Modern Toplumun Acımasız Paradoksu: Mutsuzluğun İlaca Dönüşümü

Hayal edin: İnsanları korkunç derecede mutsuz eden koşullara maruz bırakan, sonra bu mutsuzluğu ortadan kaldırmak için onlara ilaç veren bir toplum. Kulağa bir bilim kurgu romanından fırlamış gibi mi geliyor? Yoksa tanıdık mı?

Ne yazık ki, bu kurgu çoktan gerçeğimizin bir parçası oldu. Modern toplum, bizi depresyona, anksiyeteye ve derin bir yabancılaşmaya iten koşulları değiştirmek yerine, bu acıyı hissetmememizi sağlayan hapları elimize tutuşturuyor. Antidepresanlar, bireysel mutsuzluğun değil, bizzat sistemin bir semptomudur.


Sistem Hasta, Tedavi Bireysel

Hepimiz, “her şey yolunda” maskesini takarak işimize gidiyor, sonsuz bir rekabet döngüsünde yoruluyor ve sosyal medyada kusursuz hayatlar sergiliyoruz. Bu yapay dünya, gerçek duygularımızı bastırmamızı, kendi içimizde biriken hayal kırıklıklarını ve öfkeyi görmezden gelmemizi bekliyor. Sonra da bu baskı dayanılmaz hale geldiğinde, “çözüm” olarak bir kimyasal sunuluyor.

Bu yaklaşım, bireyin iç dünyasını, aksi halde tahammül edilemez bulacağı sosyal koşullara uyum sağlayacak şekilde değiştirmeyi amaçlar. Sanki bize “Durumdan şikayet etme, sen kendini duruma uydur” deniyor. Bu, sadece bir semptom tedavisi değil, aynı zamanda sistemik sorunları bireysel yetersizlik gibi göstermenin sinsi bir yoludur.


Neden Gerçekten Mutsuzuz?

Gerçek mutsuzluğumuzun kaynağı, genellikle bireysel hatalarımızda değil, içinde yaşadığımız sistemin kendisindedir:

  • Anlamsız işler: Hayatımızın büyük bir kısmını, sadece kâr maksimizasyonuna hizmet eden, yaratıcılığımızı körelten ve bize bir amaç duygusu vermeyen işlerde harcıyoruz.
  • Toplumsal izolasyon: Sanal bağlantılarımız arttıkça, gerçek, anlamlı ve derin ilişkilerden uzaklaşıyoruz.
  • Kontrolsüz teknoloji: Sürekli dikkat dağıtan akıllı telefonlar ve sosyal medya algoritmaları, bizi anı yaşamaktan alıkoyuyor ve sürekli bir yetersizlik hissi yaratıyor.
  • Doğadan kopuş: Beton ormanlarda yaşayarak, insan ruhunun en temel ihtiyaçlarından biri olan doğa ile bağımızı yitiriyoruz.

Bu koşullar mutsuzluğa davetiye çıkarırken, bize sunulan tek çözüm bu koşulları değiştirmek değil, onlara karşı hissizleşmek oluyor.


Haplar Çözüm Mü?

Elbette, ruh sağlığı sorunları ciddiye alınmalı ve tıbbi destek gerektirebilir. Ancak asıl sorgulamamız gereken, bizi hasta eden bir dünyada yaşamaya devam ederken, bu acıyı dindirmek için sürekli ilaca başvurmanın ne kadar sürdürülebilir olduğudur.

Belki de gerçek çözüm, bizi hasta eden toplumu değiştirmekten geçiyordur. Ya da en azından, kendi mutsuzluğumuzun kaynağını sadece içimizde değil, etrafımızdaki dünyada da aramamızdan. Aksi takdirde, birer robota dönüşerek, tahammül edilemez olanı “normal” kabul etmeye devam edeceğiz.