İnsanın Afrika’dan çıkışı sırasında ve öncesinde neler oldu?
– Tarihe uygarlık kurucu olarak giren topluluklarla onları yağmalayarak yaşayan ekonomiler
– Oldwai’den doğan zanaatçılığın bütün sosyal sistemleri geçerek demir ve çelikle beslenen kapitalist sistemle taçlanmasının müthiş serüveni
– Tarihe yön veren ve insana boyun eğdiren kadim güç cesaretin öyküsü
– Zorun ve köleliğin tarihsel kökleri
– İnsanlık, yabanıl doğadan kapitalist ulusal parka nasıl geldi?
– İnsan karakterinin evrimsel süreçte doğacı bir ekonomi ve kültüre yöneliş aşamaları
– Halkların tarihsel eşitsiz gelişme yasaları altında işleyen ileri-geri dinamikleri
– İnsanı sürüden topluluğa, kabileden halka ve sonunda ulusa götüren sürecin zorunlu toplumsal ve genetik yasaları
– Irk kavramını yaratan doğal etkenlerin doğuşu
– Çağdaş dünyada uygarlık gemisini etkileyen devrimci kuramlar
– Uygarlığın güneyden kuzeye göçü
– Eşitsiz gelişme altında Asya: Japonyayı kapitalizme götüren tarihsel süreç
– Kolonyalizmden emperyalizme geçiş ve ulus ötesi birliklerin çağdaş dünyadaki mantığı
İnsan ve Uygarlık, bütün bunları yaratan nedensellik zincirini halka halka irdeliyerek odağında insanın doğruluk ve özgürlük tutkusunun yer aldığı bu hem görkemli hem de alabildiğine trajik tarihsel sürece köklü ve devrimci bir açıklama getiriyor.
(Tanıtım Bülteninden)
İnsan… Anti insan… İnsan – Özden Akın
(30/09/2005 tarihli Radikal Kitap)
İnsanoğlu, evreni anlamlandırma çabası içinde felsefeyi keşfederken, evrenin düşünme ve alet kullanma yetisine sahip tek canlısı. İnsan, felsefi anlamlandırma süreçlerinin her zaman asal konularından birini teşkil etmiştir. Sofistlerden bu yana insan felsefesi, felsefenin ana damarlarından biridir. Gerek Skolastik felsefe, gerek aydınlanma felsefesi, gerekse dinle harmanlanmış Doğu mistisizmi, insanın maddi ve ruhsal nitemlerini, tarihsel gelişim seyrini açıklama ve yorumlama çabası içinde oldu hep.
Toplumların evrimleşmesi ve toplumsal sistemlerdeki başkalaşımlar, buna paralel bilim ve felsefedeki bilinç birikimleri her çağda insanın yeni baştan ele alınmasını ve çağının sorunsallığı içinde yeniden tanımlanmasını koşulladı. Bu aranış, günümüz için de geçerlidir.
Uygarlık serüvenine dair
İnsanlığın oluşsal ve evrimsel tarihindeki bunalım dönemleri, sosyal bir yapının parçası olarak insanın tarifinde, iz bırakan düşüncelerin de yeşerdiği dönemlerdir. Her bunalım, bir çıkışsızlıktır çünkü. Çıkışsızlık, arayışı kışkırtır. Altüst oluş süreçleri felsefe, politika, sanat ve düşüncenin yeni ufuklara ermesi için en uygun iklimdir. Bu, her şeyden evvel geçmişin sıkı bir eleştirisi içinde anlam kazanacak bir yönelimdir.
Cafer Tiryaki, Anti İnsan adlı felsefi denemeler bütününde, böyle bir arayışın peşine düşmüş. Yazar, Anti İnsan’da insan türünün bir milyar yıl süren biyolojik evriminden günümüze kadar geçen dönemde yaşanan doğal ve toplumsal dönüşümleri, psikodinamiklerin kökenini ve gelişimini, doğal yaşam süreçleri ile uygarlık aşamalarındaki siyasal, kültürel, psikolojik yeniden şekillenmeleri genetik, kozmoloji, fizik, psikoloji gibi bilimlerin verilerinden yola çıkarak felsefi-politik bir sistematik içinde irdeliyor. Yazar, günümüz küresel emperyalizminin yarattığı insana da köklü bir eleştiri getiriyor.
Kitapta, uygarlık serüveninden evrim teorisinin doğal seleksiyonuna; biyolojik insanın embiriyon hâlindeki ruhsal şekillenişinden günümüz insanının karmaşık emperyalist kültürüne; doğanın bağrındaki kabile demokrasisinden mülkiyetçi toplumların sınıfsal eşitsizliklerine; yıkılan birinci sosyalizm deneyiminden ikinci sosyalizm savaşının odaklanacağı noktalara; ana erkil toplulukların eşitlikçiliğinden, ataerkil toplumların tahakkümcü egemenliğine; ortaklaşa evlilikten tek eşli aile yapısına; emperyalist ülkeler ile sömürge ülkeler arasındaki iktisadi-sosyal tezatlığa, emperyalizmin maddeleşen ve değer erozyonuna uğrayarak kirlenen insanına kadar pek çok konu sorgu masasına yatırılıyor.
Yazarın, Aşkın Kökeni kitabının uzantısı olarak kurguladığı Anti İnsan, yorumbilimsel bakımdan diyalektik bir bakışla kaleme alınmış. Ancak yazarın, bakış açısı günümüzde Marksizmi bir din gibi algılayan bakış açılarının uzağında. Bu, 21. yüzyıl Marksistlerine yönelik eleştirilerinde açıkça görülür. Yazara göre 21. yüzyılda Marksizm, nesnel bilimden kopmuş, öznel bir felsefi-sosyolojik alana sıkışmış, uzaysal ve mikro düzeye ulaşan bilimin verilerinden istifade etmediğinden kendini yeniden üretme yeteneğini kaybetmiştir.
Birinci sosyalizm deneyiminin başarısızlığında bu nesnellikten kopuş, araç ile amaçların birbirine karıştırılması belirleyici bir etkendir.
Kitap, felsefi-politik önermelerle yüklü bir kitap olmasına rağmen, bencillik, korku, tutku, özveri gibi psiko-sosyal kavramların kökenine inerek, içgüdüsel davranışların önemini inceliyor. Bu açıdan Anti İnsan; Darwin, Engels, Marks, Freud, Mendel, Lamarck gibi düşünürlere sık sık göndermeler yapıyor.
Darwin’in kuramı
Yazar, insanlığın doğa karşısında görece egemenlik kazanıp uygarlaşma sürecine girişini güdüsel dönemin bitişi, yetisel dönemin başlaması olarak tanımlıyor. Ancak yetisel dönemde de güdüler ortadan kalkmaz, yetilerle sentezlenerek ikincil plana düşer. Doğal yaşam sürecinde insan doğa karşısında zayıftır. Onun zorunluluklarına boyun eğer. Bu süreçte henüz soyutlama yeteneğinin bir edimi olarak yeti kazanmamıştır. Dolayısıyla tıpkı diğer hayvanlar gibi doğal seleksiyona uğramamak, yaşamda kalma mücadelesi verir.
Doğayı ve insanı Darwin’in evrim kuramı ile açıklar yazar. Ancak evrim kuramına yönelik kimi eleştiriler de getirmekten sakınmaz. Evrim doğaca onaylanmış bir süreçtir. Ancak uygarlık sürecine giren insan, doğal evrimin kavramları ile açıklanamaz hâle gelir. Çünkü bu saatten sonra tarihe ve toplumsal yaşanmışlığa düşünce ve yeti gibi kavramlar yön vermeye başlar. Şu hâlde doğal evrim ile toplumsal süreçlerin diyalektiği arasında bir tezatlık ilişkisi oluşur. Köleci dönem doğadan elde edilen alışkanlıklarla, uygarlığa geçişin yeni dinamiklerinin bir sentezidir. Bu aynı zamanda çok tanrılı inanış dönemine denk gelir.
“Bırakınız yapsınlar…”
Ortaçağ’da ise tanrının ‘bir’leşmesi ve gökselleşmesi ile yaşam dinselleşmiş, doğallıktan kopulmuş , toplumsal hayat dinsel uzamda katı kurallarla örgütlenmiştir. Kapitalizm bu katı öznel yaşama bir başkaldırıdır. Kapitalizm insanı tıpkı antik çağdaki gibi merkeze oturtarak yeniden doğaya dönüş sloganını geliştirmiştir. Darwin’in evrim teorisi oluş sorununa ilişkin teolojik spekülasyonları yerle bir etmesiyle burjuvazinin sarılacağı öldürücü bir silah hâline gelir. Din ile doğadan koparılan insan, kapitalist inşa ile yeniden doğaya döndürülmeye çalışılmıştır. Ancak bunun altında şüphesiz ki, tanrının gölgesinde edilgenleşmiş bireyi yeniden ayakları üzerine dikme, bireyin doğal özgürlüklerini öne çıkarararak hür teşebbüsçülüğü, kapitalist bireyciliği güçlendirme arzusu yatmaktadır. Ekonomi alanında A. Smith D. Ricardo, nüfus alanında Malthus, toplum biliminde Montesquieu, Rousseau, Comte ve ötekiler ilkel atanın arı doğada yaptıklarını bir insansal etkinlik yöntemi olarak “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”, “toplumsal servet bireysel servetin gelişmesiyle yaratılır”, “kaynakların aritmetik, nüfusun geometrik çoğalışı sonucu ortaya çıkan dengesizlik” savlarını doğa kökenli gerçeklerle ilişkilendirirler. Bilimsel ve ekonomik süreçlerdeki gelişmeler sanatsal ve edebi süreçlere de yansımış, rönesansla birlik insanı merkez alan, aydınlanmacı ve laik bir kültürel kozmosu oluşmaya başlamıştır.
Yazar kitabında yalnızca kapitalizmin metalaşan insanını eleştiri süzgecinden geçirmekle kalmaz. Kapitalizm de başkalaşıma uğrayan içgüdüsel ve genetik insan özelliklerini, psikolojik devinimleri, kapitalizmin iktisadi yayılımını ve evrelerini Marksizmin ekonomi politik tahlilerinin yörüngesinde irdelemesini sürdürür ve buradan sosyalizm ve insan konusuna geçer. Tiryaki, Anti İnsan’da ayrıca günümüz dünyasının kadın-erkek ilişkilerini, emperyalist ülkeler ile sömürge ülkeler arasındaki bağımlılık-taşımacılık sarmalını, yakın çağdaki ulusal mücadeleleri ve buna bağlı olarak halk demokrasisi kavramını vs. insan sorunsalı bağlamında inceliyor. Günümüzün küresel kaos ortamında yeni bir insan tanımlama çabası olarak değerlendirilmesi gereken Anti İnsan, felsefi-politik önermeleri ile yeni tartışma konuları açması ve insan sorununa bir de doğadan gelen nitemlerin penceresinden bakması babında ilgi çekici bir kitap.
Kitabın Künyesi
İnsan ve Uygarlık
Cafer Tiryaki
Berfin Yayınları / Araştırma – İnceleme Dizisi
Yayın Yönetmeni : İsmet Arslan
Kapak : Mehmet Özalp
İstanbul, Şubat 2012, 1. Basım
508 sayfa