Kadın İçin Bir Özgürlük Kapısı (mı?) – Elif Kutlu

Türkiye kadına şiddetin neredeyse ?sıradanlaştığı? bir dönem yaşıyor. Neredeyse her gün medyada (televizyon, gazete, internet vs.) yeni bir kadın cinayeti haberi, kadına yapılan şiddet haberleri izleniyor/duyuluyor/öğreniliyor. Buna karşın failler ?tahrik? indirimlerinden yararlanıp, elini kolunu sallayarak günlük hayatına yaşamaya devam ediyor. Kadınsa ataerkil bir zihniyetle büyütüldüğünden yaşadıklarının ?sıradanlığına? inandırılıp, şiddetle yaşadığına ve ?namusunun bekçisi? olmasına ?şükretmekle? yetinmekten başka bir şey yapamıyor. Bu sıradanlık her yeni failin (eşine/kızına/hiç tanımadığı bir kadına/ kardeşine vs.) yaptığı/yapacağı yeni bir şiddete zemin hazırlıyor. Bu nedenle günümüz Türkiyesi?nde her gün üç kadın canından oluyor ve her üç kadından biri cinsel/ekonomik/psikolojik/fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bu sorunun sadece Türkiye?de yaşanmadığı malum. Dünyada kadına yönelik şiddetin boyutları yine medya tarafından gözler önüne seriliyor. İstatistiklere göre her üç kadından en az biri dövülüyor, cinsel ilişkiye zorlanıyor ya da farklı bir biçimde tacize uğruyor. Şiddeti gerçekleştiren kişilerse yine kadının çevresinden biri oluyor.
Kadına şiddeti engellemek amacıyla birçok ülkede müdahale merkezleri, acil yardım hatları, kadın sığınmaevleri açılıyor ve yine şiddeti engellemek için yasalar/sözleşmeler pozitif ayrımcılık yapılarak düzenlenmeye çalışılıyor. Türkiye?de bu sürecin işlerliği biraz sorunlu görünüyor. Çünkü kadına şiddeti önlemek amacıyla yapılan projeler/uygulamaya konul(may)an yasalar başarılı görünse de devletin pozitif ayrımcılık yapıyor görünerek, kadını evine ve ?kocasına? mahkûm eden neo-liberal politikası bu duruma ket vuruyor. Bu nedenlerle kadını şiddetten korumanın en önemli yollarından biri olan sığınmaevleri kadına şiddet uygulayan eşlerin istedikleri zaman geri dönüp kadınlarını evlerine götürebilecekleri bir misafirhane gibi görülmeye başlanıyor (s.166).

Kadın sığınmaevlerinin kadınları şiddetten koruyup korumadığı sürecini Songül Sallan Gül Türkiye?de Kadın Sığınmaevleri: Erkek Şiddetinden Uzak Yaşama Alanına Açılan Kapılar Mı? adlı kitapta yaptığı alan araştırmalarıyla ortaya koyuyor. Kitapta toplam 24 sığınmaevinde yapılan görüşmelerle, Türkiye?de sığınmaevlerinin yönetim yönetsel, fiziksel ve buradaki ilişkiler açısından yeterliliği sorgulanıyor. Sığınmaevlerinde kalan kadınların yaşadıkları deneyimlerin paylaşılması da bu süreci/araştırmayı daha fazla şeffaf kılıyor.

Türkiye?de sığınmaevlerinin tarihi 90?lı yıllara uzanıyor. Günümüzde sığınmaevi sayısı ise 69 ile sınırlı. Oysa bugün Türkiye?de belediyelerin olması gereken sığınmaevi sayısı 1400. Belediyeler sığınmaevi açarak rant sağlayamayacağından ?aksine kadını ?evinden uzaklaştıracak? bir kapı olacağından- özellikle muhafazakar belediyeler sığınmaevi açma taraftarı olmuyor. Sol partili belediyeler ise sığınmaevlerinin olanaklarının kadınlar için yetersiz olduğunu savunuyor (s.108). Her iki durum da, kadının özgürleşmesine zemin hazırlamak yerine, tam tersine sebep oluyor.

Kadın sığınmaevlerinin içine bakıldığında ise bambaşka bir dünya olduğu Sallan Gül?ün alan araştırması ile ortaya çıkıyor. Başta yöneticiler olmak üzere sığınmaevi çalışanları buraya sığınan kadınları geçici misafirler olarak görüyor. Kadınların şiddet görmesini ise normal karşılayarak erkek akla uygun söylemlerle yaşıyorlar: ?Kadın değil, aile odaklı düşünülmelidir. Biz kadınları aileleriyle barıştırıp evine göndermeye çalışıyoruz. Kocayı, babayı arayıp barıştırıyoruz.?, ?Kadınlar kendi ayakları üzerinde duramıyorlar, kocalarına, babalarına bağımlılar, bu nedenle kadınların yarısından fazlası eşlerine dönmek istemektedirler.? (s. 116.) Bu zihniyetle ?misafir edilen? kadınların birçoğu gidecekleri başka bir yer olmadığından ve sığınmaevlerinde kalabilecekleri süre 3 ay ile sınırlı olduğundan evlerine/şiddete geri dönmek zorunda kalıyorlar.

Sallan Gül her ne kadar günümüz sığınmaevlerinin eleştirilmesi gereken asıl noktasına -sığınmaevlerinden çıktığında kadın cinayetlerine kurban giden kadınlar- değinmemişse de Türkiye?de sığınmaevlerinin durumunun vahamet taşıdığını hissetirmeden geçemiyor. İktidarın ve ?kadının sorumluluğunu taşıyamayan- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı?nın bu konuda neler yaptığı/yapmadığı konusuna değinmese de belediyelerin bu konudaki görüşlerini gözler önüne seriyor. Kitapta eleştirel bir dil yerine sosyolojik bir üslup kullanmayı tercih eden Sallan Gül, sığınmaevlerinin kadınların kendilerini rahatça ifade edemediği, kadın oldukları için baskı görmelerinin normalleştirildiği, erkek egemen sistemin sığınmaevlerinde de kendini gösterdiğini belirtiyor (s.243). Bugün Türkiye?deki kadın sığınmaevlerinin sorununu çözmenin yolu kadınların özgüvenini artırmaktan, bilinç yükseltmekten, kadercilikten sıyrılmaları için gerekli desteği vermekten, sırf kadın oldukları için baskı görmedikleri ?mümkün bir dünya?dan geçiyor.

Elif Kutlu

Kitabın Künyesi
Türkiye’de Kadın Sığınmaevleri
(Erkek Şiddetinden Uzak Yaşama Açılan Kapılar mı?)
Songül Sallan Gül
Bağlam Yayınları / Araştırma-İnceleme Dizisi
Tasarım : Canan Suner
İstanbul, 2011, 1. Basım
278 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir