Klasik Servet Toplumu: Balzac ve Austen’ın Dünyası – Thomas Piketty

19. yüzyıl romancıları yaşadıkları dönemin toplumsal yapısını tasvir etmek için elbette bugün kullandığımız kategorileri kullanmamıştır, ancak bugün de sahip olduğumuz yerleşik bir mantığı, rahat bir yaşamı yalnızca büyük servetin sağlayabileceği mantığını derinlemesine tasvir etmişlerdir.

Para birimi, edebi tarz ya da konu seçimi haricinde, Manş Denizi’nin iki ayrı yakasında, Balzac ve Austen tarafından ayrıntılı bir biçimde dile getirilen eşitsizlik yapıları, büyüklük seviyeleri ve tutarlar çarpıcı bir biçimde benzerdir. 2. Bölüm’de belirttiğimiz gibi, her iki romancının da tasvir ettiği enflasyonsuz dünyada parasal simgeler büyük ölçüde sabitti, bu sayede de orta halli bir durumdan çıkıp, asgari derecede seçkin bir yaşam sürebilmek için ne kadarlık bir gelir (ya da servet) gerektiğini tam olarak yazabiliyorlardı. Her iki yazar için de maddi ve psikolojik eşik, dönemin ortalama gelirinin 30 katıydı. Bu seviyenin altına düşüldüğünde, bir Balzac ya da bir Austen karakterinin onurlu bir yaşam sürmesi zorlaşıyordu. 19. yüzyıl İngiltere’si ya da Fransa’sında en zengin %1’lik dilimdekilerin bu eşiği geçmesi pekâlâ mümkündü (en üst %0,5’lik, hele %0,1’lik dilimdekiler için hiç sorun değildi): Bu toplumsal kesimin sınırları belliydi ve makul sayıda insanı kapsıyordu. Bu kesim bir azınlıktı elbette, ancak bu kesime mensup insan sayısının toplumun yapısını tayin etmeye ve bir roman dünyasını beslemeye yettiğini söyleyebiliriz. Ama ne denli yüksek ücrete sahip olursa olsun meslek sahibi hiç kimsenin dahil olamayacağı bir kesimden söz ediyoruz: En yüksek ücret alan %1’lik dilimdekilerin böyle bir yaşam standardını yakalaması kesinlikle mümkün değildi (en yüksek ücretli %0,1’lik dilim için bile).

Bu romanların çoğunda maddi, toplumsal ve psikolojik unsurlar birbirlerinden ayrılmaz bir biçimde daha ilk sayfalarda okura takdim edilmiş ve ilerleyen bölümlerde bu çerçeveye atıf yapılmıştır. Bu sayede okur romandaki karakterleri toplumun geri kalanından ayıran şeyleri, onların hayatlarına, mücadelelerine, stratejilerine ve umutlarına şekil veren maddi göstergeleri akılda tutabiliyordu. Goriot Baba’da yaşlı adam gözden düşünce, Vauquer’nin pansiyonunun en pis odasında kalmaya ve yıllık harcamalarını 500 franka (yaklaşık olarak dönemin ortalama yıllık geliridir -Balzac için yoksulluk sınırı budur) düşürmek için en kötü yemeklerle beslenmeye mecbur kalır. Yaşlı adam, kızları için her türlü fedakârlığı yapmış ve her birinin 500.000 franklık bir drahoma ya da ortalama gelirin 50 katı olan 25.000 frank değerinde yıllık rant elde etmesini sağlamıştır: Balzac’ın romanlarında servet birimi, gerçek varlığın ve seçkin yaşamın sembolü budur. İki kesim arasındaki tezat bu nedenle romanın en başında kurulur. Balzac yine de fakru-zaruret ile gerçek varlık arasında her türlü -bazıları daha orta halli olan- ara durumlar var olduğunu unutmaz. Rastignac’ların Angouléme yakınındaki küçük arazisi yılda zar zor 3.000 frank getirmektedir (ortalama gelirin 6 katı). Balzac’a göre bu, kırsal kesimin soylularının parasızlığını gösteren tipik bir örnektir, Eugéne’in ailesi onun başkentteki hukuk eğitimi için yılda yalnızca 1.200 frank harcayabilecek durumdadır. Vautrin’in söylevinde, genç Rastignac’ın uzun bir çaba sonrasında kraliyet savcısı olarak bir ihtimal kazanabileceği 5.000 franklık (ortalama gelirin 10 katı) yıllık ücret orta halli kesimin durumunu temsil eder -eğitimle de hiçbir yere varamaz. Balzac amacın asgari olarak dönemin ortalama gelirinin 20-30, hatta 50 katına ya da daha fazlasına, Matmazel Victorine’in bir milyon frankının getireceği yıllık 50.000 franka, yani ortalama gelirin 100 katına ulaşmak olduğu bir toplumu resmeder (Delphine ve Anastasie buna drahoma sayesinde ulaşmıştır).

César Birotteau’da gözüpek parfümcü de bir milyon franklık bir servete kavuşur, yarısını kendisi ve karısı için saklar ve 500.000 frankını kızının drahoması için feda eder: Böylelikle, kızının daha iyi bir evlilik yapabileceğini ve damadı olacak kişinin noter Roguin’in işini rahatça devralabileceğini düşünmektedir. Karısı onun gerçekçi davranmasını ister ve onu yıllık 2.000 frank gelirle emekli olabilecekleri ve kızlarını da yalnızca 8.000 franklık bir rant karşılığında evlendirebilecekleri konusunda ikna etmeye çalışır, ancak Cesar onu dinlemez: Sonunun, yalnızca 5.000 franklık bir rantla emekli olmuş ortağı Pillerault’ya benzemesini istemez. İyi bir yaşam için, ortalama gelirin 20-30 katı bir gelire sahip olmak zorundadır: 5-10 katı bir gelirle insan sadece hayatta kalmayı başarabilir.

Aynı büyüklük seviyelerini Manş’ın öteki yakasında da buluyoruz. Akıl ve Tutku’da, hem maddi hem psikolojik boyuta sahip çekirdek olay, kitabın en başında John Dashwood ve karısı Fanny arasında geçen korkunç diyalogla kurulur. Dönemin ortalama gelirinin 100 katı kadar, yani yılda 4.000 pound gelir getiren Norland arazisi John’a miras kalmıştır (1800-1810 döneminde yıllık ortalama gelir 30 poundun biraz üstündeydi). Norland büyük bir arazidir, Jane Austen romanlarındaki servetin zirvesidir. Albay Brandon da yılda 2.000 poundluk bir gelir getiren Delaford arazisiyle (ortalama gelirin 60 katından fazla) dönemin büyük bir arazi sahibi profiline sahiptir; diğer romanlarda yıllık 1.000 poundun bir Austen kahramanı için fazlasıyla yeterli olduğunu görürüz. Buna karşılık yılda 600 pound (ortalama gelirin 20 katı) gelir elde eden John Willoughby söz konusu olduğunda, bu yetersiz kabul edilir ve bu kadar yakışıklı ve müsrif bir adamın bu kadar az parayla nasıl bu denli rahat bir yaşam sürdürdüğü çevresi için merak konusu olur. Marianne’ı perişan ve teselli edilemez bir halde bırakıp, 50.000 poundluk (yıllık 2.500 poundluk rant ya da ortalama gelirin 80 katı) bir drahomaya sahip Miss Grey’i tercih etmesinin sebebi de kuşkusuz budur -Miss Grey’in drahoması (o dönemin döviz kuruna göre çevrildiğinde) Matmazel Victorine’in bir milyon franklık drahomasıyla neredeyse aynı değerdedir. Balzac’ta da olduğu gibi, bunun yarısı kadar -Delphine ya da Anastasie’nin sahip olduğu gibi- bir drahoma da fazlasıyla tatmin edicidir. Mesela, Lord Norton’ın tek kızı Miss Morton 30.000 poundluk sermayesiyle (1.500 pound ya da ortalama gelirin 50 katı gelir), ideal bir vâris ve oğluna eş arayan her anne için ideal bir seçenektir; bu annelerin başında ise onun oğlu Edward ile evlendiğini hayal eden Mrs. Ferrars gelmektedir.

İlk sayfalardan itibaren John Dashwood’un zenginliği ile onun üvey kardeşleri Elinor, Marianne ve Margaret’ın yoksulluğu arasındaki tezatı görürüz, üvey kardeşleri anneleriyle birlikte yılda 500 poundluk bir gelirle geçinmek zorundadır (kişi başına 125 pound düşer, bu da ortalama gelirin yalnızca 4 katıdır) ve böyle bir gelir onların uygun eşler bulmaları için yeterli değildir. Devonshire bölgesinin dedikodularına zevkle hâkim olan Mrs. Jennings, onları balolardan, nezaket ziyaretlerinden ve müzikli akşam toplantılarından haberdar etmeye bayılır. Böylece hem iyi zaman geçireceklerini, hem de genç ve çekici adaylarla tanışabileceklerini düşünür, sözünü de pek sakınmaz: “Servetinizin küçük olması onlarda tereddüt yaratmış olabilir.” Balzac’ta olduğu gibi, Jane Austen’ın romanlarında da mütevazı bir yaşam için ortalama gelirin 5-10 katı bir gelir gerekir. Yıllık 30 poundluk bir gelire yakın ya da bu gelirin altındaki olasılıklardan bahsedilmez bile, bunun sebebi de bu seviyenin hizmetçilerin yaşam koşullarından biraz daha iyi koşullara karşılık gelmesidir, yani sözünü etmeye bile değmez. Edward Ferrars yıllık 200 pound bir gelirle Deliford papazı olmayı kabul ettiğinde (ortalama gelirin 6-7 katı), neredeyse bir aziz muamelesi görür. Bir yandan da dengiyle evlenmediği için ailesinin ceza olarak bıraktığı küçük servetten ve Elinor’un evlenirken getirdiği cüzi drahomadan gelir elde etse de, çiftin durumu pek de iç açıcı değildir ve “İkisi de yıllık üç yüz elli poundluk bir gelirin yaşamın zevkini çıkarmalarına yeteceğini düşünecek kadar âşık değildi.” Bu mutlu ve erdemli neticenin meselenin özünü görmemize engel olmasına izin vermeyelim: Ölüm döşeğindeki babasına söz vermiş olmasına rağmen, nefret uyandıran Fanny’nin tavsiyesine uyup, üvey kardeşlerine yardım etmeyi ya da devasa servetinin bir parçasını onlarla paylaşmayı reddeden John Dashwood, Elinor ve Marianne’ı orta halli ve onur kırıcı bir yaşam sürmeye zorlar. Onların kaderi kitabın başındaki dehşet verici diyalogla tayin edilmiştir.

19. yüzyılın sonunda aynı türden bir parasal düzeni ve eşitsizlik yapısını ABD’de de görebiliyoruz. Henry James’in 1881 yılında yayımlanan ve William Wyler tarafından “The Heiress” [Miras] (1949) adıyla sinemaya muhteşem bir biçimde uyarlanan Washington Square [Washington Meydanı] isimli romanında, olaylar drahomanın tutarına dair bir kafa karışıklığının etrafında döner. Rakamların acımasızlığını ve şakaya gelmediklerini keşfederiz. Catherine Sloper’ın nişanlısı, drahoma rantının bel bağladığı gibi 30.000 değil, 10.000 dolar değerinde olduğunu (ortalama gelirin 60 katı yerine 20 katı) öğrenince kaçar. Catherine’in otoriter, aşırı zengin dul babası, Savaş ve Barış’ta Prens Bolkonski’nin Prenses Marie’nin karşısındaki halini andıran bir biçimde, Catherine’e “Çok çirkinsin” der. Orson Welles de The Magnificent Ambersons [Şahane Ambersonlar] filminde, bir zamanlar yıllık 60.000 dolar geliri varken (ortalama gelirin 120 katı), 1900-1910 civarında otomobil devrimi yüzünden her şeyini kaybedip, yıllık 350 dolardan az (ortalama gelirin altında) bir ücretle işe giren ukala vâris George’un düşüşünü anlatır.

Thomas Piketty

Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital
Çeviren: Hande Koçak
TÜRKİYE İŞ BANKASI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir