Carl Gustav Jung’un kaleminden Sigmund Freud

Sigmund Freud25Psikiyatrist olmayı seçmekle zihinsel gelişme maceram başlamış oldu. Tüm saflığımla akıl hastalarını dıştan izlemeye başladım ve çarpıcı ruhsal süreçlerle karşılaştım. Bu vakaları içeriğini hiç anlamadan not ediyor ve sınıflandırıyordum. Zaten bu vakalar “patolojik” diye değerlendiriliyor ve iş orada bitiyordu. Zamanla daha iyi anladığım, paranoya, manik depresif delilik ve psikojenik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Carl Gustav Jung’un kaleminden kendi psikiyatrik çalışmaları

Burghölzli’de çıraklık dönemimi geçirdim. İlgilendiğim ve üzerinde araştırma yaptığım konuların başında benim için çok önemli olan şu soru geliyordu: “Ruhsal hastalığı olan birinin içinde gerçekte neler oluyor?” O zamanlar bunu çözemiyordum. Meslektaşlarım bu tür sorunsallarla ilgilenmiyordu. Psikiyatri hocaları da hastanın anlattıklarını dinlemiyorlardı bile. Dertleri, günlük teşhisleri nasıl koyacakları ya da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Carl Gustav Jung’un kaleminden kendi üniversite yılları

Bilime duyduğum ilgiye karşın, arada sırada felsefe kitaplarına döndüğüm de oluyordu. Meslek seçimi zamanı sinir bozacak kadar yaklaşmıştı. Liseyi bitirmeyi iple çekiyordum. Kuşkusuz, üniversiteye gidip doğabilim okuyacak ve gerçek bir şeyler öğrenecektim ama kendime bu sözü verir vermez kuşkularım yineleniyordu. Acaba, tarih ve felsefeye daha mı yatkındım? Mısır ve Babil’le

OKUMAK İÇİN TIKLA

Carl Gustav Jung’un kaleminden kendi okul yılları

I On bir yaşına basmam başka bir açıdan da önemli oldu. O yıl, Basel’deki liseye yollandım. Böylece kasabadaki arkadaşlarımdan koparılıp görkemli büyük evlerde oturan, olağanüstü güzel atların çektiği arabalarda dolaşan ve pürüzsüz Almanca ve Fransızca konuşan, babamdan çok daha güçlü kişilerin oluşturduğu “büyük dünya”nın bir parçası oldum. Bu kişilerin harçlıkları

OKUMAK İÇİN TIKLA

Carl Gustav Jung’un kaleminden kendi çocukluk dönemi

Doğumumdan (1875) altı ay sonra annemle babam, Konstanz Gölü’nün kenarındaki Kesswill’den, Ren Nehri’nin şelalelerinin olduğu yerin yamacındaki Laufen Sarayı’na ait rahip evine taşınmışlar. İlk anılarım iki ya da üç yaşıma ait. Rahip evini, bahçeyi, çamaşırhaneyi, kiliseyi, sarayı, şelaleleri, Wörth Köşkü’nü ve zangocun avlusunu anımsıyorum. Bu anılar, bir sis denizinde her

OKUMAK İÇİN TIKLA

SCHOPENHAUER: Yaşam Çağlarının Farklılığı Üzerine

Voltaire son derece güzel bir anlatımla şöyle demişti: Yaşının ruhuna sahip olmayan Yaşının tüm sıkıntılarını yaşar. Bu yüzden, bu mutluluk öğretisi incelememizin sonunda, yaşadığımız yılların bizde yarattığı değişikliklere bir bakış atmak uygun olacaktır. Tüm yaşamımız boyunca sadece şimdiki zamanın farkında oluruz, asla daha fazlasının değil. Şimdiki zamanın özelliği ise, başlangıçta önümüzde uzun

OKUMAK İÇİN TIKLA

SCHOPENHAUER: Bir Kimsenin, Neyi Temsil Ettiği Üzerine

Bu konu, yani, bizim başkalarının görüşündeki varoluşumuz, doğamızın özel bir zayıflığı sonucunda, istisnasız bir biçimde çok abartılır; oysa en küçük bir düşünüş bile, kendi başına bunun bizim mutluluğumuz açısından önemsiz olduğunu gösterebilir. Buna göre, her insanın ötekilerin elverişli görüşlerini fark eder etmez ve gururu bir biçimde okşanır okşanmaz neden içten

OKUMAK İÇİN TIKLA

SCHOPENHAUER: Bir Kimsenin Ne Olduğu Üzerine

Bir kimsenin ne olduğunun, onun mutluluğuna, sahip olduğu ya da temsil ettiği şeyden daha çok katkıda bulunduğunu zaten genel olarak kabul etmiştik. Her zaman, bir kimsenin ne olduğu ve buna göre kendinde neye sahip olduğu önemlidir: Çünkü bireyselliği ona sürekli ve her yerde eşlik eder ve yaşadığı her şey rengini bireyselliğinden alır. Her şeyin içinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

SCHOPENHAUER: Bir Kimsenin Neye Sahip Olduğu Üzerine

Mutluluk öğretmeni Epikuros, insan gereksinimlerini doğru ve güzel bir biçimde üç sınıfa ayırdı. Birinciler doğal ve zorunlu olanlardır: Bunlar, karşılanmadıklarında acı çekmeye neden olurlar. O halde bu sınıfa salt victus et amictus (beslenme ve giyinme) girer. Bu gereksinimleri karşılamak kolaydır. İkinciler ise doğal ama zorunlu olmayanlardır: Bu da cinsel doyum gereksinimidir; Laertius’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çevirikurgu: Bilimkurgudan Örneklerle – Cazibe Yiğit

Çevirikurgu, yani içinde çeviriyi ve çevirmenleri kahramanlaştıran kurgu türü son zamanlarda çeviribilim araştırmalarının önemli bir alanı haline geldi. Roman türünün klasik örneği olan Don Quixote çevirikurgunun ünlü eski örneklerinden biri sayılıyor. Edebiyat tarihi çevirikurgu eserlerin tarihi olarak yeniden okunuyor. Cazibe Yiğit, bu alana dair uygulamalı çalışmasında, Kim Stanley Robinson’ın 2312,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Renk Algısı ve Kandinsky’nin Manevi Sanatı

Renk Algısının Psikolojik Temelleri Renk algısı, insan beyninin görsel uyaranları işleme biçimine dayanan karmaşık bir süreçtir. İnsan gözü, retinadaki koni hücreleri aracılığıyla farklı dalga boylarındaki ışığı algılar ve bu bilgi, beynin görsel korteksinde anlamlandırılır. Üç renk teorisi, kırmızı, yeşil ve mavi koni hücrelerinin ışığı algılama biçimini açıklar; bu hücreler, farklı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şamanizmin Doğa Olayları Üzerinden Yarattığı Korku İklimi ve Toplumsal Hiyerarşi Üzerindeki Etkileri

Doğa Olaylarının Şamanist İnanç Sistemindeki Yeri Doğa olayları, Şamanizmin temel unsurlarından biri olarak, evrenin işleyişine dair anlam arayışında merkezi bir rol oynamıştır. Şamanist topluluklar, gök gürültüsü, fırtına, yıldırım, deprem gibi doğa olaylarını yalnızca fiziksel fenomenler olarak değil, aynı zamanda doğaüstü güçlerin ifadeleri olarak algılamışlardır. Bu topluluklar, doğanın bu güçlü ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Phillip Cole, Kötülük Miti: Geleneksel Kötülük Anlayışının Eleştirisi ve Etik Dönüşüm Engelleri

Ergün DOĞAN Kötülük Kavramının Geleneksel Çerçevesi Geleneksel kötülük anlayışı, bireylerin eylemlerini insanüstü bir boyuta taşıyarak, onları sıradan insan kimliğinden uzaklaştırır. Phillip Cole, Kötülük Miti adlı eserinde, bu yaklaşımın, failleri insanlık dışı varlıklar olarak resmederek, kötülüğün toplumsal ve bireysel kökenlerini anlamayı zorlaştırdığını savunur. Bu çerçeve, suçluların eylemlerini irrasyonel dürtülere indirger ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Deliliğin ve Günahın Aynası: Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ‘Ben Deli Miyim?’ ve ‘Cehennemlik’ Romanlarındaki Ana Karakterleri Karşılaştırma

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Türk edebiyatının en özgün ve keskin kalemlerinden biridir. Toplumsal yaşamın aksayan yönlerini, Batılılaşma sancılarını, batıl inançları ve ahlaki yozlaşmayı mizah ve ironiyle harmanlayarak anlatır. Onun eserlerinde karakterler, çoğu zaman birer toplumsal tip olarak karşımıza çıkar. “Ben Deli Miyim?” romanındaki Şadan ve Kalender Nuri ile “Cehennemlik” romanındaki Ferruh Efendi karakterlerini karşılaştırmak, Hüseyin Rahmi’nin insan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinçli Eril ve Bilinçli Dişil

Marion Woodman’ın Jungçu psikoloji geleneğindeki analizine göre, “bilinçli eril” (conscious masculine) ve “bilinçli dişil” (conscious feminine), bireyin bütünlüğe ulaşma yolculuğunda entegre edilmesi gereken, cinsiyetten bağımsız içsel enerjilerdir. Bu kavramların tanımı ve psikolojik önemi kaynaklarda şu şekilde açıklanmaktadır: Bilinçli Eril ve Bilinçli Dişil Tanımı Bilinçli eril ve dişil, her bireyin içinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilmek Yetmez Beyim, Yokuşu Çıkmak Gerek!

Engelli Olanı Fark Etmek Bir İbadet Değil, Yükümlülüktür! Yazar: Âkil Bîçare (Eksikliği Sadece Başkasında Arayan O Gözün İfşası.) Aziz Komşularım, Ey İnsan Tabiatının Garabetine Şaşanlar! Şu zamanda bir moda çıktı ki, sormayın gitsin! Herkesin dilinde bir “farkındalık” türküsüdür gidiyor. Özellikle bizim o mektepli, ince ruhlu genç tayfası, bütün dünyayı bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bir Erkeğin (veya ataerkil bilinci taşıyan bir kadının) İçsel Değişimi, “Zorluklarla kazanılmış erkeklik” olarak Gördüğü Şeye Karşı Kaçınılmaz Bir Tehdit Olarak Yüzeye Çıkar.

Marion Woodman’ın Jungcu psikolojisinin, özellikle Batı kültüründeki eril kimlik krizi ve zorunlu psikolojik dönüşüm mekanizmaları üzerine yaptığı en derin analizlerden birini işaret etmektedir. Kaynaklara göre, bir erkeğin (veya ataerkil bilinci taşıyan bir kadının) içsel değişimi, “zorluklarla kazanılmış erkeklik” olarak gördüğü şeye karşı kaçınılmaz bir tehdit olarak yüzeye çıkar. Bu durum,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orpheus’un Liri mi, Yoksa Engelli Ruhun Feryadı mı?

Melankolik Şairin Derdi: O Farklılık, Züğürt Tesellisi Değil, Esas Varlıktır! Yazar: Âkil Bîçare (Hayatı Yorumlamayı Reddettiği İçin Yargılanan Ruhların Nâmı) Aziz Okuyucularım, Ey Sessizliğin Sesini İşitenler! Şimdi size, Avusturyalı o melankolik şair Rainer Maria Rilke Efendi’nin “Orpheus’a Soneler” dediği, felsefi derinliği olan bir fena dertten bahsedeceğim. O koca koca soneler,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Bakireden Doğum Miti”

Marion Woodman’ın Jungcu analizlerinde “Bakireden Doğum Miti” (Virgin Birth Myth), sadece dini bir olay olarak değil, aynı zamanda bireysel bilincin ve ruhun “somut madde” (matter) ile birleşerek dönüşmesi anlamına gelen derin bir arketipsel süreç olarak incelenir. 1. Bakire (Virgin) Arketipinin Anlamı “Bakire” terimi, Batı kültüründeki çağrışımlarına rağmen, psikolojik olarak sadece

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kore Miti

Kore miti, Jungcu analizlerde kadınlığın psikolojik olgunlaşma ve bilinçdışı bağlardan kurtulma sürecini anlamak için kullanılan temel bir arketipsel anlatıdır. Marion Woodman’ın kaynaklarda yer alan yorumlarına göre, Kore mitinin temel unsurları ve psikolojik anlamları şunlardır: 1. Kore’nin Sembolik Kimliği 2. Zorunlu Ayrılık ve Erginlenme (Initiation) Bireyin tam kadınlığına ulaşması ve annenin

OKUMAK İÇİN TIKLA