İnanç mı, Deneyim mi? Jung’dan Modern İnsana Güven Dersi
Kilise Kapalı, Tanrı Dışarıda: Kutsal Olanı Tecrübe Etme Cesareti
Yazar: Âkil Bîçare
(Gelenekler Zayıflayınca, Ruh Neden Kendi Pusulasını İster?)
Aziz Okuyucularım, Ey Kalbinde Şüphenin Kıvılcımını Taşıyanlar!
Şimdi size, Carl Gustav Jung’un, din, inanç ve modern insanın ruhsal durumu üzerine söylediği o keskin, o bilge sözleri anlatacağım. Jung’a göre, bizim bu asırdaki en büyük derdimiz, “Tecrübenin yerini inancın alması”dır.
I. İnanç (Belief) Bir İkame Midir?
Jung, Hristiyan Kilisesi’ndeki gözlemlerine dayanarak temel bir ayrım yapar:
- Tecrübe Değil, İnanma Zorunluluğu: Kilise (veya kurumsallaşmış her dogma), insanlardan sürekli olarak “inanmalarını” ister. Neden? Çünkü Jung der ki: “Eğer tecrübemiz varsa, inanmaya ihtiyacımız kalmaz.”
- Gündelik Misal: Komşunuzun oğlu, size Paris’in Eyfel Kulesi’ni anlatıyorsa, siz sadece onun sözlerine inanırsınız. Ama gidip Eyfel Kulesi’ni kendi gözünüzle gördüyseniz, artık “inanma” meselesi ortadan kalkar; o bir gerçeklik olur. Kurumsal dinler, maalesef, o tecrübeyi (Tanrı ile kişisel teması) aradan çıkarıp, sadece söylentiye dayalı inancı zorunlu kılar.
- İman (Pistis) Bir Olayın Sonucudur: Jung, Yunanca pistis kelimesinin karşılığının **”inanç”**tan çok, “güven” ve “sadakat” olduğunu söyler. Gerçek dini tecrübe, bir olaydır—kişiyi aşan bir şeyle (Numinosum) kişisel bir karşılaşmadır. Bu karşılaşma, kişide sarsılmaz bir güven ve sadakat (pistis) duygusu yaratır. İnanç, bu olayın ikincil bir sonucudur; yerine geçecek yeterli bir ikame değildir.
II. Şüphenin Yüce Tahtı: Büyüme ve Hayat
İnancın bu denli zorlanması, kaçınılmaz olarak şüpheyi doğurur. Ancak Jung, şüpheyi olumsuz bir durum olarak görmez; tam tersine, onu hayatın taçlandıran unsuru olarak kabul eder:
- Şüphe Yaratıcıdır: Jung için şüphe, “yaşamın tacıdır” çünkü hakikat ve hata bir araya gelir. Şüphe, canlıdır; oysa katı dogma bazen ölüm ve durgunluktur.
- Dönüşümün Kapısı: “Şüpheyi taşıyamayan, kendini taşıyamaz.” Kim şüpheyi bastırırsa, büyümez ve dolayısıyla tam olarak yaşayamaz. Şüphe, karanlık ve aydınlık yönleri birleştirme fırsatı sunar. Şüphe, hata yapma olasılığı taşıdığı için bireyi bilinmeyene, yani yeni bilgilere yönlendirir.
- Fanatizm Kaynağı: Fanatizm ve dogmatizm ise, aslında bilinçdışında gömülü duran bir şüphenin ürünüdür. Kişi, inancının sarsılacağından korktuğu için, dışarıya karşı katı ve saldırgan bir savunma (fanatizm) gösterir. Gerçek inanç, kendini bu tür bir savunmayla korumaya ihtiyaç duymaz.
- Gündelik Misal: İş yerinde her fikri eleştiren, kendi doğrularından zerre şaşmayan o aksi müdürü düşünün. Jung’a göre o müdürün bu katılığı, kendi fikirlerinin doğru olduğuna dair bilinçdışı bir şüpheden kaynaklanır.
III. Jung’un Manevi Macerası: Kendi Pusulamıza Güven
Jung’un felsefesi, kurumsal dinin dışındaki bireysel ruhsal maceraya çağırır.
- İçsel Rehberlik: Jung, Paracelsus’tan alıntı yaparak, geleneğin otoritesine karşı kendi deneyiminin hakikatine bakmayı önerir. Ruhsal yola çıkmak, kendi içsel rehberliğine, yani kendi varlığının yasasına sadık kalmaktır.
- Gnostik Tecrübe: Jung, kendini Gnostik olarak görmüştür; yani ilahi olanla doğrudan, kişisel bir tecrübenin mümkün olduğuna inanırdı. Bu tecrübe, soyut bir duygu değil, kişinin kendi hayatına anlam, güzellik ve canlılık getiren, ezici (overwhelming) bir olaydır.



