Nobel Ödülü, 27 Kasım 1895 tarihli ve 30 Aralık 1896 tarihinde Stokholm’de açıklanan vasiyetnamesiyle Alfred Nobel tarafından kurulan derneğin verdiği bir ödüldür. İlk Nobel ödülleri 1901 tarihinde verilmeye başlanmıştır.
Nobel ödülünün kaynağı dinamit ölümlerinden elde edilen paradır. Alfred Nobel dinamiti icat ettikten sonra Avrupa’da savaşan taraflara satarak insanların ölümünden milyonlarca dolar kazanmıştır.
?Sonuçta Nobel Vakfı’nın parası, dinamiti bulan Alfred Nobel’in büyük payına sahip olduğu Bosfors silah fabrikasının kârından gelmektedir. Tarafsız ülke İsveç’in en eleştirilecek yanı, bu teknolojiyi durmadan geliştiren silah fabrikalarıdır.” Demir Özlü
Nobel ödüllerinin verilmesinde Fizik, Kimya ve Tıp alanlarındaki seçimlerin, sektörlere yatırım yapan dev tekellerce satın alındığı, “Barış” ödülünde siyasi amaç güdüldüğü ve edebiyatta yazarlık yeteneğindense uluslararası politik dengelerin gözetildiği biliniyor.
Fizik, kimya, tıp, fizyoloji, edebiyat ve barışa hizmet olmak üzere toplam beş dalda Nobel Ödüllerini başlatan, babası da silah üreticisi olan, patlayıcı madde tüccarı Alfred Nobel, dinamit barutunu ve benzeri patlayıcı madde çeşitlerini bulan kişidir.
Fransa’nın İtalya ile gerginliğinde İtalya’nın yanında yer aldı. İtalya’nın San Remo şehrine yerleşti, patlayıcı madde laboratuvarını oraya taşıdı. “Barış” Ödülü veren Alfred Nobel aynı zamanda buluşunun kendisine ait olduğunu iddaa ettiği “Kordit” adlı patlayıcı madde konusunda İngiliz hükümeti aleyhine dava açabilecek kadar da “savaş”cıdır.
Jean Paul Sartre?da aydın tavrı ve Nobel edebiyat ödülünü reddedişi
1964 yılında Les Mots (Sözcükler) adlı yapıtıyla değer görüldüğü Nobel edebiyat ödülünü reddetmesi, dünya görüşü ve karakterine ödünsüz bağlılığının bir göstergesidir.
1940?ta düşünce, eylem ve ilişkileri nedeniyle Naziler tarafından esir alındı ve bir Nazi toplama kampına götürüldü. Esaretten kurtuluşunun ardından faşizme karşı Fransız direniş hareketine katıldı.
Sartre için anti-faşist direnişle, sanatsal üretim birbirinin karşısında şeyler değildi. Zira her ikisi de aydın olmanın doğal ve zorunlu sonucudur. Faşizmin hâkim olduğu koşullarda silah ve kalem birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Ki düşünce ve davranış bütünselliği aydın olmanın olmazsa olmazları arasındadır.
Diyalektik Aklın Eleştirisi’nde Jean Paul Sartre, varoluşçulukla Marx’ın diyalektik yöntemini sorgularken Marksizmin, ?çağımızın aşılmaz bir felsefi ufku olduğu? saptamasını yapar. Jean Paul Sartre, bir aydın ya da entelektüel olarak yaşamı boyunca çok özel bir konumda durmuş, her zaman bu aydın konumu üzerinden tartışmalar yürütülmesine vesile olmuştur. Hem savunduğu hem de uyguladığı aydın tavrı, Jean Paul Sartre’ı entelektüeller arasında ayrıksı bir konumda tutar. Öyle ki, Jean Paul Sartre, hem tamamen özgürlükçü ve bağımsız bir konumda bulunup hem de sıkı bağlanımları gerektiren pek çok politik tavrı, tereddüde ya da tutarsızlığa düşmeksizin ve zamanının bütün sorunları konusunda neredeyse aktif bir tavır sergileyebilmiştir. Bu bakımdan aydın olmanın kült bir örneğine dönüşen Jean Paul Sartre, ?çağının tanığı ve vicdanı?dır. Yine Jean Paul Sartre’ın anladığı ve savunduğu anlamda aydın, ister eylem alanında ister yazı masasında olsun, esasta aydını aydın yapan nitelik, yaşadığı zamanın dünyasına sırt çevirmeyen, bu dönemin gerçekliklerinden ve çelişkilerinden kaçınmayan, aksine tutumunu ve eylemini bu gerçeklikler ve çıkmazlardan hareketle oluşturup belirleyen tavrıdır. Jean Paul Sartre, bu noktada kuram ve eylem adamı niteliklerini birleştirmiş durumdadır.
Le Figaro gazetesinin 23 Ekim 1964 sayısına bir mektup yazarak ödülü reddetmesinin yol açtığı skandal için özür dilemiş; ödüllerin kime gideceğini belirleyen ?Swedish Academy?nin karar verdikten sonra değişiklik yapmadığını bilmediğini, mektuplar yazarak ödülün kendisine verilmesini engellemeye çalıştığını belirtmiştir. Mektubunda amacının asla Akademi’yi ya da ödülü küçümsemek olmadığını, kendi kişisel ve nesnel görüşleri sebebiyle ödülü kabul etmeyeceğini belirtmiş; kişisel sebeplerine gelince, Jean Paul Sartre, bir yazarın görevi ne olmalıdır anlayışı doğrultusuna göre resmi ödülleri her zaman reddettiğini, bu yüzden Nobel’i reddedeceğinin de önceden tahmin edilmesi gerektiğini açıklamıştır. Aynı nedenlerden dolayı Legion of Honour?u ve College de France?da görev almayı da reddettiğini, hatta kendisine önerilse Lenin Prise?ı bile reddedeceğini bir kere daha belirtmiştir.
Jean Paul Sartre’a göre bir yazarın böyle bir ödülü kabul etmesi onun kişisel hedeflerini ödül veren bir kuruma göre yönlendirmesi anlamına geliyormuş, her şeyden önce, bir yazarın kendisinin bir ?kurum? a dönüştürülmesine izin vermemesi gerektiğine inanıyormuş. Jean Paul Sartre, nesnel nedenleri arasında, doğu ve batı arasındaki kültürel alışverişin insanlar ve kültürler arasında, herhangi bir kurumun aracılığı olmadan yapılması gerektiği tezini öncelikli neden olarak göstermiş. Ayrıca, Jean Paul Sartre’a göre, geçmişteki ödüllerin dağıtımı da her ideoloji ve ulustan yazarları eşit bir şekilde temsil etmemekteymiş. Ödülü kabul etmesinin haksız yorumlara yol açabileceğini düşünüyormuş. Jean Paul Sartre resmi açıklamasını İsveç halkından özür dileyerek bitirmiş. ?Resmi payeleri hep reddettim. Legion d?Honneur?ü de kabul etmemiştim. Fransız akademisine de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici bir paye dahi olsa, bunlar kişisel nedenlerim. Bir de bu ödülü verenlerin konumundan dolayı, kabul edemem.
(…) benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin intikam alma girişiminden başka birşey değildir.”
Fizik ve Kimya ödülleri İsveç Akademisi, Tıp ve Fizyoloji ödülleri Stokholm Karolin Enstitüsü, Edebiyat ödülü Stokholm akademisi, Barış ödülü de Norveç Storting’i tarafından seçilen beş kişilik bir komisyon tarafından dağıtılır.
Nobel Edebiyat ödülleri her yıl Alfred Nobel’in sözleri ile bir idealist eğilimi en farklı şekilde ifade eden yazara verilmektedir. İsveç Akademisi her yıl bu ödüle layık kişileri seçmektedir. Alfred Nobelin bu sözü aslında başta birçok tartışmaya neden olmuştur. İsveç dilinde ‘idealisk’ kelimesi ‘idealistik’ ve ‘ideal’ olarak çevrilmektedir. Bu da Lev Tolstoy ve Henrik İbsen gibi dünyaca tanınmış yazarların başlarda yazdıkları yeterince idealistik bulunmadığından ötürü bu ödülü alamamalarına yol açmıştır.