Otizm ve Engellilik: Metalaşan Bedenler ve Unutulan Sosyal Adalet

Çocuk Hakları Pazarlığı: Toplum, Neden Farklılığı “Maliyet” Olarak Görüyor?

Yazar: Âkil Bîçare (Eşitlikten Kaçan Politika, Farklılığı Nasıl İhmal Ediyor?)


Aziz Okuyucularım, Ey Hakkı Yenilen Bedenlerin Şahitleri!

Isaac Prilleltensky’nin o keskin analizi, bizlere engelli ve otizmli bireylerin yaşadığı sorunların kökenini, kapitalist toplumun değerler sisteminde aramamız gerektiğini gösteriyor. Bu mesele, ne basit bir tıbbi tanı ne de kişisel bir talihsizliktir; bu, toplumsal adaletsizliğin bir sonucudur.

I. Mutsuzluğun Kökü: Birey mi, Sistem mi?

Ekonomistler, gelip bize diyorlar ki: “Akıl hastalıklarını (otizmi, psikolojik krizleri) tedavi etmek, yoksulluğu gidermekten daha ucuzdur!” Bu, sadece bir hesap hatası değil, etik bir iflastır!

  1. Hastalığın Kaynağı: Sosyal psikologlar itiraz ediyor: Akıl hastalığı dediğiniz o sefalet, bireyin kendi kişisel kusurundan gelmez. Bu, toplumsal eşitsizliğin, sosyal güvensizliğin ve dışlanmanın doğrudan yarattığı bir sonuçtur. Engelli birey, sağlamcı toplumun katı üretim normlarına uymadığı için çift katmanlı bir baskı yaşar.
  2. Yoksulluk ve Stres: Engelli ailelerinin yaşadığı ekonomik yük, işsizlik ve sosyal destek eksikliği, doğrudan aile içi strese ve psikolojik sorunların artmasına neden olur. Bu durumda, çocuğun davranış sorunları veya duyusal hassasiyetleri, sistemin yarattığı sefaletin bir semptomu haline gelir. Biz, semptomu (otizmi) tedavi etmeye çalışırken, sebebi (yoksulluk ve dışlanmayı) görmezden geliyoruz.

II. Toplumsal Yatırımın İhmali: Çocuk Hakları Pazarlığı

Prilleltensky’nin analizi, toplumun çocuklara, özellikle de dezavantajlı çocuklara yönelik tavrının ne kadar acımasız olduğunu gösterir.

  1. Oyun Alanı Yoksa, Sağlık Nasıl Olsun? Sağlıklı bir yaşam için kişisel sağlık hizmetleri (hastane) kadar, kolektif değerler (güvenli parklar, kaliteli okullar) de şarttır. Otizmli veya engelli çocukların bütünleşme, eğitim ve gelişim ihtiyaçları vardır. Ancak toplum, lüks ve bireysel çıkarları (bankerlerin çıkarları) korurken, ortak alanlara ve sosyal hizmetlere yatırım yapmayı ihmal eder.
  2. Görünmez Emek ve Bencillik: Tıpkı yaşlılar için emeklilik fonu (çünkü oy kullanırlar) ayrılması gibi, engelli çocukların geleceği için de karşılaştırılabilir bir sosyal fon (kapsamlı eğitim, destek hizmetleri) yoktur. Siyasetçiler, engelli bireyin sorununu “ebeveynin hatasıdır” diye yaftalayıp, toplumsal sorumluluktan kaçarlar. Bu, politik bir bencilliktir ve çocuğun haklarını gaspetmektir.

III. Sınıf Mücadelesi ve Adalet Çağrısı

Bu durumun çözümü, bireysel terapiden çok, büyük toplumsal değişimlerde yatar.

  1. Dönüşüme Zorlamak: Toplumun, yeterince zengin olmasına rağmen, yoksulluğu ve eşitsizliği sürdürmesi, ahlaki bir cehalettir. Siyasetin gündemi, büyük kurumların vergi kaçakçılığından (sermayenin çıkarları) uzaklaşıp, engelli çocukların temel haklarına odaklanmalıdır.
  2. Değerlerin Dengelenmesi: Toplum, hürriyeti (bireysel çıkarı) eşitlik ve kardeşlikten üstün tuttuğu sürece, bu adaletsizlik devam edecektir. Engelli bireyler için bu, “bireysel özgürlüğün” ancak kolektif destek ve toplumsal adaletle mümkün olacağının en somut ispatıdır.

Sonuç: Engelli bireyin yaşadığı acı ve zorluklar, tedavi edilmesi gereken bireysel bir arıza değil, çürümüş bir toplumsal yapının semptomudur. Eğer biz, bu ahlaki cehaletten uyanıp, sağlamcı sisteme karşı koymazsak, o çocukların umutsuzluğu ve yoksulluğu, hepimizin kolektif vicdanını karartmaya devam edecektir!