Mahalledeki Canavar: İçimizdeki Alman Tanrısı Hakkında Tuhaf Bir Kıssa
Aziz okuyucularım, hele bir soluklanın da size bu ecnebi doktorların, filozofların akıl sır ermez laflarından bir demet sunayım. Geçen gün elime bir yazı geçti, İsviçreli bir ruh hekimi olan Carl Jung isminde bir zat kaleme almış. Diyor ki bu hekim, Alman milleti gibi aklı başında, kuralcı, her işi saati saatine gören bir milletin nasıl olup da bir anda cinnet geçirip bütün dünyayı ateşe verdiğini anladım, diyor. Sebebini de nerde bulmuş dersiniz? Eskilerin paslı sandığından çıkardığı Wotan ismindeki bir tanrıda!
Hele durun, “Aman efendi, sen de masal anlatıyorsun” demeyin. Bu işin içinde bizim mahallede, hatta kendi içimizde bile görebileceğimiz acayip bir bit yeniği var.
Wotan Dediğin Kimdir, Necidir?
Şimdi bu Wotan, diyorlar, eski Almanların fırtına tanrısıymış. Tek gözlü, tekinsiz, sağı solu belli olmayan, hem bilge hem de zır deli bir herif. Elinde mızrak, başında kurtlar, kargalar… Tam bir mahalle kabadayısı, ama tanrı olanından! Kavga, gürültü, coşku, savaş… Hepsi bundan sorulurmuş.
Sonra ne olmuş? Medeniyet gelmiş efendim. Akıl, mantık, nizam, intizam gelmiş. Almanlar bu Wotan denilen serseri tanrıyı almışlar, ruhlarının en karanlık bodrum katına kilitlemişler. Üstüne de yedi kilit vurmuşlar. Demişler ki, “Aman, sen burada uslu uslu otur. Biz artık kravat takıp felsefe konuşan, fabrikada tıkır tıkır çalışan medeni insanlar olacağız.”
Jung hekimin dediğine göre, o bodruma kilitlenen canavar orada uslu durmamış. Yüzlerce yıl kapıyı tırmalamış, zincirleri ısırmış. Medeniyet cilası dökülmeye, akıl ve mantık yorulmaya başlayınca da, “GÜM!” diye kapıyı kırıp dışarı fırlamış! İşte o vakit, o kuralcı, o aklı başında milletin tepesine bu Wotan cini çıkıvermiş. Milyonlarca insan, sanki bir ayin yapar gibi, tek bir adamın peşine takılıp dünyayı birbirine katmış.
Yani velhasıl kelam, diyor ki ecnebi hekim, o bastırdığınız, “ilkel” diye hor gördüğünüz ne varsa, bir gün en olmadık yerden, en korkunç şekilde kafanızı çıkarır!
Peki Bu Kıssanın Bizim Mahalleyle Ne Alakası Var?
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. Bu Wotan dediğimiz zıpır sadece Almanlara mı musallat olmuş? Hiç sanmıyorum. Bizim mahallede de onun nice akrabaları cirit atıyor.
- Trafikteki Wotan: Bakın bakalım etrafınıza. Dükkânında “Müşteri velinimetimizdir” diye tabela asan o sakin esnaf Münir Bey, arabasının direksiyonuna geçince nasıl da bambaşka bir mahlûka dönüşüyor? Normalde karıncayı incitmeyen adam, bir korna sesine tek gözü dönmüş bir canavar gibi bağırıp çağırmıyor mu? İşte o Münir Bey’in içindeki Wotan, o an bodrumdan fırlamıştır.
- Stadyumdaki Wotan: Ya o takım tutma meselesi… Maç günleri kahvehaneye gidin bakın. Akıllı uslu memurlar, mühendisler, babalar… Kendi takımının bir golüyle nasıl da kendinden geçip coşuyor, rakip takıma küfür kıyamet bağırıyor? O an mantık yoktur, sadece ait olunan kabilenin coşkusu vardır. İşte o coşku, Wotan’ın fırtınasıdır.
- Sosyal Medyadaki Wotan: En fenası da bu yeniyetme Wotan’dır. Yüzünü görmediğimiz, kim olduğunu bilmediğimiz insanlar, bir takma ismin arkasına saklanıp en medeni insanın bile ağzına alamayacağı lafları nasıl da pervasızca ediyorlar? O klavyenin başında, o an o kadar güçlü, o kadar haklı ve o kadar acımasızlar ki… Sanki ellerinde mızrak, bütün dünyaya meydan okuyorlar.
Eleştirel Gözle Bir Soru: İyi de Bu Bahane mi Şimdi?
Jung hekimin bu lafları pek derin, pek havalı… Lakin bir yandan da pek tehlikeli.
Şimdi Münir Bey trafikte birine dalaşsa, sonra da “Ne yapayım efendim, içimdeki Wotan coştu, elimde değildi!” mi diyecek? Hırsız, arsız, uğursuz ne kadar adam varsa, hepsi yaptıkları fenalığa “içimdeki canavar çıktı” diye bir kılıf mı uyduracak? Sorumluluk nerede kaldı? Akıl, irade, vicdan dediğimiz şeyler süs biberi midir?
Bu “içimizdeki ilkel güç” meselesini romantik bir kahramanlık hikâyesine çevirmek, aklın ve medeniyetin o incecik zarını yırtıp atmak demektir. O bodrumdaki canavarı oraya kilitlemek için insanoğlu binlerce yıl uğraştı. Şimdi onu salıverelim diye alkış mı tutacağız?
Diyeceğim o ki aziz okuyucularım, bu ecnebi hekimin tespiti doğrudur; evet, hepimizin içinde bastırdığımız, ilkel, tekinsiz bir yan var. Lakin marifet, o canavarı salıverip onun atına binmek değil, o canavarın varlığını bilip, aklın ve vicdanın dizginlerini elden bırakmamaktır. Yoksa halimiz, o Almanların halinden beter olur.
Aman efendim, aklımıza sahip çıkalım. O bodrumun kapısını da sıkı sıkı kapalı tutalım. Lazım olursa, anahtarını da denize atalım, ne olur ne olmaz!



