Neden Patriyarka, Gerçek Kimliğinizden Nefret Ediyor? Bilinçli Dişilik ve Erilliğin Dönüşüm Savaşı

Hepimiz hayatımızda, “böyle yapmalısın” diyen görünmez bir elin baskısını hissederiz. Kariyer seçimlerimizden duygusal tepkilerimize kadar bizi yöneten bu sistemin adı patriyarka (ataerkillik) olabilir. Ancak jungiyen psikolojisi bize şunu net bir şekilde gösteriyor: Patriyarka, bilinçli dişiliği ve bilinçli erilliği hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Peki neden? Çünkü patriyarka, özgürlüğe ve içsel dönüşüme,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dişil Arketipin Kurban Edilişi ve Doğanın Rahmine Dönüş – Stonehenge Sunağındaki Tess hikayesi

Thomas Hardy’nin 1891 tarihli romanı *“Tess of the d’Urbervilles”*in (Tess d’Urberville’lerin Tess’i) final sahnesine gönderme yapıyor.O sahne, İngiliz edebiyatında ve Jungiyen okumada dişil kurbanın arketipsel doruk noktası olarak kabul edilir. 🕯️ Stonehenge Sunağında Tess’in Hikayesi Romanın sonunda Tess, uzun bir trajedinin ardından,öldürdüğü adamın (Alec d’Urberville) ardından sevgilisi Angel Clare ile

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Gerçek adlı ruhu üç kuruşa satmak…”

Marion Woodman’ın çalışmalarında ele alınan psikolojik süreçlerin ve ataerkil sistem eleştirisinin merkezi bir metaforu olan “Lover, Can You Spare a Dime?” (Sevgilim, Bir Kuruş Verebilir misin?) başlığıyla ve ruhun/özün değersizleştirilmesi temasıyla yakından ilişkili olan bu durumu kısaca açıklamaya çalışalım. Bu ifade, ruhu (özü) değersiz bir bedel karşılığında feda etme anlamına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dua Ettim ve Tanrı Umursadı mı? Emily Dickinson’dan İnancın Soğuk Muhasebesi

O “Akıllı Sefalet”: Tanrı’dan Gelen Hayatın Acı Bir Sadaka Olması Yazar: Jungish (Neşe Dolu Bir Yokluk, Bilinçli Bir Izdıraptan İyidir.) Aziz Okuyucularım, Ey İnancın Soğuk Duvarına Başını Vuranlar! Şimdi size, o koca ruhun sahibi, inzivaya çekilmiş şair Emily Dickinson’dan, kalbinizin en derinlerinde sakladığınız o büyük şüpheyi fısıldayan bir şiir sunacağım:

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan ve Toprak Arasındaki Yemin: Wordsworth’ün “Çoban Michael” Trajedisi

Baba Ocağı mı, Yoksa Şehrin Bataklığı mı? Kaybolan Oğlun Acısı Yazar: Jungish (Doğanın Kutsallığı ve Koparılan Birlik) Aziz Okuyucularım, Ey Toprağına Bağlı Kalanlar! Şimdi size, İngiliz Romantizminin o büyük şairi William Wordsworth’ün, sadece bir çobanın değil, insan ruhunun doğayla kurduğu yeminini anlatan o hüzünlü destanından bahsedeceğim: “Michael: Bir Pastoral Şiir.”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kardeşim, Bir Kuruş Verir misin?

Kahramanın Düşüşü ve Kolektif Gölgenin Açlığı 1930’ların Büyük Buhran döneminde yazılan bu şarkı, yalnızca ekonomik bir yıkımın değil — kolektif ruhun çöküşünün ağıdıdır.Amerikan Rüyası’nın “kahramanı”, artık açlık kuyruğunda bekleyen bir “hiçtir.” Bir zamanlar ulusal bilinçte parlayan Puer arketipi — genç, üretken, umut dolu erkek — bu şarkıda yaralı bir gölgeye

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Libidosu ile Modern Nöroekonominin Ödül-Dopamin Döngüleri: Bir Bilişsel ve Davranışsal Köprü

Libido Kavramının Kökeni ve Anlamı Sigmund Freud’un libido kavramı, psikanalizin temel taşlarından biridir ve insan davranışlarını yönlendiren temel bir enerji olarak tanımlanır. Freud, libidoyu cinsel dürtülerle ilişkilendirse de, daha geniş bir bağlamda yaşam enerjisi ya da hayatta kalma ve üreme odaklı bir itici güç olarak ele almıştır. Libido, bireyin haz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche’nin Güç İstenci ile Kuantum Fiziğinin Entropi-Düzen Dinamiği: Varlığın Temel İtici Güçleri

Güç İstencinin Temel Yapısı Nietzsche’nin güç istenci, evrendeki tüm canlı ve cansız varlıkların temel itici gücü olarak tanımlanır. Bu kavram, yalnızca bir hayatta kalma içgüdüsünden ibaret değildir; aksine, her varlığın kendini genişletme, üstünlük kurma ve potansiyelini maksimize etme yönündeki içsel bir dürtüyü ifade eder. Nietzsche’ye göre, bu güç istenci, bireylerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Takiyye Pratiğinin Modern Gizli Topluluklara Bıraktığı Etkiler: Kimlik Stratejilerinin Evrimi

Batınilik ve Takiyye Kavramının Kökenleri Batınilik, İslam tarihindeki çeşitli mezheplerin, özellikle Şiilik ve İsmaililik gibi akımların, inançlarını koruma ve yayma amacıyla geliştirdiği bir düşünce sistemidir. Takiyye, bu bağlamda, bireyin veya topluluğun inancını gizleyerek hayatta kalmasını veya tehditlerden korunmasını sağlayan bir strateji olarak tanımlanabilir. Bu yöntem, özellikle erken İslam döneminde, siyasi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kader Çarkı

“Rota Fortunae” (Kader Çarkı) kavramı, özellikle Marion Woodman’ın psikodinamik analizlerinde, bilinçsizce tekrarlanan travmatik döngüleri ve yaşamın kaçınılmaz döngüsel doğasını ifade eden güçlü bir arketipsel metafor olarak geçmektedir. Rota Fortunae’nin Tanımı ve Psikolojik Anlamı Sonuç olarak, Rota Fortunae, sadece şansın değişmesi anlamına gelen geleneksel kader çarkı imgesinden öte, psikolojik olarak bilinçdışı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Otoriter Kişilikten Popülizme: Nazi Almanyası’nın Günümüz Siyasetine Yansımaları

Otoriter Kişiliğin Kökenleri ve Nazi Almanyası Theodor Adorno ve Frankfurt Okulu’nun diğer üyeleri tarafından geliştirilen “otoriter kişilik” kavramı, Nazi Almanyası’nın toplumsal dinamiklerini anlamak için ortaya atılmış bir çerçevedir. 1950’de yayımlanan The Authoritarian Personality adlı eserde, Adorno ve meslektaşları, bireylerin otoriteye körü körüne bağlılık, katı hiyerarşilere yatkınlık ve farklı olanlara karşı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zimbardo’nun Hapishane Deneyi ile Foucault’nun Panoptikon Modeli: İktidar, Denetim, Gözetim ve İnsan Davranışının Hapishanesi

Ergün DOĞAN Deneyin Yapısı ve Panoptikonun Temel İlkeleri Stanford Hapishane Deneyi, 1971 yılında Philip Zimbardo liderliğinde, Stanford Üniversitesi’nin bodrum katında oluşturulan sahte bir hapishane ortamında gerçekleştirilmiştir. Deneyde, gönüllü üniversite öğrencileri rastgele gardiyan ve mahkûm rollerine atanmış, bu rollerin bireylerin davranışlarını nasıl etkilediği gözlemlenmiştir. Deney, kısa sürede kontrolden çıkmış; gardiyanlar otoriter

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sevgilim, Bir Kuruş Verebilir misin?

Marion Woodman’ın Yaralı Damat kitabının dördüncü bölümü olan “Lover, Can You Spare a Dime?” başlığında, hem alaycı bir analiz içerir hem de “korkunç bir gerçeği” taşır ve ataerkilliği alaycı bir dille kınamaktadır. Yazar, bu sunumun ana temasını, artık “kuruş yok” (“No more dimes!”) diyerek özetler. Bu bölüm, esas olarak bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Anima ve Animus Kavramına Eleştirel Bir Bakış: Cinsiyet, Toplum ve İnsan Doğası

Jung’un Anima ve Animus Tanımları Jung’un analitik psikoloji çerçevesinde geliştirdiği anima ve animus, bireyin bilinçdışındaki karşı cinsiyetle ilişkilendirilen yönlerini ifade eder. Anima, erkek bireyin bilinçdışındaki dişil özellikleri; animus ise kadın bireyin bilinçdışındaki eril özellikleri temsil eder. Jung’a göre bu yapılar, bireyin kişiliğini bütünleştirme sürecinde önemli bir rol oynar ve bireyin

OKUMAK İÇİN TIKLA

DSM ve Foucault’nun Delilik Anlayışı: Toplumsal İnşa mı, Bilimsel Sınıflandırma mı?

DSM’nin Ortaya Çıkışı ve İşleviDiagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM), Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından geliştirilen ve ruhsal bozuklukların tanısal kriterlerini standartlaştırmayı amaçlayan bir sınıflandırma sistemidir. İlk olarak 1952’de yayımlanan DSM, psikiyatri pratiğini düzenlemek, klinik tanı süreçlerini kolaylaştırmak ve araştırma ile tedavi süreçlerinde ortak bir dil oluşturmak için tasarlanmıştır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şizofreni ve Şizo-Analiz: Deleuze’ün Yeniden Tanımladığı İnsan Deneyimi

Şizofreninin Geleneksel Anlayışı Şizofreni, modern psikiyatride genellikle düşünce, duygu ve davranışlarda ciddi bozulmalarla karakterize edilen bir durum olarak tanımlanır. DSM-5 gibi tanı kılavuzlarına göre, halüsinasyonlar, sanrılar, düzensiz düşünce süreçleri ve sosyal işlevsellikte azalma gibi belirtiler şizofreninin temel özellikleridir. Bu geleneksel yaklaşım, şizofreniyi bir hastalık olarak sınıflandırır ve tedavi süreçlerini biyomedikal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yetiştirme Tarzları ve İdeolojik Aygıtlar: Toplumsal Düzenin İnşasında Otoriter ve Demokratik Yaklaşımlar

Ergün DOĞAN Aile İçindeki Yetiştirme ve İdeolojik İşlev Aile, Althusser’in ideolojik aygıtlar teorisinde, bireylerin toplumsal normlara uyum sağlamasını sağlayan temel bir yapı olarak öne çıkar. Aile, bireyin ilk sosyalizasyon alanıdır ve devletin ideolojik değerlerini aktarmada kritik bir rol oynar. Otoriter yetiştirme tarzı, genellikle katı kurallar, hiyerarşik ilişkiler ve cezalandırma mekanizmaları

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlığın Ebedi Yolculuğu: Gılgamış, Odysseus ve Bloom’un Kahramanlık ve Sıradanlık Arasındaki Gerilimi

Gılgamış’ın Tanrısal Kahramanlığı ve İnsanî Kırılganlığı Gılgamış Destanı, insanlık tarihinin en eski yazılı anlatılarından biri olarak, Uruk kralı Gılgamış’ın ölümsüzlük arayışını merkezine alır. Gılgamış, yarı tanrısal bir figür olarak, kahramanlığın en yüce biçimini temsil eder: fiziksel güç, liderlik ve tanrılarla doğrudan iletişim kurma yeteneği. Ancak, dostu Enkidu’nun ölümü, onun kahramanlık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kierkegaard’ın Kaygı Kavramı ve Modern Anksiyete Bozuklukları

Kierkegaard’ın Kaygı Anlayışının Temelleri Kierkegaard, kaygıyı insanın özgürlükle yüzleştiği anda ortaya çıkan bir durum olarak tanımlar. 1844 yılında yayımlanan “Kaygı Kavramı” adlı eserinde, kaygıyı “özgürlüğün baş dönmesi” olarak nitelendirir. Bu ifade, insanın özgür iradesiyle karşı karşıya kaldığında yaşadığı belirsizlik ve sınırsız olasılıklar karşısında hissettiği huzursuzluğu yansıtır. Kierkegaard’a göre, kaygı ne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gılgamış Destanı’nda Ölüm Korkusunun İnsan Varoluşuyla Kesişen Sembolik Yansımaları

Ölümün Kaçınılmazlığı ve Gılgamış’ın İlk Yüzleşmesi Destanın başında Gılgamış, Uruk’un güçlü kralı olarak tasvir edilir; yarı tanrı, yarı insan kimliğiyle hem kudretli hem de kırılgan bir varlıktır. Ölüm korkusu, Gılgamış’ın Enkidu ile dostluğunun ardından, özellikle Enkidu’nun ölümüyle somutlaşır. Bu olay, Gılgamış’ı kendi ölümlülüğüyle yüzleşmeye zorlar. Enkidu’nun ölümü, yalnızca bir kayıp

OKUMAK İÇİN TIKLA