Jean-Jacques Rousseau: Egemen gücü zorbalıkla kendine mal edene despot diyeceğim

Hükümetin Kötüye Kullanılması ve Bozulmaya Yüz Tutması
Özel istem durmaksızın genel istemi etkilediği için, hükümet de egemenliği etkilemekte sürekli bir çaba gösterir.

Bu çaba ne denli artarsa, ana yapı o kadar değişikliğe uğrar ve burada hükümdarın istemine karşı gelip, bir denge kurabilecek bir bütün istemi bulunmadığı için, hükümdar sonunda egemen varlığa ister istemez baskı yapacak ve toplum sözleşmesini bozacaktır. İşte, bu öylesine kaçınılmaz ve öze bağlı bir kusurdur ki, politik bütünü doğuşundan başlayarak durmaksızın ortadan kaldırmaya çalışır, tıpkı yaşlılık ve ölümün insan bedenini yok etmesi gibi.

Bir hükümetin bozulması için, genel olarak iki yol vardır: Biri hükümetin daralması, öbürü de devletin dağılması.
Bir hükümetin sıkışıp daralması, büyük sayıdan küçüğe, yani demokrasiden aristokrasiye, aristokrasiden krallığa geçmesiyle olur. Hükümetin doğal eğilimi budur.[31] Hükümet küçük sayıdan büyüğe doğru, gerisingeriye giderse, gevşemekte olduğunu söyleyebiliriz: Ne var ki, bu tersine ilerleyiş olacak şey değildir.

Gerçekte, hükümet gücü tükenip de elindekini yitirecek duruma düşmedikçe biçimini değiştirmez. Genişleyerek daha da gevşeyecek olursa, o zaman gücü sıfıra düşer ve yaşama olanağı daha da azalır. Onun için, gevşedikçe zembereğini kurmak ve sıkıştırmak gerekir: Yoksa zembereğin ayakta tuttuğu devlet yıkılıp gider.

Devletin dağılması iki türlü olabilir:
Dağılma, önce hükümetin devleti yasalara göre yönetmemeye başlaması ve devlet gücünü zorla ele geçirmesi ile olur. O zaman önemli bir değişiklik meydana gelir: Hükümet değil, devletin kendisi sıkışıp daralır: Yani büyük devlet eriyip gider ve onun içinde, yalnız hükümet üyelerinin kurduğu bir başka devlet ortaya çıkar demek istiyorum. Bu da halkın geri kalanı için efendiden, bir zorbadan başka bir şey değildir artık. Öyle ki, hükümet egemenliği zorla ele geçirir geçirmez toplum sözleşmesi bozulur ve hukukça doğal özgürlüklerine yeniden kavuşan yurttaşlar boyun eğmeye zorlanırlarsa da, boyun eğmek zorunda değildirler.

Hükümet üyeleri hep birlikte kullanmak zorunda oldukları devlet gücünü ayrı ayrı ellerine geçirdikleri zaman da aynı durum olur. Bu da yasaya adamakıllı bir karşı gelmedir ve büyük karışıklıklara yol açar. O zaman ne kadar yönetici varsa, o kadar da hükümdar var demektir ve parçalanmakta hükümetten aşağı kalmayan devlet de, ya yok olup gider ya da biçim değiştirir.

Devlet ortadan kalktığı zaman, biçimi ne olursa olsun, hükümetin kötüye kullanılmasına genel olarak anarşi denir. Bir ayrım yaparsak görürüz ki, demokrasi bozulunca ochlocratie, aristokrasi de oligarchie olur. Buna, krallığın da yozlaşarak tiranlığa dönüştüğünü ekleyeceğim: Ama tiranlık ikircil anlamlı bir sözcüktür, açıklanmak ister.
Tiran, halk dilinde, hakka ve yasalara aldırış etmeksizin zorbaca yöneten bir krala denir. Açık ve kesin anlamındaysa, tiran haksız olarak krallık gücünü eline geçiren bir kişidir. Yunanlılar bu sözcüğü bu son anlamda alırlardı: İyi kötü ayrımı yapmadan, güçleri hakka dayanmayan bütün hükümdarlara tiran derlerdi.[32] Demek oluyor ki, tyran ve usurpateur (gasıp) aynı anlama gelen iki sözcüktür.

Aynı şeylere aynı adı vermek gerekirse, krallık gücünü zorla ele geçirene tiran, egemen gücü zorbalık ve düzenle kendine mal edene de despot diyeceğim. Tiran, yasalara göre yönetme hakkını yasalara aykırı olarak kendine mal eden kimsedir. Despot ise, kendini yasaların üstüne çıkaran kişidir. Demek ki, tiran despot olabilir; despot ise her zaman tirandır.

Jean-Jacques Rousseau
Toplum Sözleşmesi
İşbankası Yayınları
Çeviren: Vedat Günyol

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir