken buldum kendimi. İçimden çıkan o canavarı inanın düşünmek bile istemiyorum şimdi.

Gittim Çikolata’nın yanına. “Evet, gelebilirsin,” dedim ona. Ne de olsa güzel bir ders vermişti bana. İkimiz tekrar başladık Hayır Hayır Bana Ne! İsimli kitabımıza. Hem de bu kez alacak verecek defteri sıfırlandığından olsa gerek daha fazla keyfini çıkara çıkara.

Aklımdan sadece şunların geçtiğini itiraf etmeliyim tam da burada: Zaten böyle ders veren kitaplar hep şüpheyle yaklaşılması gerekenlerdir bana kalırsa ama elbette bu kitapla birlikte küçücük bir notum var kendime ve Çikolata okurlarına.

Çocuk kitaplarını önce okuyan kazanır! Her zaman tekerleme gibi söylediğim, kazanmak önemli değildir laflarımla aynı yerde durmayı seçenler ışık hızıyla kulaklarını kapatsalar da ben kaçıyorum bundan böyle kaybetmemek için ilk önce okuyacakların yanı başına.

Not: Selin’le Pelin’in yatağa sığıştığı sahnenin benzerini Çikolata’ya yer ayırtmadığımız için yaşarken Çikolata ve ben, neler olup bittiğini bir ara yazarız sizlere Barselona’da.

Görkem Yeltan
30.01.2015 http://kitap.radikal.com.tr/

HAYIR HAYIR BANA NE!
Marie-Isabelle Callier
Resimleyen: Annick Masson
Çeviren: Acar Erdoğan
Mavibulut Yayınları
2014, 28 sayfa,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir