Anima’nın Dokunduğu Her Şeyin “Numinöz—Koşulsuz, Tehlikeli, Tabu, Büyülü” Hale Gelmesi

Jung’un psikolojisinde, Anima (erkekteki bilinçdışı dişil kişilik) ve dolaylı olarak Anne Arketiplerinin güçlü bir etki alanına sahip olması, bu figürlerin “numinöz” (numinous) doğalarıyla açıklanır. 1. Numinözlük, Koşulsuzluk ve Tabu Anima’nın dokunduğu her şeyin “numinöz—koşulsuz, tehlikeli, tabu, büyülü” hale gelmesi, bu arketipin kişisel üstü (suprapersonal) ve özerk (autonomous) yapısından kaynaklanır. 2.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çocuğun Annesine Yönelik Fantezilerinin Kaynağı

Jung’un kolektif bilinçdışı teorisine göre, çocuğun annesine yönelik anormal fantezileri, yalnızca kişisel deneyimlerle (bireysel anneyle yaşananlar) açıklanamaz; bunun nedeni, bilinçdışı arketipin aktive olmasıyla ortaya çıkan mitolojik ve kişisel üstü (supra-kişisel) imgelerdir. Bu durumu açıklayacak temel noktalar ve örnekler aşağıdadır: 1. Arketiplerin Aktivasyonu ve Kişisel Anne Çocuklukta, özellikle ilk dört yıl

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çocuk Arketipinin Güncel Hayat ve Bireyleşme Sürecindeki Görünümü

Çocuk arketipi, Jung için sadece çocukluk dönemine ait bir içerik değil, aynı zamanda kişiliğin gelecekteki potansiyelini ve bütünlüğe ulaşma yönündeki itici gücü simgeleyen evrensel bir motiftir. a. Arketipin İşlevi Çocuk motifi, sadece uzak geçmişte var olan bir kalıntı değil, aynı zamanda bilinçli zihnin kaçınılmaz tek taraflılıklarını ve aşırılıklarını anlamlı bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kore Arketipinin Psikolojik Yönleri

Giriş ve Kore’nin Yapısal Yönleri VII. Kore Arketipinin Erkekteki Yönü: Anima [356–383] Sonuç ve Metodoloji Üzerine Notlar Jung, bu çalışmaların, bireysel psişik yaşamın en kişisel derinliklerinde hala taze ve canlı olan mitolojik fikirlerle olan paralellikler üzerine kurulu ampirik gözlemlere dayandığını sürekli vurgular.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çocuk Arketipinin Psikolojisi

C. G. Jung’un kolektif bilinçdışının iki temel arketipini incelediği iki ayrı denemeden vardır. Onlardan biri Çocuk Arketiplerinin Psikolojisi (The Psychology of the Child Archetype) ve diğeri de Kore’nin Psikolojik Yönleri (The Psychological Aspects of the Kore). Bu analiz, bu arketipik figürlerin yapısını, işlevini ve bireyleşme (individuation) sürecindeki rollerini detaylandırmaktadır. Jung,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dönüşümün Ruhsallığı

Marion Woodman’ın bakış açısı dönüşüm sürecini derin bir ruhsallık (spiritüellik) çerçevesinde ele alır; bu süreç, ölüm ve yeniden doğuş ayinleri, kutsal ve dünyevi arasındaki ayrım ve egonun transpersonel olana teslimiyetini içerir. 1. Ruhun Önemi ve İçsel Yolculuk Woodman, modern toplumun mekanik doğasına ve başarı odaklılığına karşı ruhun ve içsel sürecin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kadın/Erkek Cinsiyetinden Bağımsız Arketipik Enerjiler

Marion Woodman, hem erkek hem de kadındaki dişil ve eril prensiplerin () olgunlaşmasına ve bu prensiplerin dönüşümdeki rolüne derinlemesine odaklanan bir yazardır. Eril ve Dişil Prensibin Olgunlaşması Woodman, “dişil” kelimesini sadece kadınlar bağlamında değil, hem erkeklerde hem de kadınlarda bulunan dişil prensip açısından kullandığını açıkça belirtir. Bu iki prensip olgunlaştıkça,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Engelli Bedeni: Mükemmeliyetçilik Tuzağında Püre Olan Emekçi Ruh

Kapitalist Sistemde Dönüşümün Engellenmesi ve “Engelli Kimliğin” Metalaşması Yazar: Âkil Bîçare (Ne Yapmak İyileştirir Ne de Olmak; İyileştiren, Eylemle Bilinci Birleştirmektir.) Aziz Yoldaşlar, Ey Bedenin Üzerindeki Baskının Farkında Olanlar! Ruhsal kriz, üretim ilişkilerinin dayattığı “normal” beden normu üzerinden yaşanır. I. Krizalit Krizi: Kapitalizmin Dışladığı Emek II. Kültürel Konteyner Krizi: Burjuva

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kelebek Olmadan Önce Püre Olmak: Marion Woodman’dan Konteyner Krizi ve Mükemmeliyetin Laneti

Ruhsal Dönüşümün Acı Reçetesi: Neden Yalnızca “Yapan” Değil, “Olan” Olmalıyız? Yazar: Âkil Bîçare (Koza Karanlıktır, Ama O Karanlıkta Saklanan Bir Hakikat Vardır.) Aziz İnsanlar, Ey Koza Karanlığında Çırpınanlar! Şimdi size, çağımızın en büyük ruhsal meselesini, Toronto’dan çıkan o bilge Hanımefendi Marion Woodman’ın dilinden anlatacağım. Woodman, Jung’un hikmetli gözüyle bakarak diyor

OKUMAK İÇİN TIKLA

Raskolnikov’un Suç İşleme Motivasyonu ve Ahlaki Relativizm İlişkisi

Raskolnikov’un İçsel Çatışmaları ve Bireysel Ahlak Anlayışı Raskolnikov’un suç işleme kararı, onun bireysel ahlak anlayışının bir yansımasıdır. Yoksulluk, çaresizlik ve entelektüel üstünlük duygusu, onun ahlaki sınırları sorgulamasına yol açar. Kendisini “sıradan” insanlardan ayıran bir “üstün insan” olarak görmesi, onun ahlaki relativizme eğilimini gösterir. Bu görüş, bireyin kendi ahlaki kurallarını oluşturabileceğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Enuma Eliş Destanı ve Babil’in Siyasi Hegemonyası

Enuma Eliş destanı, Mezopotamya’nın en önemli yazılı kaynaklarından biri olarak, Babil’in siyasi ve dini otoritesini güçlendirmede kritik bir rol oynamıştır. Bu destan, yalnızca bir yaratılış anlatısı değil, aynı zamanda Babil’in bölgesel egemenliğini meşrulaştırmak ve toplumsal düzeni pekiştirmek için kullanılan bir ideolojik araçtır. Destanın Kökeni ve İçeriği Enuma Eliş, MÖ 2.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacanian Psikanaliz ve Post-Yapısalcı Kimlik Teorilerine Katkılar

Öznellik Kavramının Yeniden Tanımlanması Lacanian psikanaliz, öznellik kavramını yeniden çerçeveleyerek post-yapısalcı kimlik teorilerine temel bir katkı sunar. Öznelliğin sabit veya özerk bir yapı olmadığını savunan bu yaklaşım, bireyin kimliğini dil, bilinçdışı süreçler ve toplumsal yapılar aracılığıyla inşa ettiğini öne sürer. Özne, dilin içine doğar ve bu dil, bireyin kendini anlamasını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Deleuze’ün Fark Kavramı ve Biyoçeşitlilik Krizine Felsefi Yaklaşım

Fark Kavramının Ontolojik Temelleri Deleuze’ün fark kavramı, varlığın statik bir özdeşlikten ziyade sürekli bir oluş süreci olarak anlaşılmasını önerir. Geleneksel metafizikte, varlıklar sabit kategoriler ve özdeşlikler üzerinden tanımlanırken, Deleuze için varlık, farklılaşma süreçleriyle ortaya çıkar. Bu, biyoçeşitlilik krizine uygulanabilir; çünkü türler ve ekosistemler, sabit ve değişmez yapılar olarak değil, sürekli

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza’nın Monist Metafiziği ve Kuantum Dolanıklık: Felsefi Bir Buluşma

Spinoza’nın Monist Ontolojisinin Temelleri Spinoza’nın felsefesinin merkezi, evrenin tek bir tözden oluştuğu iddiasıdır. Bu töz, Tanrı ya da Doğa olarak adlandırılır ve sonsuz sıfatlara sahiptir; ancak insan bilinci yalnızca düşünce ve uzam sıfatlarını algılayabilir. Spinoza’ya göre, her şey bu tek tözün bir modifikasyonudur ve bireysel varlıklar, bu tözün geçici ifadeleridir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Kolektif Bilinçdışı ve Freud’un Bilinçdışı Kavramları Arasındaki Temel Farklılıklar Nelerdir?

Jung’un Kolektif Bilinçdışı Kavramının Tanımı ve Özellikleri Jung’un kolektif bilinçdışı, insanlığın ortak deneyimlerinden türeyen ve tüm bireylerde bulunan evrensel bir zihinsel katman olarak tanımlanır. Bu kavram, bireysel bilinçdışından farklı olarak, kişisel deneyimlerden bağımsız bir yapıya sahiptir ve insan türünün tarih boyunca biriktirdiği ortak imgeler ve eğilimlerle şekillenir. Kolektif bilinçdışı, bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Serbest Çağrışım Tekniği ile Lacan’ın Söylem Teorisi Nasıl Kesişir?

Serbest Çağrışımın Ortaya Çıkışı ve Temel İlkeleri Freud’un serbest çağrışım tekniği, psikanalizin temel yöntemlerinden biri olarak, bilinçdışına erişimde yenilikçi bir yaklaşım sunar. Bu yöntem, hastanın aklına gelen her düşünceyi, sansürlemeden ve yargılamadan ifade etmesini teşvik eder. Amaç, bilinçli kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakarak bilinçdışındaki bastırılmış materyallere ulaşmaktır. Freud, bu tekniği

OKUMAK İÇİN TIKLA

Haçlı Seferlerinin Dini ve Ekonomik Çatışmalara Etkileri

Dini Çatışmaların Kökleri Haçlı Seferleri, 11. yüzyılın sonlarında başlayarak yaklaşık iki yüzyıl boyunca Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu arasında yoğun dini gerilimlere yol açtı. Hıristiyanlar, Kudüs ve çevresindeki kutsal yerleri Müslüman kontrolünden geri almak için bu seferleri düzenlerken, bu süreçte dini kimlikler keskinleşti. Katolik Kilisesi, seferleri bir kutsal savaş olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nesîmî Divanındaki Hurûfî Unsurların 14. Yüzyıl Anadolu’sundaki Toplumsal Yansımaları

Hurûfî Düşüncenin Kökenleri ve Nesîmî’nin Yeri Hurûfîlik, 14. yüzyılın sonlarında İran kökenli bir akım olarak ortaya çıkmış ve hızla Anadolu’ya yayılmıştır. Bu akım, harflerin mistik anlamlarını merkeze alarak evrenin yapısını yorumlayan bir yaklaşıma dayanır. Seyyid Nesîmî, bu düşüncenin en etkili taşıyıcılarından biri olarak divanında harf imgelerini yoğun biçimde kullanmıştır. Nesîmî’nin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Proust’un Zaman Anlayışı ve Bergson’un Süre Kavramı Arasındaki Bağlantı

Zamanın Öznel Doğası Proust’un Kayıp Zamanın İzinde, eserinde zaman, kronolojik bir akıştan çok, bireyin anılar ve algılar aracılığıyla deneyimlediği bir olgu olarak karşımıza çıkar. Karakterlerin geçmişe dair hatırlamaları, zamanın doğrusal bir çizgide ilerlemediğini, aksine bireysel bilinçte katmanlar halinde var olduğunu gösterir. Bergson’un süre kavramı da bu noktada benzer bir bakış

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Jouissance Kavramı ve Klinik Uygulamalardaki Yeri

Jouissance Kavramının Tanımı ve Freud’la İlişkisi Jouissance, Lacan’ın psikoanalitik kuramında merkezi bir kavram olarak ortaya çıkar ve Freud’un haz ilkesinden farklı bir anlam taşır. Freud’un haz ilkesi, bireyin haz arayışını ve acıdan kaçınmasını düzenleyen temel bir mekanizma olarak tanımlanır. Ancak jouissance, bu çerçeveyi aşar ve haz ile acının kesişiminde, bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA