Orpheus’un Liri mi, Yoksa Engelli Ruhun Feryadı mı?

Melankolik Şairin Derdi: O Farklılık, Züğürt Tesellisi Değil, Esas Varlıktır!

Yazar: Âkil Bîçare

(Hayatı Yorumlamayı Reddettiği İçin Yargılanan Ruhların Nâmı)


Aziz Okuyucularım, Ey Sessizliğin Sesini İşitenler!

Şimdi size, Avusturyalı o melankolik şair Rainer Maria Rilke Efendi’nin “Orpheus’a Soneler” dediği, felsefi derinliği olan bir fena dertten bahsedeceğim. O koca koca soneler, güya ölen genç bir kızın hatırasına yazılmıştır. Ama inanın ki, o mesele sadece bir mezar taşı yazıtı (Grab-Mal) değildir; bu, farklılıkları yüzünden toplumun görünmez kıldığı, o dilsiz kalmış ruhların ahvalini anlatır!

Gelin, o yüce mısraları, engelliliğin ve otizmin labirentine sokup, bu iki dünyanın nasıl da aynı kederi taşıdığını görelim.


I. Orpheus’un Şarkısı: Farklılığın İletişimi

Şiirin ana kahramanı Orpheus, elinde lirle hayvanları, ağaçları bile konuşturan **”lirli tanrı”**dır. O, ölümle (görünmezlikle) yaşam arasında köprü kurar.

  • Engellilik Açısından Yorum: Orpheus’un bu şarkısı, bizim otizmli bireyin iletişim biçimidir! Toplumun o kaba, mantıkçı dili (logos) ile konuşamayan, lakin sanatla, müzikle, ritimle, beden diliyle bütün kâinatı titreten bir sese sahiptir.
    • Gündelik Hali: Bizim o efendi zannedip “Konuşamıyor!” dediğimiz çocuk, aslında kendi içindeki lirle konuşuyordur. Orijinal şiir, ormanın ve hayvanların Orpheus’u dinlediğini söyler. Heyhat! Bizim sığ aklımız, sadece kelimeleri duyduğu için, o müziği işitemez. Orpheus’un şarkısı, nörotipik kalıplara sığmayan yaratıcı ifadenin ta kendisidir.

II. Yıkım ve Dönüşüm: Wera’nın Dansı ve Toplumun Gafleti

Rilke, eseri, genç yaşta ölen dansçı Wera’nın anısına yazar. Şiir, ölümden sonra bile dönüşümün (metamorfozun) devam ettiğini vurgular.

  • Engelliliğin “Ölümü”: Wera’nın ölümü, sosyal olarak marjinalleştirilmiş, yok sayılmış (görünmez kılınmış) engelli kimliğin “sosyal ölümü”nü simgeler. Toplum, farklı bir bedeni/zihni anlamayınca, onu “mevcut değilmiş” gibi kabul eder.
  • Dönüşüm Talep Ediliyor: Oysa Rilke, kızı Wera’nın hayaletinin (Grab-Mal), şaire yazmasını emrettiğini söyler. Bu ne demektir? Kaybolan o farklı varoluş, geri gelip toplumu dönüşüme zorluyordur! Bizi, o taşlaşmış, kaskatı ön yargılarımızdan arındırıp, hayatın akışına uyum sağlamaya çağırıyordur. Farklılık, bir kusur değil, bir varoluş biçimi olarak kabul edilmeyi talep eder!

III. Bölünmüş Akıl ve Apollo Tapınağı

Şiirde geçen o meşhur dize: “Onun aklı bölünmüş ikiye. Farklı yönlerin kesiştiği kalp yollarında yok bir tapınak, adanmış Apollo’ya.”

  • Otizmin İkilemi: Bu dize, tam da otistik veya nörodiverjan bireyin yaşadığı içsel ikilemi anlatır. Bir yanda kendi zengin, içsel mantığı ve akışı vardır; diğer yanda ise toplumun dayattığı, tek tip “Apollo tapınağı” (rasyonel, mantıksal, tek doğru iletişim biçimi).
  • Tapınak Yok: Bu iki dünyanın kesiştiği yerde, yani kabulde ve anlayışta, bir tapınak yoktur. Zira toplum, bölünmüş aklı (farklı biliş biçimlerini) kutsamaz, sadece baskılar. Bireyin ruhsal çabası, bu iki yönü kendi içinde bütünlemektir, ama toplum onu anlamadığı için bunalıma sürükler.

Velhasıl: Rilke’nin bu yüce şiiri, sadece bir sevgiliye yazılmış mersiye değildir. Bu, Batı’nın “Normal” idealine bir meydan okumadır. Bize der ki: Kelimelerin ötesindeki müziği dinleyin! O farklı bedenlerdeki ve zihinlerdeki gizli Orpheus’ları anlamazsak, biz de o toplumsal duyarsızlığının arasında kalır, hayatın hakiki güzelliğini ve o ezilen ruhların feryadını asla işitemeyiz!