Henri Nahum’a ait bu titiz çalışma, II. Abdülhamit’in tahta çıkışından II. Dünya Savaşı’na kadar geçen 60 yıllık sürede bir şehri, İzmir’i ve bir dönem şehre damgasını vuran bir cemaati, Yahudi cemaatinin tarihini aydınlatıyor. İzmir, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok cemaatli yapısının en karakteristik şehirlerinden biriydi. Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Frenk toplumları bir arada yaşıyordu. Keza İzmir Avrupa’nın iktisadi ve kültürel etkisinin en etkili ve çabuk görüldüğü şehirlerden biriydi. Bu şehir, cemaatler arasındaki ilişkileri, Osmanlı iktidarının rolünü ve devlet yapısını incelemede imparatorluğun diğer şehirlerine oranla daha geniş olanaklar sunmaktaydı.
İzmir Yahudileri’nde hem bir şehrin tarihini, hem de Yahudi cemaatinin İzmir’de yaşadığı ilginç serüven ve mücadelesi akıcı bir dille, canlı ve ayrıntılı bir üslupla anlatılıyor.
“Bir Yahudi ‘ulusu’nun yapılanması, imparatorluğun diğer milletleri arasındabir millet… Abdülhamit Osmanlılığı’na, sonra da İttihatçı Osmanlılığa katılma… Avrupa etkisi, (…) Siyonizm hareketi… Cumhuriyet’in Türkiye Yahudilerini (…) dönüştürme hareketi. 1922’den sonra İzmir’de kalan tek gayrimüslim cemaati Yahudi cemaati oldu. Yahudilerin coşku ile karşıladıkları iktidarla ilişkiler cumhuriyetçi, yeni ulus-devlette nasıldı?Neden cemaatin çoğunluğu sonunda göç etmeyi tercih etti?”
HENRI NAHUM
OKUMA PARÇASI
GİRİŞ
II. Abdülhamit 1876’da iktidara geldiğinde Osmanlı İmparatorluğu hâlâ güçlü durumdadır: Tuna’dan Fırat ve Yukarı Nil’e, Kafkaslar’dan Tunus Atlası’na, Saraybosna’dan Mekke’ye çok büyük bir alanı kaplamaktadır. Önemli malî zorlukların, ve Balkanlar’la Doğu Akdeniz’de iktisadî ve siyasî
kontrolü ele geçirmek için birbirleriyle yarışan Avrupalı güçlerin hırslarının pençesinde olan imparatorluk, hayatta kalmak için mücadele etmekte, bunu başarmak için Batı’ya açılmaya ve onu örnek almaya çalışmaktadır. 19. yüzyılda siyasî yapısında bir reformlar dizisi olan Tanzimat’ı başlatması böyle olmuştur.1
Bu reformlar imparatorluğun çok cemaatli teşkilâtını güçlendirmektedir. Bu teşkilât dinî cemaatlerin, özerk “uluslar” olan “milletler”in yan yana gelmesinden
oluşmaktadır. Bunların her biri cemaatini Osmanlı iktidarının nezdinde temsil eden ve önemli idarî, adlî ve malî sorumluluklara sahip ruhanî başkanı tarafından yönetilmektedir.2
1 Paul Dumont, “La période des Tanzimat (1839-1878)”, Histoire de l’Empire Ottoman, Robert Mantran yönetiminde, Fayard, Paris, 1989 içinde, s. 459-522.
2 Gilles Veinstein, “Les provinces balkaniques (1606-1774)”, a.g.e., s. 287-340.
Benjamin Braude, “Foundation Myths of the Millet System”, in Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functionning of a Plural Society, cilt 1: The Central Lands, Benjamin Braude ve Bernard Lewis (ed.), Holmes and Meier, New
York/Londra, 1982, s. 69-88.
Tanzimat, hangi ırktan ve dinden olursa olsun, imparatorluğun tüm tebaasının eşit olduğunu ilan etmiştir; kişi ve malların güvenliği emniyet altına alınmıştır; yargı ve vergi karşısında eşitlik ilan edilmiş, aynı zamanda da her göreve gelebilme hakkı ve her inancın özgürlüğü tanınmıştır. Ne var ki
imparatorluğu daha güçlü kılmak ve Batı baskısına karşı koyabilecek duruma getirmek, onu oluşturan cemaatleri imparatorluğa daha sadık kılmak söz konusu iken Tanzimat, bu
toplumları özerkliklerine itmekte ve Batı Avrupa’da milliyetler siyasetinin geliştiği bir dönemde Tanzimat, Osmanlı cemaatlerinin milliyetçiliğini ve bazılarının kaybettikleri toprakları geri isteme talebini kuvvetlendirmektedir.
1908 yılındaki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihtilâli gayrimüslimler tarafından coşku ile karşılandı. Bu coşku, bu çelişkiyi daha da arttırmakta ve bir belirsizlik yaratmaktadır:3
Jön Türkler için, hareketlerine isim veren “ittihat” kelimesi imparatorluğun tüm tebaasının birliği, bütün özelliklerin,
muhtariyetçi ya da ayrılıkçı eğilimlerin unutulması, kısaca
“milletler” tabirinin ortadan kalkması anlamına geliyordu.
Jön Türkler imparatorlukta yaşayan Türk, Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, herkesin, Batı Avrupa ülkelerinin eşit ve benzer
olan, aynı hak ve yükümlülüklere sahip olan vatandaşları gibi olmasını istiyordu.
İmparatorluğun “ulusları”nın görüşü ise taban tabana zıttır: Arzu ettikleri bireylerin eşitliği değil, “uluslar”ın eşitliğidir; “milletler”in ortadan kalkmasını değil, onların güçlendirilmelerini arzu etmektedirler. Jön Türk hareketi ile Birin
3 Paul Dumont ve François Georgeon, “La mort d’un Empire (1908-1923),
Histoire de l’Empire Ottoman, a.g.e. içinde s. 577-647. – Kemal H. Karpat,
“Millets and Nationality: The Roots of the Incongruity of Nation and State in
the Post-Ottoman Era”, Christians and Jews in the Ottoman Empire içinde s.
141-169.
ci Dünya Savaşı arasında geçen altı yıl boyunca geniş kitlelerin imparatorluktan koptuğu ve orada yerleşik gayrimüslim nüfusun kaybettiği toprakları geri istemesi ortaya çıktığı
göz önüne alındığında, bu belirsizliğin Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına hâkim olduğunu anlamak mümkündür.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına yol açan Birinci
Dünya Savaşı’nın sarsıntılarından doğan Türkiye Cumhuriyeti, imparatorluğun çok cemaatli yapısına kesin olarak sırt
çevirmiştir. Mustafa Kemal Türkiye’yi üniter ve laik ulusal
bir Cumhuriyet, her özerkliğin ortadan kalktığı, dinî cemaatlerin hiçbir siyasî, idarî, adlî ya da malî özerkliğe sahip olmadığı ve sadece dinî gruplar oldukları bir Batı Avrupa modeline göre kurulmuş bir ulus-devlet haline getirmiştir.4
İzmir’deki Yahudi cemaati, kendisi değişim halinde iken,
devlet yapısındaki bu karmaşaya nasıl uyum sağladı –ya da
sağlayamadı–, bu çelişki ve belirsizlikleri nasıl yaşadı, kitabın konusu işte bu.
Neden İzmir? Neden Yahudi cemaati? İzmir, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok cemaatli yapısının belki de en karakteristik şehri. Şam ve Kahire’nin çoğunluğu Arap’tı. Selânik
o dönemde nüfusunun çoğunluğu Yahudi olan tek büyük
kentti. İzmir’de Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve Frenk toplumları bir arada yaşıyordu. Toplumlar arasındaki ilişkiler
ve Osmanlı iktidarının rolü, imparatorluğun devletsel yapısını daha iyi incelemeye olanak tanıyor. Ayrıca İzmir, çok
kısa zamanda Avrupa’nın iktisadî ve kültürel etkisinin altında kaldı. İzmir, imparatorluğun geri kalanı gibi, Abdülhamit
4 Mustafa Kemal ve Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki birkaç temel eserin çok
eksik bir listesi: Jacques Benoist-Mechin, Mustafa Kemal ou la Mort d’un Empire, Albin Michel, Paris, 1954. – Alexandre Jevakhoff, Kemal Atatürk, Les chemins de l’Occident, Paris, Tallandier, 1989. – Lord Kinross, Atatürk: The Rebirth
of a Nation, Weidenfeld and Nicolson, Londra, 1964. – Stanford J. Shaw ve Ezel
Kural Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, cilt 2: Reform,
Revolution and Republic. The Rise of Modern Turkey (1808-1975), Cambridge
University Press, Cambridge, 1977.
rejimini, Jön Türk hareketini, savaşı yaşadı; ama bunların
dışında kendine özgü bir kriz de yaşadı: 1919’dan 1922’ye
Yunan yönetimini, Eylül 1922’de Türk ordusunun şehre girişini, Cumhuriyet rejiminin kuruluşunu ve Rum ve Ermeni
cemaatlerinin kaybolmasından sonra şehrin Türkleşmesini.
Dolayısıyla İzmir’deki Yahudi cemaatinin incelenmesinin
özel bir önemi olduğunu düşünüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudi toplumunun tamamı gibi, o da Birinci Dünya Savaşı’na kadar çeşitli ve çoğu zaman karşıt etkilere maruz kaldı: Bir Yahudi “ulusu”nun yapılanması, imparatorluğun diğer milletleri arasında bir millet; Abdülhamit Osmanlılığı’na, sonra da İttihatçı Osmanlılığa katılma; Avrupa
etkisi, özellikle Alyans tarafından; Siyonizm hareketi; Cumhuriyet’in Türkiye Yahudilerini Musa dininden Türklere dönüştürme hareketi. 1922’den sonra İzmir’de kalan tek gayrimüslim cemaati Yahudi cemaati oldu. Yahudilerin coşku ile
karşıladıkları iktidarla ilişkiler cumhuriyetçi, yeni ulus-devlette nasıl oldu? Neden cemaatin çoğunluğu sonunda göç etmeyi tercih etti?
Kendimize sormak istediğimiz sorular bunlar.
Araştırmamızda esas olarak Yahudi arşivlerini kullandık:
Alliance Israélite Universelle okulları (bundan böyle kısaca
Alyans diye anılacaktır) müdürlerinin Paris’e hitaben yazdıkları mektuplar, gazete koleksiyonları, Birinci Dünya Savaşı, Yunan işgali ve Cumhuriyet’in kuruluşunu yaşamış
olan insanların tanıklıkları. Quai d’Orsay ve Crédit Lyonnais arşivlerinden de yararlandık.*
Araştırmamız II. Abdülhamit’in iktidara gelmesinden
İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçen altmış yılı konu alıyor.
(*) Quai d’Orsay, Fransa Dışişleri Bakanlığı’nın bulunduğu yer olup, yazar burada
Dışişleri Bakanlığı’nı kastetmektedir. Crédit Lyonnais Bir Fransız bankasıdır –
KÜNYE
İzmir Yahudileri / 19.-20. yüzyıl
Henri Nahum
İletişim Yayınları
Çeviri: Estreya Seval Vali
3. baskı – Nisan 2022
299 sayfa
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR…………………………………………………………………………………………………………………….9
GİRİŞ………………………………………………………………………………………………………………………………11
BİRİNCİ BÖLÜM
DOĞU’NUN DURAKLARININ EN GÜZELİ……………………………………………….15
İKİNCİ BÖLÜM
BAĞIN VE İNCİR AĞACININ GÖLGESİNDE…………………………………………….33
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
“LOS MUESTROS”………………………………………………………………………………………………….49
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OSMANLI VATANIMIZ……………………………………………………………………………………….77
BEŞİNCİ BÖLÜM
PESAH TRAVMASI: RUMLAR VE YAHUDİLER…………………………………..103
ALTINCI BÖLÜM
ALYANS’IN YAŞAYAN UMUDU………………………………………………………………….121
YEDİNCİ BÖLÜM
“SENİ UNUTURSAM EĞER, KUDÜS”………………………………………………………..171
SEKİZİNCİ BÖLÜM
LA BOZ DEL PUEVLO………………………………………………………………………………………..191
DOKUZUNCU BÖLÜM
KASIRGANIN ORTASINDA ……………………………………………………………………………211
ONUNCU BÖLÜM
“TÜRKÇE KONUŞ”………………………………………………………………………………………………245
SONUÇ……………………………………………………………………………………………………………………….295
ALBÜM……………………………………………………………………………………………………………………………309
ÖNEMLİ TARİHLER……………………………………………………………………………………………………….321
SÖZLÜK………………………………………………………………………………………………………………………….325
KAYNAKLAR VE BİBLİYOGRAFYA……………………………………………………………………………….329
DİZİN ……………………………………………………………………………………………………………………………..347
Henri Nahum
1928 yılında İzmir’de doğdu. Baba tarafından ailesi Manisalı’dır. Aile Türk ordusunun İzmir’e girişinden sonra Yunanlar şehirden kaçarken çıkan İzmir yangını sırasında Manisa’dan İzmir’e göç etti. Anne tarafından ailesi olan Pontremoli birçok kuşaktan beri İzmir’e yerleşmiş bir haham ailesidir. Henri Nahum’un anne ve babası Alyans okullarında öğretmendiler. İzmir’den Fas’a atandıktan sonra 1935 yılında İzmir’den ayrıldılar. Henri Nahum ilk ve orta öğrenimini Rabat’ta yaptı. Daha sonra tıp öğrenimi görmek üzere Paris’e gitti. Hekimlik alanındaki çalışmalarını Paris Tıp Fakültesi’nde profesör olarak görev yaptıktan sonra noktaladı. Daha sonra tarih öğrenimi gördü. 1995 yılında Sorbonne Üniversitesi’nde “19. ve 20. Yüzyılda İzmir Yahudileri” konulu bir doktora tezi verdi. Bu tezi hazırlarken Alyans arşivleri, Fransa Dışişleri Bakanlığı arşivleri, Paris, İzmir, Ankara ve Kudüs kütüphane ve arşivlerinde dönemin Fransız ve Yahudi basınını inceledi. Ayrıca İzmir’de yaşamış birçok kişi ile mülakatlar yapan Nahum 2019 yılında hayatını kaybetti.